• Esnaflık serüveni nasıl başladı?

Öncelikle bir yanlışı düzeltmemiz lazım. Herkes burayı Bit Pazarı olarak bilir fakat resmiyette burası Hergelen Meydanıdır. 1962 yılından bu yana burada esnaflık yapıyorum. Esnaflık mesleği dedemden bana miras kaldı. 7 yaşında dedemin yanında bu işe başladım. Gençlik yıllarımda profesyonel olarak futbolculuk yaptım. Birçok futbol takımında oynadım. 1970'li yıllardan başlayarak 1984'e kadar futbol ile meşgul oldum. Teknik direktör, menajerlik, futbol yorumculuğu gibi alanlarda bu işe devam edebilirdim. Ama spor camiasını sevmediğimi anladım. Bu sebepten dolayı dede mesleğine geri dönmeye karar verdim.

• İnsanlar neden burayı Bit Pazarı olarak adlandırıyor?

Biz yıllarca burada esnaflık yapan kişiler olarak Bit pazarı tanımlamasına sıcak bakmıyoruz. Bit, asalak olarak yaşayan ve insanların hoşlanmadığı bir canlıdır. Buraya bu tanımlamanın yapılmasının nedeni, eski ürünlerin burada satılmasından ileri geliyor. Kullanılmış ürünlerde bit de vardır düşüncesiyle insanlar tarih içerisinde bu bölgeye Bit pazarı demiştir. Tabi ki gerçekte böyle bir şey yok. Siz değil bitli bir ürünü satmayı, buruşuk ya da kirlenmiş bir ürünü kimseye satamazsınız.

'ESNAFLIĞI ERMENİ'LERDEN ÖĞRENDİK'

• Hergelen Meydanı'nın köklü bir geçmişe sahip olduğunu biliyoruz. Bize bu geçmişi anlatır mısınız?

Bu meydanın geçmişi çok uzun zamanlara dayanır. Bölgede hala keşfedilmemiş Roma İmparatorluğu'nun kalıntıları mevcuttur. Yakın tarihte ise Hergelen meydanı, Samanpazarı, Atpazarı Ankara'nın en eski ticaret merkezi olmuştur. Özellikle Ankara'nın çevre ilçelerinde yaşayan insanlar, at arabaları ve kaanılarla buraya gelip ürünlerinin satışlarını gerçekleştirirlerdi. Bu bölgede Ermeniler de yoğunluklu yaşardı. Çocukluk yıllarımda gözlemlediğim kadarıyla Ermeni kökenli vatandaşlarla sosyal olarak gayet kardeşçe yaşardık. Bu kişiler, esnaflık ve zanaat konularında ustaydı. Ben ilkokul yıllarımda çıraklık yaparken babam beni 5- 10 lira haftalıkla bir Ermeni olan Bedros Usta'nın yanına vermişti. Burada birçok kişi esnaflığı bu insanlardan öğrenmiştir.

'BU MESLEĞİ İCRA EDEREK 4 ÇOCUK BÜYÜTTÜM'

Ben karakter itibariyle özgürlüğüme çok düşkün birisi olarak kendimi tanımlıyorum. Bu nedenle esnaflık mesleğini seçtim. Ben çok rahatlıkla bir devlet dairesinde çalışıp bugün de emekliliğimi yaşayabilirdim. Ama emirkomuta zinciri içerisinde yaşamayı hiçbir zaman tercih etmedim. Esnaflık demek, özgürlük demektir. Ayrıca bu mesleğin manevi tatmini beni her zaman mutlu etmiştir. Özellikle düşük gelirli insanlara yardımcı olduğumda onların sevinçlerine ortak olmanın verdiği mutluluk bana yetiyor. Bu mesleği icra ederek 4 çocuk büyüttüm.

'YASA DIŞI FAALİYET YOK'

• Hergelen Meydanı'nda esnaflık yapan insanlar arasındaki dayanışma da dikkat çekiyor. Bu dayanışmayı canlı kılan şey nedir?

