Alaz Uslu namı diğer 'Kuşcu Alaz' birçok kuş türünün yaralarını sarıyor. Uslu, kuşların yaralarını sardıktan sonra doğaya yeniden salıyor. Kanadı kırık kalbi kırık bir kuş Simurg Kuş Yuvası'nda rehabilite ediliyor. Simurg kimi söylencelerde Kaf Dağı'nın zirvesinde, kimilerinde ise Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşama tutunur. Simurg ölümünün yaklaştığını hissettiğinde kendisine dallardan bir yuva yapar ve kendi ateşi ile kendisini diri diri yakar. Daha sonra küllerinden yeniden var olur. İşte Uslu da kuşları rehabilite edip tekrar var ediyor. Uslu bu var olma sürecini anlattı.

Bizi kendinizden bahseder misiniz?

İlkokul ortaokul ve lise eğitimimi Zonguldak'ta tamamladım. Kırıkkale Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunuyum. Şu anda Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü'nde yüksek lisans yapıyorum. Şu an tez dönemindeyim. Tezimi bitirmeye çalışıyorum.

Kuşlara yönelik yaptığım faaliyetler nedeni ile özellikle veteriner hekimler tarafından sürekli yıkıcı eleştirilere maruz kaldım. Takdir etmek yerine eleştirmeyi seviyoruz. Veteriner hekimlerin elinde tek bir koz vardı onu kullanıyorlardı. Bazı veteriner hekimler 'titrin' ne diyorlar bana. Kendileri hekim ben inşaat mühendisi olunca 'titr' konusu giriyor gündeme. Madem istedikleri titr dedim ve hiç çalışma fırsatım olmamasına rağmen sınava girip Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetimi bölümünü kazandım. Bölüm geçen sene açıldı ve bölümün tek öğrencisi benim. Özel ders alır gibi lisans eğitimine başladım. Okula gitmem için Ankara'ya yakın olması gerekiyordu bu nedenle Bolu'yu tercih ettim. Çünkü benim bakma yükümlülüğünde olduğum bir sürü kuş var.

Bu da yetmez dedim aynı zamanda Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi'nde de ikinci üniversite kapsamından Laborantlık ve Veteriner Sağlık Bölümü'ne kayıt yaptırdım. Bir yandan da orayı yürütüyorum. Şimdi orada da ikinci sınıf öğrencisiyim. O bu sene bitecek. Elbette, bununla da sınırlı kalmayacak. Laborantlık ve Veteriner Sağlık Bölümü'nden dikey geçişle veteriner hekimliğine geçiş yapmayı planlıyorum. Ben bir 10 yılımı bu amaç uğruna vermeye hazırım. 10 yıl sonra dönüp alın istediğiniz titrleri aldım sıra sizde hiç kapak açmadan ÖSS'ye girip herhangi bir üniversitenin inşaat mühendisliği bölümünü kazanın ve bitirin diyeceğim yapabiliyorlarsa. Aslında biraz da olayın mizahi kısmı da beni motive ediyor. Ben bu eğitimleri alınca bir kuş uzmanı olmayacağım. Ben bugün ne uyguluyorsam yarın da aynısını uygulayacağım. Aslında bu konuda okulda öğrenebileceğim bir şey yok. Sadece mevzu titr! İşte buyum dedirtecek bana sadece bunu sağlayacak. Titrler sonradan kazanılır önemli olan insanlıktır…

DEDEM KANARYA YETİŞTİRİCİSİYDİ

Kuşlara olan merakınız ne zaman başladı?

Bazı soruların cevabını vermekte zorlanırsınız ya benim için bu soru da onlardan biri. Çünkü doğduğum zaman bizim evde 18 tane kuş varmış. Yani kuşlara olan ilgim biraz aileden geliyor. Ben 5 yaşına kadar dedem ile birlikte olabildim. Dedemi trafik kazasında kaybettik o sıralar ben 5 yaşındaydım. Aracın içinde dedem ve ben vardım. Kaza esnasında beyin kanaması geçirdim. Dedem kanarya yetiştiricisiydi. Öldüğü gün 82 tane kanaryası varmış. Babaannem, 'Rahmetlinin emanetleri şu kanaryalara yemlerini ve sularını vereyim yazıktır diye yanlarına çıktığında' 82 kanaryanın 82'si de ölmüş bir gecede. Dedemin öldüğü gün 82 kanarya da ölüyor.

