Sizce İstanbul Sözleşmesi tartışmaya açılmalı mı?

İstanbul Sözleşmesi'nin tartışmaya açılacak son sözleşme olduğunu düşünüyorum. Hiçbir şekilde tartışmaya açılmamalı. Ülkemizde uzun yıllar aile içi şiddet, aile gizliliği olduğu gerekçesiyle ciddi bir ulusal kanun yapılamadı. Bu konudaki ilk kanun kadın hareketinin çabalarıyla ancak 1998 yılında hazırlanabilen 4320 sayılı kanundur. Şiddetle mücadeleye karşın yapılmış bir kanun olsa da maalesef kanunla ilgili eksikliklerle birlikte toplumumuzdaki mağduriyetleri tam olarak gidermemiştir. Bunun ardından 11 Mayıs 2011 yılında İstanbul'da imzaya açılan, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından onaylanarak 11 Mart 2012'de Resmi Gazete'de yayınlanan İstanbul Sözleşmesi ise kadını detaylı bir şekilde koruyan ilk uluslar arası belgedir. TBMM Genel Kurul'da yapılan görüşmeler esnasında söz alan gerek muhalefet gerek iktidar mensubu vekillerin hepsi olumlu görüşler bildirmişlerdir. Özellikle iktidar partisi bu sözleşmenin imzalanması için de yoğun çaba sarf etmişlerdir. Sözleşme şu an tartışılmaya başlandı ve çeşitli kesimler tarafından adeta bir günah keçisi haline getirilmiştir. Toplumda pek çok konuda olduğu gibi İstanbul Sözleş- mesi için de bir görüş ayrılığı mevcut, bu çok doğal. Ancak bu noktada o dönem Aile ve Çalışma Bakanlığı sözleşmenin imzalanması için çaba göstermişlerdi. Bugün de bu çabayı göstereceklerini düşünüyoruz.

SÖZLEŞMEYE YÖNELİK ELEŞTİRİLER

Sözleşme ile ilgili cinsiyetsiz toplum yaratılma iddialarına ve diğer eleştirilerle ilgili neler söylersiniz?

Sözleşmenin cinsiyetsiz toplum yaratması ve aile içi şiddeti körükleyeceğine dair eleştirilere katılmamız mümkün değil. Sözleşme kısaca 'Şiddetin karşısında herkes ama herkes korunmalıdır.' diyor. Sözleşmenin içinden yapılan küçük alıntılar art niyetli yapılabiliyor.

İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasını kim istiyor?

Kadına karşı şiddetle mücadelede hayati önemi olan İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması yönünde bir toplumsal iradenin olmadığı Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından gerçekleştirilen Türkiye'nin Nabzı Temmuz ayı araştırmasında açıkça görülmektedir. Araştırmada, Hükümetin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesini onaylamayanların oranı yüzde 63.9, fikri olmayanların oranı yüzde 19.4 olarak açıklanmıştır. Sözleşme'den çıkılmasını açıkça isteyenlerin oranı ise sadece yüzde 17'dir. Kaldı ki bu kesimin bir bölümü de kadınlara yeterli söz hakkının verilmediği sansür ortamında, tek taraflı ve sözleşmeyi çarpıtan propagandanın etkisi altındaki kişilerdir. Sözleşme'den çıkılması yönündeki tartışmaların gündeme gelme şekli ve zamanlaması, bu talebin hangi kişi ve gruplardan geldiği ve dayanakları kamuoyuna açıklanmamaktadır. Ancak, farklı cemaatlerin talepleri doğrusunda hareket edildiği yönünde haberler yayınlanmaktadır. Bu konuda kamuoyu derhal aydınlatılmalı ve bu tartışmalara son verilmelidir. Herkes bilmeli ki, kadınlar hayatlarının ve haklarının politik pazarlıklara konu olmasına izin vermeyecek! Bunun aksi yönde davranan tüm siyasetçiler kadınların mücadelesini görmeli ve sesini duymalıdır, çünkü kadınlar şiddetsiz bir yaşamı kendi elleriyle kuracak ve kadın haklarını ortadan kaldırmaya çalışan hiçbir siyasi hareket bu topraklarda kazanamayacaktır.

İstanbul Sözleşmesi'ne çekince konulması tartışmasıyla ilgili neler söylersiniz?

Temel insan hakları bir bütündür ve ayrım gözetilmeksizin herkes için eşit şekilde uygulanmalıdır. Sözleşme'nin 4'üncü maddesi bu konuya ilişkindir, şiddetle mücadele söz konusu olduğunda (cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak) kimseye ayrımcılık yapılamayacağını belirtir. Kaldı ki, sözleşmeye çekince ancak sözleşmenin imzalandığı ya da onaylandığı aşamada konulabilir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu iki aşamada da bunu yapmamıştır. Bu nedenle, artık İstanbul Sözleşmesi'nin hiçbir maddesine çekince konulamaz. Kamuoyu bu konuda ısrarla yanlış bilgilendirilmektedir. Sözleşme'nin 4'üncü maddesine ilişkin, (kamuoyu tarafından şerh olarak bilinen) bir yorum bildirimi yapılması da mümkün değildir; çünkü 4'üncü madde sözleşmenin dayandığı ilkeleri içeren temel düzenlemelerden biridir ve insan hakları sözleşmelerinin temel amacına ve anlamına aykırı yorum bildirimi yapılamaz. Ayrıca yorum bildirimi yapılması, devleti sözleşmenin herhangi bir maddesini uygulamaktan muaf hale getirmez. Yorum bildirimi yapılsa dahi, devlet sözleşmenin bütününden sorumludur. Sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğine dair izleme ve denetleme tüm sözleşme dikkate alınarak yapılır. Sonuçta sözleşmeye yönelik söz konusu saldırıların sadece kadınların değil tüm toplumun meselesi olduğu fark edilmeli; temel hak ve özgürlüklerini kullanmak, demokratik bir hukuk devletinde eşit, özgür ve şiddetten uzak bir yaşam sürmek isteyen herkes kadınların hak nöbetine eşlik etmelidir.

SÖZLEŞMEDEN ÇEKİLİRSEK…

Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkması ne anlama gelir?

Sözleşmeden çıkılması, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi insan hakları sisteminden de çıkması, demokrasiyi yadsıması ve eşitlik ilkesi, ayrımcılık yasağı gibi temel ilkelerden vazgeçmesi anlamına gelir ve şiddetin kat be kat artacağı aşikar olur. Anayasa'da insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olduğu yazılıyken Türkiye'de hala İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasına yönelik tartışmaların yürütülüyor olması, Anayasa'nın fiilen değiştirilmesine yönelik bir adımdır. Kadınlar üzerinden başka bir toplumsal yapı oluşturmaya dönük, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayan bu girişim sadece kadınlara yönelik değil, tüm toplumun temel hak ve özgürlüklerine yönelik bir saldırı niteliği taşımaktadır. Türkiye'de yaşayan herkesin insan hakları sisteminin koruması dışında kalmasına neden olacaktır.

Editör: Haber Merkezi