Burada esnaflık yapan kişilerin dürüstlüğünden kuşkunuz olmasın. Ama son yıllarda buraya sonradan gelen bazı kişiler ne yazık ki çalıntı mallarını satmaya çalıştı. Bu konuda Ankara emniyet birimleri ile iyi bir diyolog kurduk. Bu kişileri kesinlikle aramızda tutmuyoruz. Şu anda kesinlikle burada insanların kafasında kuşku uyandıracak bir yasa dışı faaliyet yok.

'DEFOLU ÜRÜN SATMIYORUZ'

• Ülkemizdeki ekonomik kriz sizleri etkiledi mi?

Biz krizlerden çok etkilenmiyoruz. Hatta krizlerde işlerimiz daha çok açılıyor diyebilirim. Müşterilerimiz zaten geliri düşük kişilerden oluşuyor. Ama krizlerde, orta direk dediğimiz kitlelerden de talep alabiliyoruz. Zaten bizler kesinlikle defolu ürün satmıyoruz. Biz 'üst kattaki' varlıklı insanların kullanmadığı eşyaları 'alt kattaki' kişilere veren aracılarız. Bu açıdan bakıldığı zaman ekonomiye ciddi anlamda nasıl katkı sağladığımız da ortada. Gündemde sürekli tasarruf yapılsın lafları dolaşıyor. Bizim mesleğimiz zaten geri dönüşüme uygun ürünleri tekrar insanların ihtiyaçlarına sunmaktan ibaret.

'TÜKET VE AT' DÜŞÜNCESİ DOĞDU

Benim her zaman eleştirdiğim bir konu var. Son yıllarda insanlarımız ciddi anlamda 'tüket ve at' düşüncesine sokuldu. Sürekli bir alışveriş çılgınlığı içerisindeyiz. Özellikle sosyal medya, yazılı ve görsel medyanın dayatmaları ile bu noktaya geldiğimizi düşünüyorum. İnsanlar, 'daha fazla olsun, hep benim olsun' fikrine kapıldı. Özellikle yeni nesilde bu hastalığı çok net bir şekilde görebiliyorum. Bu durum ikinci el eşya satan esnaflar olarak bizim işimize geliyor. Ama ben toplumun bu gidişatından son derece rahatsızım. Biz az kazanalım önemli değil. Ama yeter ki gençlerimiz tektipleşip, sadece tüketerek mutlu olabileceğini düşünmesin.

'ESNAF, İNSANLARA MANEVİ GÜVENCE VERİR'

• Hergelen Meydanı'nda satılan eşyalara garanti veriyor musunuz?

Özellikle elektronik eşya satan arkadaşlarımız bu konuda çok hassas hareket ediyor. Eşyaları satmadan önce müşterilerine her zaman ürünün sorununu ve yapılan tamiri söylerler. Belli bir süre onlara garanti de verirler. Eşya bozulduğunda onu satın alan müşteri iade edebilir ya da yerine bir başka eşyayı alabilir. Yani buradaki esnaf kimseyi mağdur etmez. Yaratılan o kötü algının tersine buradaki esnaf son derece duyarlı hareket eder. Çünkü bir yanlış algı yaratılırsa, burada esnaflık yapan herkes bunun cezasını çeker. Bu nedenle buradaki esnaf, insanlara manevi olarak güvence verir.

'AKIBETİMİZİN NE OLACAĞINI BİLMİYORUZ'

• Mesleğinize dair şikayetleriniz var mı?

