50 yaşındaki Gönül Yılmaz Çıvgın, kalp hastalığına inat direnmeyi ve üretmeyi sürdürüyor. Ona güç veren oğlu, eşi ve takı sevdası... Nikahına 12 gün kala kalp krizi geçiren Çıvgın, yaşamı selamlayıp hayata yeniden 'merhaba' diyor.

Bandırma Balıkesir doğumlu olan Çıvgın, hem öğrencilik hem de meslek hayatının çoğu zamanını İstanbul'da geçirdi. Burada 45 yıl yaşayan Çıvgın, Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldu. Kendisini babannesinin büyüttüğünü söyleyen Çıvgın, bir süre sonra İstambul'a geldiğini belirtti.

Bandırma Emreköy'den Ankara'ya 1 yıl önce taşındığını söyleyen Çıvgın şöyle konuştu:

'Oğlum Bilkent Üniversitesi'nde öğrenci, hem ona destek olmak istedik hem de sağlık nedenlerimden dolayı geldik. Ankara bana iyi geldi.'

'İNŞAAT MÜHENDİSİ OLMAYI ÇOK İSTEDİM'

Çıvgın, inşaat mühendisliğini tercih ederken ailesinin ona karşı çıktığını ama iradesi karşısında geri adım atmak zorunda kaldıklarını ifade etti.

Çıvgın, konuşmasını şöyle sürdürdü:

İnşaat mühendisliği yazmama babam kesinlikle izin vermiyordu. 'Bari mimarlık yaz, illa mühendislik istiyorsan da makina mühendisliği oku' dedi. Çünkü babamın döküm atölyesi vardı, hazır kurulu bir iş yani. İstemedim, tercihlerin son günü bir gece yarısı uykudan kalkıp babamı ikna etmeye çalıştım. Babama 'inşaat mühendisliği okumama izin ver lütfen söz veriyorum ondan sonra da senin istediğin bölümü okuyacağım' dedim. Babam artık pes etmişti. Üniversitede üçüncü tercihim olan Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü'ne yerleştim. Ailem hiç istemedi inşaat mühendisliği okumamı ama ben çok severek okudum. İlk şantiyeye başladığım zaman babam 'bu işi bırak' dedi. Beni şantiyeden gelip aldı, ben ertesi gün yine erkenden şantiyeye gittim. İlk şantiyeye girdiğim zaman işçiler de tepki gösteriyordu. 'Şantiye de bir kadının ne işi olur' diyorlardı. 90-91 yıllarında bir kadın inşaat mühendisinin özellikle şantiye ortamında görülmesi çok rastlanır bir durum değildi.'

İLK KADIN MÜHENDİS

Çalışma hayatına Koç Grubu ile başlayan Çıvgın, 'Koç Grubu'nun ilk kadın mühendisi bendim' diyerek konuşmasına şöyle devam etti:

'Koç'ta 4 buçuk ay çalıştıktan sonra şef beni işten çıkardı. Sebep ise 'kadın olmak.' Bir kadının şantiye ortamında çalışması onu rahatsız etmişti. Aslında benim niyetim de 1 yıl kadar şantiye şefliği yapıp arkasından ofise dönüp projecilik yapmaktı. Niyetim bu işin proje kanadında çalışmaktı. İşten çıkartılınca çok hırslandım ve aynı şirkete tekrar girdim. Başka bir proje için sonrasında beni işten çıkarttıkları projede yine çalıştım. Bir kadın olarak başarımı göstermek istedim. İnat uğruna şantiyeci oldum.'

'ÇOCUĞUMU TEK BAŞINA BÜYÜTTÜM'

Takı yapmanın keyif ve mutluluk verdiğini kaydeden Çıvgın, 'Evet ben inşaat mühendisliğini aşk ile yaptım. Nadirdir inşaat mühendisi olup da işini benim kadar severek yapan. 7 gün 24 saat çalışıyorsunuz. Binin üzerinde personelden sorumluydum. Mühendisliğin yanı sıra idarecilik de yaptım. Sadece proje üretmiyorsunuz.

