İğneyi iplikle dans ettiren Nursel Baykasoğlu babasının albay olması nedeniyle ilkokulu ve ortaokulu farklı kentlerde okuduğunu doğudan batıya bir çok ili gördüğünü belirtti.En büyük şansının ailesi olduğunu dile getiren Baykasoğlu, 'Babam bana 'Düz liseye mi yoksa kız meslek lisesine mi gitmek istersin' diye sormuştu. Çok da bilinçli değildim ama tercihimikız meslek lisesinden yana kullandım. Neden bilmiyorum ama kardeşlerim düz liseyi tercih etmişti' dedi.

İkinci büyük şansının ise kız meslek lisesindeki branş öğretmeni Hülya Ataç Tanaydın olduğunu belirten Baykasoğlu, şöyle konuştu: 'O zamanlar 7 farklı alana yönelik branş dersi vardı. O sıralar İzmit'teyiz babamın görevi nedeni ile. Aslında köken olarak Karadenizliyiz. Bütün branş hocaları öğrencilere 'Beni seç' diyordu. Bir Hülya Ataç Tanaydın 'Beni seçin' dememişti. Ben de bu nedenle onu seçmiştim. O öğretmeni çok beğeniyordum hem yaptığı çalışmalar hem de davranışları açısından. Onun kişiliği duruşu aklıma çok yatmıştı. Halen, telefonla her görüştüğümüzde kendisine 'Senin sayende bu kadar başarılı oldum' diyorum. O da 'Sen farklıydın hangi branşı seçseydin bu kadar başarılı olurdun' diyor.'

ÖĞRETMEN OKULUNU BİRİNCİLİKLE KAZANDIM

Liseyi bitirdikten sonra Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulunu kazandığını belirten Baykasoğlu, 'O zamanlar çok ağır sınavlardan geçiyorduk. Hem üniversite sınavına giriyorduk hem de alana yönelik mülakat, genel kültür sınavlarına tabii tutuluyorduk. Ayrıca sınav oluyorduk. Birincilikle girdim ilk beşe giren kişiler yatılı okuyabiliyordu o dönemler. Mükemmel bir okuldu. Okulu bitirdikten sonra Kütahya Tavşanlı Kız Meslek Lisesi'ne atandım. Orada hem nakış branşının derslerine giriyordum hem de resim öğretmeni olmadığı için resim branşınınderslerine giriyordum.' dedi.

Gazi Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi'nde Öğretim Üyesi olan Nursel Baykasoğlu, 'Tavşanlı'da öğretmenlik yaptığım sıralar hocalarım beni asistanlık sınavına çağırdılar. Açıkçası Ankara'yı çok sevemedim birinci teklifte gelmedim. Sonrasında ise ısrara dayanamayıp Ankara'ya geldim. O gündür bugündür Ankara'dayım.Sancepolcro Dantel Müzesinde ve Aydın Müzesinde özel koleksiyonlarda eserlerim bulunuyor. Halen Sanat Eğitimcileri Derneği (SEDER) Yönetim Kurulu ve Fakülte Kurulu Üyesiyim.'

BOYA YERİNE İPLİK; FIRÇA YERİNE İĞNE

Çin iğnesinin (İğne boyası) var olan bir teknik olduğunu ama ilk kez Çin iğnesini tablolara kendisinin dönüştürdüğünü belirten Baykasoğlu, 'Nakışı böyle bir sunumla gerçekleştirdiğim için büyük ilgi gördü. Bu çalışmaları mezuniyetimden beri yapıyorum. Bir de iğne oyası çalışıyorum. Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okuluna geldiğimde bilmediğim hiçbir teknik yoktu. Elim çok hızlıydı herkes bir çalışma yaparken ben aynı derste 3 tane çalışma yapıyordum. İğne ve iplikten çalışmalar yapmak ruhuma iyi geliyor. Belki bilinçli değil ama çok isabetli bir karar vermişim. Nakış yaparken her şeyi unutuyorum. Nakış yapmak yüzmek gibi.İnsan yüzerken hiçbir şeyi düşünemez ya nakış yaparken de öyledir.' ifadelerini kullandı.

ABD, İngiltere, Bulgaristan, Kırım, Romanya' da kişisel sergiler açtığını söyleyen Baykasoğlu, şöyle devam etti: 'Türkiye'nin pek çok ilinde de kişisel sergiler açtım. Hepsi çok büyük ilgi gördü. Benim çalışma yapmam için bir şeyden çok etkilenmem gerekiyor. Yaptığım çalışmalarda doğadan, insan hikayelerinden, toplumsal sorunlardan yola çıkıyorum. Buradaki tabloların hepsinin bir hikayesi ve bir anısı var. Genellikle düz yüzeyli kumaş üzerine bir kaç çizgi çizerek işliyorum. Zihnimdeki oluşumları tuval yerine kumaşa aktarıyorum. Boya yerine iplik, fırça yerine de iğne kullanıyorum.İğne ile resim yapıyorum. Çok zevk alıyorum çok dinlendiriyor. Gözü de yormuyor ben gözlük bile kullanmıyorum.'