Son günlerde bu bölgenin kamulaştırılacağına yönelik bir girişim söz konusu. Karar, Bakanlar Kurulu'ndan geçti. Genel Ulus düzenlemesine bu bölge de dahil edildi. Bu durum, esnafı tedirgin ediyor. İnsanlarda, 'biz şimdi ne yapacağız' kaygısı başladı. Burada birçok çarşı ve otel var. Otellerin yurt yapılacağı söylendi. Hergelen Meydanının akıbeti konusunda hala net bir şey söylenmedi. Oda olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tuna'dan randevumuzu aldık. Kendisiyle bir araya gelirsek buradaki esnafın akıbetinin ne olacağını soracağız. 'Belediye olarak siz ne yapacaksınız, esnaf olarak biz ne yapabiliriz?' diyerek kendisiyle istişarede bulunmak istiyoruz. 'Esnaflık, özgürlüktür' Gelişen teknolojiye, modern kent yaşantısına ve AVM kültürüne karşı çıkan yerlerden biri olan Ankara Bit pazarı (Hergelen Meydanı), 1000 yıllık bir kültürü yaşatıyor. Anadolu'da hüküm sürmüş medeniyetlerin ticaret merkezi olma misyonunu üstlenen tarihi Bit pazarının esnafı, dükkanlarında ikinci el eşya satarak geçimini sağlıyor. Özellikle düşük gelirli vatandaşların uğrak mekanı olan bu pazarda yediden yetmişe tüm ihtiyaçlarınızı karşılayabiliyorsunuz. Dedesinden devraldığı dükkanını bu pazarda işletmeye devam eden ve aynı zamanda Ankara Halı-Kilim İmalatçıları, İkinci El Tekstil Ürünleri, Ev Eşyası Satıcıları Esnaf Odası Başkanı olan Mükerrem Korkmaz, 56 yıldır bir kültürü yaşatıyor. Ankara'nın en eski ticaret merkezinde esnaflık yaparak 4 çocuk büyüten Korkmaz, 'Esnaflık, özgürlüktür' diyor.

•Anlattığınız kadarıyla toplum için ciddi bir sorumluluk taşıyorsunuz?

Son günlerde benim 'çöp ekonomisi' olarak adlandırdığım yeni bir sektör ortaya çıktı. Önceden mahallelerde eskiciler vardı. Şu anda da çöpleri karıştırıp kullanılabilecek eşyaları alıp, onu kullanılabilir hale getirip satan insanlar var. Bu insanlar günde 150-200 TL kazanıyor. Bu rakam aylık 5 bin TL demektir. Ama bu parayı fazlasıyla hak ediyorlar çünkü biz gece uyurken bu insanlar sabaha kadar çöp karıştırıyor. Geri dönüşüm adına bu kişiler de bizler de ciddi bir iş yaptığımızın bilincindeyiz.

• Yeni neslin iyi yetiştirilmediğini söylediniz. Çocuklarda tasarruf bilinci size göre nasıl oluşturulmalı?

Tabi ki ailelerin rolü burada büyük. Ama çocuğun arkadaş çevresi de çok önemli. Eski bir giysi ya da ayakkabı giyen çocuğu arkadaşları dışlarsa, o çocuk ondan sonra sadece marka peşinde koşar. Bunun bir diğer sakıncası da çocuğun sorumluluk alamaması tehlikesidir. Bazen aileler bizden ikinci el eşya alırken çocuğunun ayağında sıfır, marka ayakkabı görebiliyorsunuz.

• Ağır beden gücü gerektiren işlerle uğraşan ustaların çırak bulamamasının nedeni de bu herhalde?

Tabi ki çocuklarımızın okuması, öğrenmesi ve kalifiye eleman olarak çalışması çok önemli. Ama pratik iş hayatında bir tecrübesi olmayan çocuk, hangi işe girerse girsin uyum sağlayamaz. Siz çocuğunuzun eline küçük yaşta akıllı telefon, bilgisayar, tablet verip, onu eve kapatırsanız o çocuk asosyal bir kişilik haline dönüşür. Sanayi bölgelerinde çalışan ustalarımız çırak bulamıyor. Bir çocuk, iş makinesine dokunmadan nasıl makine mühendisi olabilir? Ya da dikiş bilmeden nasıl moda tasarımcısı olabilir?

Editör: Haber Merkezi