O şantiyedeki bütün işleyişin düzenlenmesi işini de çok severek yaptım. Ama yöneticilikte biraz mecburiyet vardı. Para kazanmak zorundasınız. Para kazanmak için başka bir şehre gidiyorsunuz. Çocuğunuzu birine bırakıp gidiyorsunuz ya da gece yarısı işten dönüyorsunuz. Çocuğumu tek başına büyütmek zorunda kaldım. Babası ile ayrıldığımda oğlum 6 buçuk yaşındaydı. Ortaokulu bitirdikten sonra babasının yanına gönderdim. İki yıl baba ile yaşadı. Çünkü ergenlik döneminde bir erkek modeli görsün istedim. Babası o zamanlar Eskişehir'deydi, sonrasında iş için İstanbul'a dönmek zorunda kaldı. O dönemde benim babam yani dedesi oğlumun yanına gitti. Liseyi Eskişehir'de bitirebilsin.' diye konuştu.

'TANIŞTIKTAN 3 AY SONRA EVLENME KARARI ALDIK'

Şimdiki eşi ile bir arkadaş ortamında tesadüfen tanıştığını, aslında evlilik gibi bir düşüncesinin olmadığını, sonrasında ise 3 ay sonra kendisini nikah masasında bulduğunu belirten Çıvgın şöyle konuştu:

'15 yıl yalnız yaşadıktan sonra evlilik beni korkutmuştu. İkinci kez evlenmemde eşimin vazgeçmeyen tavrı etkili oldu. Tanıştıktan 3 ay sonra evlenmeye karar verdik. İlk görüşte birbirimizden etkilendik ve evlilik hiç aklımızda yokken kendimizi nikah masasında bulduk. Hayatımı eş olmadan yürütmeye o kadar alışmıştım ki. Çok düşünmüyordum ama kalp söz dinlemiyor işte.'

İkinci evliliğini Süleyman Çıvgın ile yapan Gönül Çıvgın, 'Süleyman Bey'in ilk evliliğinden bir kızı var, benim de ilk evliliğimden oğlum var yani beraber bir kızımız bir oğlumuz var.' dedi.

'NİKAHA 12 GÜN KALA KALP KRİZİ GEÇİRDİM'

4 buçuk yıldır evli olduğunu belirten Çıvgın, 14 Haziran 2014 yılında nikah günü aldıklarını, o tarihi seçmelerinin özel bir anlamı olduğunu ifade ederek konuşmasını şöyle sürdürdü:

'14 Haziran benim doğum günümdü. İstedik ki nikahımız özel bir tarihte olsun. 2 Haziran'da kalp krizi geçirdim ve o zamanlar Büyükada'da yaşıyordum. Havada lodos vardı. Lodostan kaynaklı hastaneye gitmem çok zaman aldı. Kriz geçirdikten 4 saat sonra ancak hastaneye ulaşabildim.

O geçirdiğim kriz kalbime çok zarar verdi. Kalbin bir kısmı fonksiyonunu kaybetti. Kalp yetmezliğim daha ilk krizde yüzde 35'ti. Şu anda yüzde 23. Tabii bu yaşadığımız süreçten kaynaklı nikah tarihini erteledik. Eşime benden vazgeçmesini istedim ama o benden vazgeçmedi 19 Temmuz tarihine tekrar nikah günü aldık. Nikahımızı Büyükada'da yaptık.'

Üretmeye alışan bir insanın evde oturamadığını belirten Çıvgın, sağlık sorunlarından dolayı 2016 yılında erken emekli olduğunu kaydetti.

'ICD ŞOK CİHAZI İLE YAŞIYORUM'

Meslek hayatına şanslı başladığını ifade eden Çıvgın şöyle konuştu:

'Çalışma hayatına Koç Grubu ile başladım. 1991-2000'li yılları arasında Koç Grubunun inşaat şirketinde çalıştım. Sonra İstanbul Zekeriyaköy'de kendi şirketimi kurdum. 2 yıl yürütebildim şirketi. Çünkü 1999 depremi, arkasından 2000'deki ekonomik kriz nedeni ile işyerimi kapatmak zorunda kaldım. Şirketi kapattıktan sonra tekrar maaşlı çalışmaya başladım. Koç Gurubu'ndan sonra Sabancı Grubu ile çalıştım. Sonrasında ise Doğuş Grubu'nda çalıştım. Doğuş Grubu'ndan sonra da Bodrum'da çok büyük bir turizm projesinde Capital Partners diye yabancı ortaklı bir firma ile çalıştım. Projenin ilk etabında çalışabildim, sonrasında kalp krizi geçirdim (4 yıl önce). Ama çok ciddiye almayıp 2 yıl daha devam ettim çalışma hayatına. Stres ve yoğun tempo hastalık sürecimi daha da hızlandırdı. Şu an kalp yetmezliği hastasıyım. ICD Şok cihazı ile birlikte yaşıyorum. Hastalığım daha hızlı ilerlemesin diye Ankara'da tedavi görüyorum.'