KOLEKSİYONUMU MÜZEYE BAĞIŞLAYACAĞIM

El nakışlarında çok tekniğin var olduğunu, bildiklerini öğrencilerine de aktardığını dile getiren Baykasoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Üniversitede bütün tekniklerin eğitimini veriyoruz ama ben Çin iğnesi ve iğne oyası alanında ilerledim. İğne oyalarından oluşan zengin bir koleksiyonum var. Bir müzeye bağışlamayı düşünüyorum. Kütahya Tavşanlı'da Türkiye'yi tarasanız bulamayacağınız iğne oyaları var. Bana göre Türkiye'nin en güzel oyalarının yapıldığı yer. Neredeyse bir çemberi alıp koklayabilirsiniz doğal çiçek diye. O kadar güzel iğne oyası yapıyorlar. Ama tabi emek çok fazla olunca satışları da çok pahalı. Ne öğretmenken ne de daha sonra asistanlık döneminde bir iğne oyası alamadım. Çok emek istiyor ama orada geleneksel olarak çeyizlerde bulunması gerekiyor ve yapıyorlar. İpi ham ipekten kendileri büküyorlar ondan sonra da doğal çiçeğe bakıp yapıyorlar. Yapılan o iğne oyaları çok özeller ve çok da güzeller. Bu arada, asistanlık tezimin konusu da 'Tavşanlı İğne Oyaları.'Yaptığım ve derlediğim iğne oyası keselerim var. Küçük boyutlarda para keseleri, ağızlık keseleri, kibrit keseleri ama daha çok para kesesi var. Mesela Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulundan kalma Mesleki Eğitim Fakültesinin içerisinde bir müzemiz var. O müzedeki o keselerin tamamını ben yaptım.'

TUVAL YERİNE KUMAŞ

'Rengarenk ipliklerin birbiri arasına girerek kaynaşarak düz bir desen haline geldiği için bu nakışı boyaymış gibi hissedebilirsiniz.' diyen Baykasoğlu, 'Boya yerine ip, tuval yerine kumaş tercih ediyorsunuz. Bu nakışı saten, atlas ve tafra kumaşlar gibi sık ve düzgü dokunuşlu olan kumaşlara rahatlıkla uygulayabilirsiniz.' şeklinde konuştu.

İŞLEYENİN İÇ ZENGİNLİĞİNİ YANSITIR

Çin iğnesinin renkli ipliklerle adeta resim yapmak olduğunu belirten Baykasoğlu, 'Renklerin ahenkli görüntüsü, düzeni ve sanatsallığı ile Çin iğnesi tekniği günümüze kadar gelmiştir. Bu teknikle, çeşitli renkler bir araya getirilerek, göze hoş görünen estetik ürünler oluşturulur. Rengarenk iplerin birbiri arasına girmesi, kaynaşması işlemi de diyebiliriz. Çin iğnesi desenin yüzeyini tümüyle kaplayan renkli bir işlemedir. Renkli iplikler birbirinin içine girerek kaynaşır ve boyanmış duygusu yaratarak güzel bir görsellik sağlar.İstediğiniz yerlerde rahatlıkla kullanabileceğiniz Çin iğnesi nakışını yapmak emek ve zaman isteyen bir iş, ince ince ve renkli ipliklerle çalışmak da bir o kadar zor olsa gerek bu kadar zorluğuna rağmen değerini kaybetmeyen ve kaybetmeyecek Çin iğnesi nakışı farklı bir görünüm sağlıyor. Nakış işleyenin iç zenginliğini ve ufkunun genişliğinin aynasıdır. İnsan, küçük bir daldan, yağmur damlasından, çiçekten, yıldızdan velhasıl doğadaki varlıklardan esinlenerek, çok değişik ve göz kamaştırıcı ürünler oluşturur.Nakış da tıpkı resim gibi baharı, yazı, sevinci ve hüznü yansıtır.' dedi.

'33 YIL EĞİTMENLİK YAPTIM'

Resimle 14 yaşında tanışan Serap Etike ise, 'Kız Meslek lisesi resim bölümünü seçmemle renklerin yolculuğuna 'merhaba' dedim. Liseden sonra o okulun devamı niteliğinde olan Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulunu kazandım. O okul kapandı artık. Orada 4 yıl resim bölümünde okudum. Oradan mezun oldum ve 4 yıl resim öğretmenliği yaptıktan sonra mezun olduğum okula asistan olarak geri döndüm. Asistanlık sürecinde de lisansüstü eğitime yönlendirildik. O dönemde de Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitim Ana Bilim Dalı bizleri kabul etti. Orada yüksek lisansımı ve doktoramı yaptım. Güzel Sanatlar Eğitiminde doçent oldum. Ardından Antakya Mustafa Kemal Üniversitesine de profesörlük kadrosu için gittim. Orada da bir yıl çalıştıktan sonra da 2003 yılında emekli oldum. Halen, resim yaşantım devam ediyor. O süreçte akademik çalışmalarım da çok oldu.' diye konuştu.