Kanarya yetiştiricilerinde şöyle bir özellik vardır: Kuşa ötmesi için bakarlar ötüş çok önemlidir onlar için. Ve bu ötüşleri nasıl çeşitlendiririz diye düşünüp dururlar. Anadolu coğrafyası biyo-çeşitlilik açısından çok geniş bir faunaya sahip. Durum böyle olunca çok fazla ötücü kuş türleri var. Bunların birçoğu saray döneminden kalma. Bu hayvanların kafeste bakılması kültürü bize aslında çok uzak bir şey değil. Savunmuyorum kesinlikle asla savunduğum bir şey değil onun için sürekli mücadele ediyorum. Doğa hayvanı doğada olacak esaret söz konusu bile olamaz. Dedem de onları yakalardı. Hani alaylı denir ya bu alay buralardan geliyor benim için.

İYİLEŞTRİP DOĞAYA SALARDIM

Dedem doğadan yakalayıp kafese kapattığı hayvanların ötüşlerini çeşitlendirirdi. Ses kayıt cihazları ve mikrofonlarla ses kaydı yapardı. Kuşun hangi dala konup öttüğünü tespit edebilmek için mikrofonların etrafına süngerler sarardı. Dallara mikrofonu bağlayıp ses kayıtlarını alırdı bülbüllerin. Sabahın 3'ünde ormana gidip bülbül sesleri kaydederdik. Ses kayıtlarını kanaryalara dinletirdi bülbül gibi ötsün diye… Yabani kuşların birçoğu doğadan yakalanıp kafese kapatıldığında hastalanıyorlardı. Bu hayvanlara müdahale edilmediği zaman ölüyorlardı. Çünkü, bir gün önce hayvan özgürce uçarken bir gün sonrasında küçücük bir kafesin içine tıkılıyor. Ben bu hastalanan hayvanları iyileştirmeye çalışırken bu sürecin içine girdim… Baktım ki yaptığım müdahaleler sonuç veriyordu, hayvanlar toparlanıyor, ölmüyor ve iyileşiyorlardı. Kafesten çıkarıp bir odanın içine koyduğumda o odanın içine de ağaçlar koyduğumda hayvan biraz kendini iyi hissediyordu. Dedem kuşları sorduğunda öldü derdim oysa hayvanları iyileştirip doğaya salardım. Dedemin kuşçu arkadaşları vardı o kuşçu arkadaşları ile kavga ederdim. 'Kuşları kafeslere kapatıyorsunuz' diye. Dedemin arkadaşları 'Ya Fikret abi bu çocuk bugün yarın senin başına bela olacak' derlerdi.

HAYALLERİMİN PEŞİNDEN GİDİYORUM

Aslında bu kuş merakınız ile ilgili şöyle diyebilir miyiz: Etkiye tepki

O hayvanın yaşama hakkı var. Elinden alınan bir hak var. Benim derdim bunlarla mücadele. 3-4 ay önce teyzemi kaybettik. Teyzemin evine gittiğimde evinden 14 kuş çıktı. Aile olarak doğayı ve canlıyı çok seviyoruz. Hem anneden hem babadan doğa ve kuş sevgisi aşılandı. Zonguldak'ta eş dost bana 'Kuşçu Alaz' derdi. Kuş denildiğinde ilk akla gelen isim ben oluyordum. Yardıma muhtaç bir kuş ile karşılaşan direkt bana geliyordu. Annem ve babam mimar 'bize bir inşaat mühendisi lazım' dediği için onların yönlendirmesi nedeni ile inşaat alanına yöneldim. Bu kadar doğayı seviyorsunuz kuşları kurtarıp tekrar ait oldukları yere yani doğaya salıyorsunuz ve bir yandan da mühendislik yapıp doğayı tahrip ediyorsunuz. Sürekli çatışma yaşıyorum. İnsanın geçte olsa hayallerinin peşinden koşması gerektiğine inanıyorum. Biraz hırs biraz da hayaller birleşince mühendisliği arka plana attım. Hayallerimin peşinden gidiyorum.

UN KURTLARI BAĞIŞLARLA GELDİ

Çok ciddi bir parasal kaynakta gerekiyor bunu nasıl hallediyorsunuz?

