Tüm dünya ve ülkemiz KOVİD-19 salgını yüzünden büyük sıkıntı içinde, ancak biliyoruz ki bu salgından en çok sağlık personelleri etkileniyor öncelikle bu konuda neler söylersiniz?

Hepimizin gündemi malum; KOVİD-19. Tüm dünya bu salgınla uğraşırken bilgi kirlilikleri, komplo teorileri, felaket senaryoları ve siyasi polemiklere kulağını tıkayarak, sadece işine, insan sağlığına odaklanan, maddi ve manevi hiçbir beklentisi olmadan, bir insanın hayatı her şeyden önemlidir diyen, geride bırakabileceği çocuklarını, eşini, annesini, babasını, kardeşlerini, arkadaşlarını ve sevdiklerini bir an olsun aklına bile getirmeden görevine koşan sağlık ordusundan söz etmek istiyorum. Ben 1999 depreminde ilk defa topyekün seferberliğin ne olduğunu gördüm ve yaşadım. Sağlık çalışanlarının ne kadar özveri ile o tehlike dolu anlarda bile kendi canını bir an olsun düşünmeden bir cana ulaşmak için verdiği çabaları, bir canı hayata bağladıklarında da ne kadar içten attıkları sevinç çığlıklarını gözlerimle gördüm. Bir süre kahraman olduk her yerde. Sonra yine unutulduk. Öyle unutulduk ki, dövüldük, öldürüldük, hırpalandık ama yine görevimizi yapmaya devam ettik. Sadece caydırıcı bir 'Sağlıkta şiddet yasası' istemiştik. Bile tatmin etmedi. Nedendir bilinmez, içerik olarak caydırıcı bir yasa çıkmadı, bir gecede onlarca, yüzlerce bazen binlerce yasa çıkarıldığı ortamda bize karşı yapılan şiddete sıra gelmedi bir türlü. Sağlıkta dönüşümde ülkemiz çok önemli adımlar attı, muhteşem işlere imza attı, ama sağlık çalışanları için yapılanlar tatmin etmedi bizleri hiçbir zaman. Oysa mükemmel bir sağlık sistemi getirseniz bile, en azından bu sistemi işlevsel hale getirecek insan gücü, zaman zaman unutuldu. Sağlık çalışanları manevi sıkıntılar yanı sıra maddi anlamda da sıkıntıya düştü. Ne oldu biliyor musunuz?

HERŞEYE RAĞMEN İŞİMİZİ EN İYİ ŞEKİLDE YAPMAYA ÇALIŞIYORUZ

Kimse küsmedi, sağlık için ettiği yemine arkasını dönmedi. İhtiyaç halinde hep cephenin en önüne gözlerini bile kırpmadan koştu, bir canın değerini haykırarak, yemeden, içmeden, uyumadan, kendi canını düşünmeden koştu ön saflara, kırgın hissetmelerine rağmen. Aslında yazılacak o kadar çok şey varki. Şimdi yine sağlık çalışanlarının ön saflara koşması gereken KOVİD-19 belası geldi. Sağlık ordusu ise yine, şartsız ve koşulsuz koştu cephenin en önüne. Kimsenin başını pencereden çıkaramadığı anlarda, göğüs göğüse çarpıştı düşmanla ve hala çarpışmaya devam ediyor. Hep aynı hislerle, aynı duygularla. Ben şu an karantina hastanesi ilan edilen Ege Üniversitesi Hastanesi'nde görev yapıyorum. Bazen boğazım ağrıyor, bazen ateşim oluyor gibi geliyor, bazen yorgunluktan kolumu kaldıracak halim kalmıyor ve KOVİD-19 ile enfektemiyim diye düşünüp kendimizi korumaya çalışarak işimize devam ediyoruz başından beri. Hastanede gördüğüm her bir sağlık çalışanı da aynı duygularla işlerini büyük özveri ile yapmaya devam ediyor. Bizler çok yakından izleniyor ve takip ediliyoruz elbette. Ama bunun psikolojik yükünü düşünün lütfen. Biliyorum ki her yerde sağlık çalışanları aynı özveri ile görevlerini yerine getiriyor ve cephenin önünde savaşıyor şu günlerde.

HALKIMIZIN TEVECCÜHÜ MUTLULUK VERİCİ

Son süreçte beyaz bayrak asma ve akşamları alkış eylemleriyle ilgili neler düşünüyorsunuz?

Aslında halkımızın şu aralar bizlere gösterdiği teveccüh, bizleri çok mutlu ediyor, gurur duyuyoruz kendimizle. O alkışlar, yazılanlar ruhumuzu okşuyor. Ama 1999 depreminde de gördüm bunları, sonrasını anlattım sizlere. Bu yüzden kamuoyu bu kadar farkındayken, sağlık çalışanları için daha fazla bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi sizce de?

SOMUT ADIMLAR TALEBİ

Sağlık çalışanlarının yaşadığı psikolojik süreçlerden de bahsediyorsunuz bununla ilgili ne anlatırsınız?

Yoğun bakıma gönderdiğimiz arkadaşımız bizlere çocuklarımı okutun diye vasiyette bulunmasın artık, koskoca devlet arkamda, o çocuklar devletimin güvencesinde artık ve ben de yaşamak için savaşayım, tüm enerjimi buna harcayıp bir an önce iyileşeyim diyebilsin. Devletimiz bunu yapamaz mı? Sadece ölüm yok ki, aylarca hastanede yatacak ve sonrası uzun rehabilitasyon süreçleri yaşanacak belki de. Bu kahraman insanların ekonomik, sosyal ve psikolojik kaygıları olmamasını devlet sağlayamaz mı? Sağlar elbette. Hem de çok hızlı çıkacak yasalarla sağlar. Üç ay için değil, biz daima arkanızdayız mesajını veremez mi devlet? Verir elbette. Devletimiz çok güçlü. Bunu elbette yapabilir. Sadece hatırlatmaktır amacım.

Sağlık çalışanları ne gibi somut adımlar atılmasını istiyor?

Yaşadığımız tüm bu süreç içinde en acısı elbette ölüm. Bu tür salgınlarda en riskli grup sağlık çalışanları, ne yazık ki, vefatların yüzde 10'u sağlık çalışanlarından. Kaybettiğimiz sağlık çalışanlarına şehit hakları verilmesi için yasa çıkarılmasını talep etmek hakkımız değil mi sizce? Çünkü o kişiler kamu vicdanında ülkesi ve vatanı için gözünü bile kırpmadan kendi hayatlarının riskte olduğunu bilerek çalıştılar. Sağlık çalışanlarının elbette mesleki riskleri var, ama milli seferberlikte, eğer olayın adı milli ise, ölenlere şehit hakkı verilmelidir bence. Cenaze töreni bile yapılamayan, yakınlarının veda edemediği bir ölümü hak etmiyor bu insanlar. Evet bu yapılanlar gerekli önlemler ve önemli, ama bu insanların onurlandırılması gerekmez mi? Eminim herkes gerekir diyor, alkışlarla destek veriyor bu satırları okurken. O halde ne duruyoruz. Hemen yapalım şu işi. Bu millet ve devlet, fedakar sağlık çalışanlarını, tam da savaşın en sıcak günlerinde, mutlu etmek, onurlandırmak, morallendirmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Hadi başlayalım…

Editör: Haber Merkezi