'EN BÜYÜK HAYALİM KADIN KOOPERATİFİ KURMAK'

'Ömrümden uzun hayallerim var' diyen Çıvgın, 'Çalışma hayatı bittikten sonra insanı dinlendiren bir hayatı tercih ettim. Bandırma Emreköy'de bir ev aldık. Bir süre evin tadilat işleri ile uğraştım. Domates, biber, kedi köpek ve tavuklar bana iyi geldi. 1 yıl köyde yaşadıktan sonra geçici olarak Ankara'ya taşındım. Oğluma destek olmak amacı ile Ankara'ya geldim. Tabii sağlık nedenlerim de bu kararı almamda etkin. Çünkü Bandırma'daki hastaneler sağlık noktasında yeterli değildi benim hastalığımla ilgili olarak. Daha teçhizatlı hastaneler gerekiyordu. 1 yıl daha kalıp o tatlı köy hayatımıza geri dönmeyi hayal ediyoruz. Esasında benim en büyük hayalim tekrar köye gidip kadın kooperatifi kurmak. Köy kadınları ile birlikte bir atölye kurmayı çok istiyorum. Yazları tarhana, salça ve erişte yapalım, kışın ise otantik giysiler üretelim istiyorum. Ev tekstil ürünleri ve takı yapalım diyorum. En büyük hayalim kooperatif kurmak. Atölyem bile hazır şu anda. Sağlık sebeplerimden dolayı projemi biraz askıya aldım. Ama yine de Bandırma'da takı kursuna gittim. Kendimi geliştirmek istiyorum. Ürünlerime ilgi de büyük şimdi ticarete başladım.' diye konuştu.

'MİYUKİ TAKILAR YAPIYORUM'

Genelde sipariş usulü çalıştığını ifade eden Çıvgın, Instagram ve kendi çevresi üzerinden satış yaptığını söyledi. Özellikle otantik takılar yaptığında daha çok mutlu olduğunu belirten Çıvgın, otantik takılarda yaratıcılığın daha baskın olduğunu, talep ve siparişin yaratıcılığı engellediğini kaydetti.

Son zamanlarda en çok kullanılan takı modellerinden birinin de miyuki takı modelleri olduğunu belirten Çılgın, sözlerine şöyle devam etti:

'Miyuki Japon boncuk örme sanatıdır. Miyuki'nin en büyük özelliği aynı ölçüde boncukların kullanılması. Miyuki'de bir desen çalışırken her şey yerli yerine oturuyor. Kaneviçi işine benziyor miyuki. Miyukide de bütün boncuklar bir birinin aynısı. Böylelikle bütün desenler çok düzgün çıkıyor.

Miyuki takılarında kullanılan boncukların 1 gramı 15 -16 TL değerinde. Diğer boncuk türlerine göre fiyatları biraz pahalı. Takı ve aksesuar yapımında kullanılan, kum boncuklardan biraz daha büyük bir boncuk türü. Çok kaliteli olan bu boncuk türünün üretiminde ahşap, metal, plastik, cam, altın ve zümrüt gibi malzemeler kullanılıyor. Genelde Uzakdoğu ve Batı el sanatlarında kullanılıyor ve üretimi Japonya'da 1940'lı yıllarda başlamış. Miyuki bir Japon boncuk markasıdır.

Otantik takıların dışında çok pahalı takı yapmıyorum. Miyuki takıların fiyatlarının 30 ve 50 TL arasında değişyor.'

TESBİHTEN KOLYELERE İLGİ BÜYÜK

Miyukinin dışında tığ ve örgüden de takılar yaptığını belirten Çıvgın, 'Köydeki kadınlara eski çemberleri çıkarttırdım. Çemberlerden daha otantik kolyeler yapıyorum. Otantik kolyelerin kullanıcıları daha az ama benim en çok ilgilendiğim ve sevdiğim bir alan. Tesbihten kolyeler de yapıyorum. Kadınlar mevlitlere giderken kullanıyorlar. Tesbihten kolyeler aslında çok amaçlı. Kadınlar mevlit bittikten sonra da o tesbihleri kolye olarak kullanıyorlar. Yaptığım takıların bir parçasında ya da ince bir detayında iğne oyası kullanmayı tercih ediyorum. Aslında eski ve yeniyi buluşturuyorum. İğne oyalarını Gönen'den alıyorum. Örgü ve doğal taşlardan da takılar yapıyorum.' dedi.

