Uluslararası Kadın ve Çocuk Sağlığı ve Eğitimi Kongresi'nde konuşan Prof. Dr. Gülsüm Çamur, kadına yönelik şiddetle ilgili mevcut durumu, şiddetin boyutlarını ve şiddete karşı yapılması gerekenleri anlattı. Kongrede kadına yönelik şiddetle ilgili çarpıcı bilgiler veren Çamur, şunları söyledi: 'Şiddet insanlık tarihi kadar eski bir sosyal sorundur. Şiddet ailede çocuk suistimali ve ihmali, kadına yönelik şiddet, tecavüz, yaşlı suistimali, okulda veya iş yerinde kaba kuvvet kullanma, zorbalık, adam öldürme gibi birçok şekilde olmaktadır. Kadına yönelik şiddet ise aile içinde meydana gelen, cinsiyete dayalı, kadın üzerinde baskı ve üstünlük kurmayı amaçlayan, tehdit, dayatma, kontrol içeren; psikolojik, cinsel, ekonomik, fiziksel zararla sonuçlanan, kadının insan haklarını ihlal eden her türlü eylemdir.'

HER TOPLUMDA GÖRÜLEBİLİR

Kadına yönelik şiddetin her toplumda görülebildiğini anlatan Çamur, 'Aile içinde kadına yönelik şiddet, her yaştan, her öğrenim düzeyinden, her gelir düzeyinden, bekar, boşanmış, evli, her ülkeden kadının gerçeğidir. Tüm dünyada kadınlara kocaları, babaları, erkek kardeşleri ya da sevgilileri tarafından şiddet uygulanmaktadır. Aile içinde kadına uygulanan şiddet, gerek şiddet uygulayan gerek toplum ve kimi zaman da şiddete maruz kalan kadın tarafından meşru kabul edilmektedir. Ayrıca kadınlar yaşadıkları şiddetin sorumlusu olarak görülmekte, şiddetin hak edildiği inancı toplumda yaygın biçimde varlığını sürdürmektedir. Aile içinde kadına yönelik şiddet, bireysel nedenlerden öte daha genel sistemlerle açıklanabilecek bir olgudur. Yani yapısal sorunlar bu sorunun temel kaynağıdır. Aile içi şiddet cinsiyet kökenlidir, yani temelini cinsiyetlerin toplumsal hayattaki eksik ve kusurlu yapılanışından alır. Buna göre erkeğin uyguladığı şiddete neden olan, erkeğin kadından daha üstün ve kadın üzerinde baskı kurmasının doğal bir hak olduğuna inanılmasıdır.' şeklinde konuştu.

Kadına yönelik şiddetin nedenlerini anlatan Çamur, yapılan araştırma sonuçlarına göre şiddetin nedenlerini şöyle sıraladı:

'Şiddete maruz kalmak veya tanıklık etmek: Çocukken aile içerisinde baba tarafından anneye uygulanan şiddete tanıklık etmiş olmanın büyük ölçüde bir risk etmeni olduğu pek çok araştırmada bulunmuştur. Şiddet mağduru kadınlar çocuklarına fiziksel şiddet uyguladıklarını bildirmişlerdir. Burada dikkati çeken önemli bir bulgu, çocuk sayısındaki artış ile annenin eşinden şiddet görüyor olmasının annenin çocuğa vurmasıyla ilişkili olmasıdır. Aile içinde şiddete görsel ya da işitsel olarak tanık olmuş olan çocuklara 'sessiz', 'unutulmuş' ya da 'görünmez' kurbanlar adı verilmektedir. Bu çocuklar son yıllarda duygusal kötüye kullanma kategorisi içinde düşünülmektedirler.

Toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü: Araştırma sonuçlarına göre; kadınlar en çok çocukların bakımlarını aksatırlarsa ya da kocalarına karşılık verirlerse dayağa maruz kalmaktadır. Kadınlar genellikle geleneksel görevlerini yerine getirmedikleri ve izinsiz bir yere gittikleri için şiddete maruz kalmakta. Kadınlara göre; kadınların çocuklarını ihmal etmesi veya eşine karşılık vermesi gibi durumlarda fiziksel şiddete maruz kalması doğru bulunmaktadır.' Şiddetin nedenlerinde psikolojik nedenler de olduğuna dikkat çeken Prof. Çamur, 'Araştırmalar şiddet eğilimli erkeklerin 'sorun-çözme ve çatışmayı çözmeye yönelik becerilerinin olmadığını' ve bu durumun da ev içindeki gerginliği artırarak fiziksel şiddetle sonuçlanabileceğini göstermektedir. Kadınların sosyal destek sisteminin olmaması, kadının erkekten daha eğitimli olması.

Erkekten daha çok gelire sahip olma: Kadınların aileye kocalarından daha çok gelir getirmesinin dayak riskini en az iki misli artırdığı araştırmacılarda elde edilen sonuçlardandır. Türkiye'de her üç kadından birinin fiziksel şiddet yaşadığı ve kadının daha çok para kazanmasının dayak riskini iki kat arttırdığı belirlenmiştir. Kadın ve erkek arasında eşitsizliğin yaygın olduğu, erkeğin kadından üstün görüldüğü, kadın ve erkek rollerinin katı çizgilerle birbirinden ayrıldığı toplumların da kadının eşi tarafından istismar edilme ihtimalini fazlasıyla artırdığı görülmüştür.' değerlendirmelerinde bulundu.