'Sanat Eğitimi Yazıları', 'Cumhuriyet Dönemi Resim Eğitimi' ve 'Desen' adlı kitaplarım var. Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda eğitmenlik yaptım. Sadece 1 yıl Antakya Mustafa Kemal Üniversitesinde eğitmenlik yaptım. Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu 1980'den sonra fakülteye dönüştü. Uzun yıllar Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesinde çalıştım. Emekli olduktan sonra 10 yıl A.Ü Eğitim Bilimleri Fakültesinde lisansüstü derslere girdim. 2018 SAKÜ-DER Plastik Sanatlar Ödülü aldım. 33 yıl eğitmenlik yaptım.' diye konuştu.

Aslen Samsunlu olan Etike, üniversiteyi okumak için Ankara'ya geldiğini söyledim. 1 yıl Bingöl'de öğretmenlik yaptıktan sonra Sinop'a atandığını anlatan Etike, 'Sinop'ta 3 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra mezun olduğum Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu'na asistan olarak geri döndüm.' dedi.

1974 yılından itibaren Ankara'da yaşadığını belirten Etike, çok sayıda karma sergiye katıldığını 11 kişisel sergi açtığını ifade etti.'Resim serüvenim doğadan çalışmalarla başladı' diyen Etike, desen çalışmalarında ilk zamanlar suluboya, karakalem, guaj boya kullandığını şimdilerde ise akrilik boya tercih ettiğini söyledi.

Etike, akrilik boyadan önce yağlı boya ile çalışmalar yaptığını sonrasında yağlı boyada kullanılan malzemelerin (tiner ve terebentin) sağlığını olumsuz etkilediğini belirterek, akrilik boyaya geçiş yaptığını ifade etti.

BİÇİM KADAR İÇERİK DE ÖNEMLİ

'Şimdi tuval üzerine akrilik resimler yapıyorum' diyen Etike, 'Zaman zaman resimlerimin anlatımları da değişti. Örneğin 'Hüzünlü Kadın Portreleri', 'Kutu İçi Yaşamlar', 'Kadının Halleri' ve 'Çocuklar Oyun Oynasın' isimli kişisel sergilerim oldu. İlk zamanlar yaptığım resimlernatürmort ve peyzaj içerikliydi sonrasında daha çok toplumsal konulara yöneldim. Toplumsal sorunları fırça ile dile getirmek istedim. Çünkü benim için resimde biçim kadar içerik de önemli. Salt soyut çalışmadım. Tabii o da çok önemli bir alan. Fakat benim amacım bir yerlerde bir şeyler de anlatmak. Resim bir anlatım amacı ben de resim diliyle anlatmak istiyorum toplumsal sorunları ve acıları...' dedi.

ÇÖP ADAMLAR VE ÇÖP KADINLAR...

Etike konuşmasının devamında şunları söyledi: 'Doğadan çalışmalardan sonra bir insanı anlatmak için onu doğadan kopya etmenin bir anlamı olmadığını gördüm. Onu soyutlamam gerektiğini en az öğe ile insanı anlatabileceğimi düşünerek çizgi haline dönüştürdüm insan figürlerini. Figürlerim, çöpten adamlara kadınlara dönüştü. Çöp resimler gibi oldu. O şekilde çizmeye hala devam ediyorum. Soyutlanmış insan figürlerini içeren çalışmalar yapıyorum. Doğadanetütlerde yapmış biriyim sonra dedim ki insan söylediğini en yalın en soyut süslemeden abartmadan detaya girmeden göstermeli. Bu anlamda insanı 'Nasıl soyutlayabilirim' diye düşündüm. Soyutlaya soyutlaya çöpten figürlere dönüştü. O da benim çok hoşuma gitti.'

RESİM BAZEN BİR UÇURTMA BAZEN DE BİR HECE...

'Resim benim için sevgidir, duygudur, kendini ifadedir' diyen Yurdagöl Döl de şöyle konuştu: 'Resim bir çırpıda söyleniveren bir hecedir, aşktır. Bazen çocuktur özgürce uçurtma uçuran, ağaç dallarında sallanan, bazen bir evdir, kulübedir, tahta masadır üstünde bir bardak kırmızı demli çayı olan.' Giresun doğumlu olan Döl, Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu mezunu olduğunu 1960-1964 yılları arasında Antakya'da öğretmenlik yaptığını belirtti. 1964 yılında mezun olduğu okulda asistanlık yaptığını belirten Döl, 1964-1965 yılları arasında ise İtalya'ya gittiğini İtalya'da 'Üniversite İtaliana Per Stranierer' (Dil Üniversitesi) 'Accademia Di Bella Arte'ye (Güzel Sanatlar Akademisi) gittiğini söyledi.

Pek çok karma sergiye katıldığını ifade eden Döl, yurtiçi ve yurtdışında özel ve resmi koleksiyonlarda eserleri bulunduğunu Ankara Ressamlar Derneği, Suluboya Ressamlar Grubu ve Sanatçı Öğretmenler Grubu üyesi olduğunu da ekledi.

Editör: Haber Merkezi