PÜSKÜLLÜ KOLYELER

Çıvgın konuşmasının devamında şöyle konuştu:

'Sezonun en havalı ve bohem trendi olan püskül, kıyafetlerden ayakkabıya her alanda kullanılıyor. İlkbahar yaz koleksiyonlarına baktığınızda podyumlarda hem kıyafet olsun hem aksesuar, renkli renkli püsküller kullanılıyor. Yaza çok uyacağını düşündüğüm püsküllü kolyeler de yapıyorum. Deri üzerine boncuk da işliyorum.'

İPEK KOZASINDAN TAKILAR

Çıvgın, 'İpek kozası doğal olarak nanoteknoloji özellikli bir ürün; öyle ki bakteri barındırmaz, solmaz, renk değiştirmez. İpeğin iplik olarak kullanımının tarihsel gelişimi incelendiğinde çok eskilere dayanıyor. Türkiye'de ipekböceği yetiştiriciliği 29 ilde yapılmasına rağmen koza üretiminin yüzde 80'i Antalya, Ankara, Bursa, Bilecik, Diyarbakır, Eskişehir, Hatay, İzmir, Muğla ve Sakarya illerinden sağlanıyor.' diye konuştu.

Çıvgın, ipek kozasından el işçiliğiyle farklı ürünler elde edilebildiğini dile getirerek, ipek kozasının ipek böceklerinin ağzından çıkan bir maddeyle oluşarak koza halini aldığını belirtti.

Çıvgın, 'İpek böceklerinin çiftleşmesinden sonra ortaya çıkan ipek kozanın tohumları, ipek böceğinin eşi tarafından serpiliyor ve o tohumlar yaklaşık bir hafta sonra saç kılı şeklinde çıkarak kurtçuk haline geliyor.' diyerek, kurtçukların sadece beyaz dut ağacında yetiştiğini, renkli veya karadut ağacında oluşmaya başlayan kurtçukların öldüğünü söyledi.

Çıvgın, yetişen kurtçukların yaklaşık 35 gün sonra ağızlarından çıkan bir maddeyle ağaçlarda sara sara koza yapmaya başladığını ve sardıkları kozanın içinde kaldıklarını dile getirerek, kozaların bir yere atılmadığı sürece, o kurtçukların belli bir süre sonra kelebek olarak uçtuğu bilgisini verdi.

Kurtçukların oluşturdukları bu kozalardan farklı el ürünleri elde edildiğine değinen Çılgın, kozaların işlenerek panodan yaka iğnesine kadar birçok el ürününün elde edilebildiğini belirtti.

İNCE BİR İŞÇİLİK GEREKTİRİYOR

Kozaların boyanma aşamasının titiz bir çalışma gerektiğini söyleyen Çıvgın, 'Kozaların işlenmesi ve boyanması ince bir işçilik gerektiriyor. Özellikle boyama aşamasında istenilen tonu elde edebilmek öncelikle deneme-yanılma yöntemiyle mümkün. Ancak, her boyayla istenilen tonu yakalayabiliyorsunuz ve ortaya muhteşem bir sonuç çıkarabiliyorsunuz.' dedi.

İpek kozasından çeşitli çiçekler keserek yine ipek kozasından elde edilen iplerle birleştirdiğini belirten Çıvgın, 'Ortaya çok güzel eserler çıktı. İpek kozasından kestiğim çiçekleri kök boyalarla boyuyorum ya da çiçekleri doğal halleriyle çeşitli oyalarla birleştirip ortaya takılar çıkartıyorum. İpek kozalarına çiçek şekli verilerek, el örmesi zemin üzerine kristal boncuklara monte ediyorum. Şık ve az bulunur bir tasarım. Yapraklarıyla beslenen bir tırtılın tarifsiz güzellikte bir kelebeğe dönüşmesi ne kadar mucizeviyse bu başkalaşım sürecinde geride bıraktığı kozası da bir o kadar mucizevidir.' diye konuştu.

Editör: Haber Merkezi