Veteriner hekimimiz ve kliniğimiz var. Her vakaya yeterli olamayabiliyorum. Kanat, ayak kırıkları ya da göz problemlerinde hekimimiz yardım ediyor. Gönüllüler çok destek veriyor hem maddi hem manevi. Mesela bir sezon boyunca biz ebabillerle uğraştık. Yaz ebabillerin mevsimidir. Ebabiller yaz ziyaretçisidir yazın gelir yaz boyu kalırlar ve kış başında da Afrika'ya göç ederler. Yaz boyunca kaldığı süreç içerisinde burada ürerler. Üreme dönemi olunca şehir merkezlerinde yaşamayı tercih ediyorlar. Çok fazla yavru ebabil bulundu yuvalarından düşmüş halde. Biz bu ebabillerin beslenmesi için un kurdu kullanıyoruz. Un kurtların da canlı olması gerekiyor. Çünkü hayvan böcekçil, havada uçarken böceklerle besleniyor. İnsektivör diye geçiyor bu beslenme şekli. Yani bu kuşlar böceklerle beslenirler. Ebabillerin, sindirim sistemi ve metabolizmasını bozmamak için beslenmesine uygun beslenmeli. Hem de doğaya döndüğünde hayvan ne yiyeceğine aşina olarak büyüsün.. Bu sene ben un kurtları için hiçbir şekilde para harcamadım. Un kurtları hep bağışlarla geldi. Sosyal medya takipçilerimiz bize 20 bin tane un kurdu gönderdi hala o un kurtları ile son kalan ebabilleri doğaya hazırlıyoruz.

Papağanlar için de bağışlar oldu çünkü kuşların sayıları oldukça fazla. Geçen hafta 70 kuş vardı. Temizlik ve beslenmeleri ile uğraşmak kolay değil. Bunların klinik ve ilaç masrafları da var. Açıkçası sosyal medya takipçilerimizden zaman zaman destek istiyoruz. Ebabillerden 7 tanesini doğaya döndürdük. Ben büyüttüm ama insanların gönderdiği un kurtları ile büyüttüm. O insanların rolü çok büyük. Sadece benim başarım değil hepimiz birlikte başardık. Hayvanların şu günlerde korunmaya çok ihtiyacı var.

ODTÜ ORMANLARINDA KATLİAM YAŞANIYOR

Niye şu günlerde?

Doğa göz önüne alınmadan yapılaşma yapılıyor. Aynı zamanda ODTÜ Kuş Gözlem Topluluğu üyesiyim. Kuş gözlemciliği ile de profesyonel olarak ilgileniyorum. Şu an ODTÜ ormanlarında doğa katliamı söz konusu. ODTÜ'den bir yol geçiriliyor ve bu yol yapılırken ODTÜ'de yaşayan hayvanlar gözetilmedi. Oradaki bitki ve florya çeşitliliği de gözetilmedi. Bunlar hiç dikkate alınmadan sadece yaptım oldu mantığı ile ODTÜ'ye girildi. ODTÜ'de gökdelenler yükseldi yol gelmeden gökdelenlerin yapımına başlandı. Çok büyük bir doğa alanı katledildi. Ankara'da şehrin ortasında bölünmemiş yegane yeşil alanımız bir tek ODTÜ ormanı. Başka hiçbir yer yok. ODTÜ ormanı sağladığı oksijen ile hepimizin oksijenini karşılıyor. Biz bu zihniyet ile bindiğimiz dalı kesiyoruz. ODTÜ ormanı korunmalı. Amerika'daki bu Central Park alanı niye bırakıldı. Bütün şehrin ortasında upuzun ve yemyeşil bir alan bırakıldı oraya gökdelen yapmayı bilmiyorlar mı Amerikalılar. Yapmıyorlar Amerikalıların oksijen ihtiyacını karşıladığı için o parkı tutuyorlar. Ankara'nın göbeğinde böyle bir nimete sahibiz ama biz bu nimete nankörlük ediyoruz. ODTÜ önemli doğa alanları listesinde. Önemli doğa alanı olmasını sağlayan faktör ise ODTÜ arazisi önemli kelebek alanı aslında. Orada bir tane Güzel Nazuhum diye bir kelebek türü yaşıyor. O kelebek nedeni ile ODTÜ önemli doğa alanı. Bunu yol yapanlar araştırdı mı? O yolu yapanlar düşündü mü? Hayır hiç sanmıyorum. Böyle alanları talan ediyoruz.