GÖRÜNDÜĞÜNDEN DAHA FAZLA

Kadına yönelik şiddetin göründüğünden daha fazla olduğunu akrataran Çamur, şunları anlattı: 'Kadına yönelik şiddet göründüğünden daha yaygın, hemen her sosyo-ekonomik ve kültürel kesimde var. Ka- dınlar bu konuda kendilerini yalnız hissediyor, sonuç odaklı hizmet ve Aile Danışma Merkezleri gibi merkezlere gereksinim duyulmakta. Şiddet kuşaktan kuşağa aktarılıyor, çocuklarımızı güvenli ortamlarda yetiştirmeliyiz. Toplumsal yaşamda; şiddet davranışını meşrulaştıran birtakım kültürel söylemlerin varlığı ve ataerkil kültürel kabuller. Şiddet; kadınları temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakmakta ve toplumsal yaşama katılımları konusunda engellenmişlikler yaratmaktadır. Kadının özellikle ev içinde anne olmadan kaynaklanan ebeveyn rolünü düşündüğümüzde şiddet mağduru kadının bu rolünü yani toplumsal yaşama birey yetiştirme rolünün de sağlıksız olacağı ve yeni nesillerin yani bir anlamda da toplumun şekillenmesinde sağlıksız bir sürecin olacağı unutulmamalıdır.'

ŞİDDETE UĞRAYAN KADININ PSİKOLOJİK DURUMU

Şiddete uğrayan bir kadının yaşadığı psikolojik sonuçlara vurgu yapan Çamur, sözlerine şöyle devam etti: 'Aşırı korku, ani seslere karşı aşırı tepki, yalnız sokağa çıkamama, çarpıntı, halsizlik, bitkinlik, öfke patlamaları, titreme ve sık sık ağlama krizleri, uyku sorunları, korkulu rüyalar görme, konuşurken göz iletişimi kuramama, donuk bakma vb. fiziksel sorunlar, içten içe aşırı kızgınlık ve intikam alma isteği, unutkanlık, çekingenlik, umutsuzluk, çaresizlik, güvensizlik, kendini sevmeme, şiddetle bağlantılı olarak kendini suçlama vb. duygusal sorunlar, geleceğe yönelik plan yapamama, karar vermede güçlük, kendinde bir sorun olduğuna inanma, her şey için başkalarını suçlama vb. düşünsel sorunlar yaşar.' Evli kadınların daha çok fiziksel şiddete maruz kaldığını anlatan Çamur, 'Gebe kadınlarda şiddet önemli bir oranda. Yaşamında en az bir kez gebe kalmış her on kadından biri yine eşi tarafından şiddete maruz kalmaktadır. Şiddet kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Şiddet mağduru kadınların büyük bir bölümünün anneleri de şiddet mağduru.' dedi.

Kadına yönelik şiddete karşı Türkiye'nin imzaladığı İstanbul Sözleşmesi'ni hatırlatarak, 'Hedefi kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmak olarak gösterilen sözleşme, Türkiye'nin Avrupa Konseyi dönem başkanlığı yaptığı bir dönemde İstanbul'da düzenlenen bir toplantı sırasında imzaya açıldı. Sözleşmenin amacı; kadınları her türlü şiddetten korumak, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak, kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak, kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlanmasını da öngörüyor.' şeklinde konuştu.

KADINLARIN ÇALIŞMA HAKKI HÜKÜMET TARAFINDAN KORUNMALI

Şiddeti önlemeye yönelik önerileri sıralayan Çamur şu görüşlere yer verdi: 'Ekonomik, sosyal ve kültürel hayat alanlarda kadını destekleyici politika ve uygulamalara gereksinim var. Kadınların siyasi kararlara katılım araçları desteklenmeli. Kamusal alanda kadın daha görünür olmalı. Kadın ticareti ve seks işçiliğinin istismarını engelleyecek asayişle ilgili düzenleme ve uygulamara ağırlık verilmeli. Kırsal bölgelerde yaşayan kadınların sosyal hizmetlere, eğitime ve iş imkanlarına ulaşımı için özel ihtiyaçları olduğu göz önüne alınarak önlemler alınmalı. Ülkeler, sağlık hizmetlerinde kadınlara ayrımcılık uygulanmaması için gerekli bütün önlemleri almakla yükümlüdür. Kadınların ücretsiz doğum öncesi ve sonrası bakımı başta olmak üzere, sağlık hizmetlerine eşit ulaşımı sağlanmalıdır. Kadınların çalışma hakkı hükümetler tarafından korunmalıdır. İşyerinde medeni durum, hamilelik ve annelik gibi cinsiyetle ilgili durumlar yüzünden ayrımcılık yapılamaz. İşyerleri ücretli annelik izni sağlamalı ve anne-babaların aile sorumluluklarıyla iş yaşamlarını birlikte sürdürmelerine izin verecek sosyal hizmetler teşvik edilmelidir. Kadın ve erkeklerin anaokulundan yükseköğrenime kadar eğitim alanında eşit olanaklara sahip olması sağlanır. Özellikle var olan cinsiyet farklarının azaltılması için kadınların, erkeklerle aynı burs ve hibe programlarına ulaşabilmesi önemlidir. Hükümetler eğitimde kalıplaşmış kadın-erkek rollerinin ortadan kaldırılmasında yükümlüdür.'

Editör: Haber Merkezi