DİKKUYRUK'UN DA NESLİ TEHLİKE ALTINDA

Bunun en çarpıcı diğer örneği ise Mogan Gölü. Mogan önemli bir doğa alanı. Niye önemli bir doğa alanı? Çünkü önemli kuş alanı. Nesli tehlike altında olan bir kuş türü olan Dikkuyruk Mogan'da yaşıyor. Bir ördek türü olan Dikkuyruk bütün dünyada koruma altına alındı. Dikkuyruk Ördeği sadece Mogan'da ürüyor. Biz ne yaptık! Mogan'ı halka açtık ve şu an Mogan mangal yapılan çöplerin göle atıldığı bir yer haline getirildi. İnsanın girdiği yerde doğa kalmıyor çünkü biz doğa ile paralel yaşamayı bilen bir toplum değiliz. Doğa sevgisinin küçük yaşlarda okullarda aşılanması gerekiyor. Bazen ilk ve ortaokul öğrencilerine kuş eğitimi veriyoruz. Çocukları alıp kuş gözlemciliği ile tanıştırıyoruz. Çocuklar çok açık iyiyi öğretirseniz iyiyi alır kötüyü öğretirseniz kötüyü alır. Bırakın iyiyi verelim. Bu doğa yarın hepimize lazım. Kaynaklarımız tükeniyor bu doğayı korumak zorundayız. Çok ihmal ediyoruz ihmal ile birlikte bir de tahrip ediyoruz. Doğayı bu kadar hor kullanmamalıyız.

DOĞAYA HÜKMEDİYORUZ

Mesela insanlar bazen birbirlerine 'ayı' derler. Ayı hakaret olarak kullanılır. Ama bir ayıyı doğasında gözlemlediğiniz zaman o attığı adımlar o kadar narin ve naziktir ki. Hiçbir şekilde bir ağacın dalını kırmaz ayılar böğürtlenle beslenirler. Beslendikleri o meyve çalılarına hiçbir şekilde zarar vermezler sadece meyvesini koparır dalını bırakırlar. Doğayı izleyerek hareket etsek ya da doğadan feyz alarak yaşasak işte o zaman doğanın bir parçası olacağız. Biz doğanın bir parçası değiliz biz doğaya hükmediyoruz. Hükmetmeyelim; birlikte yaşamayı öğrenelim. İklimlerdeki sıcaklık değerleri değişiyor. Şu an Ağustos ayındayız ama biz Eylül'ü yaşıyoruz. Mayıs ayı tamamen Nisan gibi geçti. Tsunamiler, orman yangınları, depremler ve yıldırım düşmeleri oluyor bu tarz doğa afetlerinin yaşanıyor olmasından kaynaklı doğa 'artık yeter' diyor. Doğa, intikamını alır. Doğa hepimizden güçlü. Doğa en güçlü insanlık ve uygarlıktan da güçlü. Bütün bu yaşanan doğal afetlerin hepsinin bir sebebi var. Yere attığımız bir sigara izmaritinin bile çok büyük cezasını çekeceğiz. Ben korkmuyorum doğa alsın intikamını. Yediğimiz balıkların sindirim sisteminde bile; dünya kadar mikro plastik parçacık çıkıyor. Bu yaşananlar çok korkunç.

BİR İP PARÇASI VE SAÇ KILI HAYVANIN AYAĞINI KANGREN ETMİŞ

Doğaya döndüremediğim ak karınlı bir ebabil var. Doğaya döndürsem mi döndürmesem mi kısmını çok tartışıyorum kendimle. Hayvan uçabiliyor yavruyken geldi bana. Büyüttük çok güzel uçuyor. Uçmasında hiç bir problem yok ama hayvanın bir tane ayağı yok. Ebabiller için ayak çok önemli çünkü bu hayvanlar tutunuyor yerde yürüyen bir hayvan değil ebabil hayatının yüzde 90'nını uçarak geçirir. Yüzde 10'luk kısımda da kayalara, binanın cephelerine yarasa gibi yapışır keskin tırnaklar ve pençelere sahip olduğu için. Ve bu hayvanın yapışmasını sağlayacak bir ayağı yok. Bu ak karınlı ebabil tek ayaklı olduğu için yapıştığı yerde kalıyor yukarıya tırmanamıyor. Ebabilin ayağının kopma sebebi ise annesinin yuvasına getirdiği bir ip parçası. O ip parçası hayvanın ayağına dolanıp kangren etmiş. Doku oradan nekroze olmuş. Ve nekroze olan bölge düşmüş yani hayvanın ayağı yok. Belki bir ip parçası belki insan saçı hayvanı bu hale getirmiş. Yani gene insan rolü giriyor işin içine bunu her yerde görebiliyoruz.

Editör: Haber Merkezi