Ressam ve Heykeltıraş Şahin Ceylan'ı farklı kılan kendine özgü ve canlı ritme sahip bir tarzının olması. Kullandığı renkler ve formlar, sizi çalışmaları içinde kısa bir yolculuğa sürüklüyor. Ceylan ile çizgilerle olan hikayesini ve emekle örülen yaşamını konuştuk.

• Eğitiminiz ve kısa bir özgeçmişinizle başlayalım isterseniz. Bize kendinizi anlatır mısınız?

Lisans eğitimimi Gazi Üniversitesi Resim Bölümü, yüksek lisansımı Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Grafik Bölümü'nde, doktora eğitimimi ise Ankara Üniversitesi Eğitimin Kültürel Temelleri Bölümü'nde özel öğrenci olarak aldım. Ankara'nın kıyı semtlerinden biri olan Hüseyingazi'de, tek katlı bir gecekonduda doğmuşum. Bir ablam ve iki kardeşimle beraber çevremdeki diğer insanlar gibi, yoğun bir hayat mücadelesi içindeydim. Babam işe çok erken gider, geç gelirdi. Bütün yaşamımız neredeyse her zaman aynı ortamda geçerdi. Çocukluk döneminden bu zamana kadar kendimde gördüğüm en büyük fark çok gözlemci bir kişiliğe sahip olmamdı. Her şeyi merak eder hızlı bir şekilde de öğrenirdim. Çalışma hayatına ilkokulun 5'inci sınıfındaki yaz tatilinde bir marangoz atölyesinde çırak olarak başladım ve o gün bugündür devam ediyorum. İlk haftalığımın hepsi ile bir tane canlı tavuk alıp eve getirmiştim. Erken yaşta çalışmak benim adıma son derece olumlu bir sonuç ortaya çıkardı. Cebimde bir sürü gözlem biriktirip akşam eve geliyordum. Bir kitabı elime aldığımda da ilk yaptığım şey kitabı tersten açarak içindeki resimleri incelemek oluyordu. Solak olmaktan dolayı çoğu şey bana ters geliyordu. Elime geçirdiğim küçük kağıtlara bir şeyler çiziyor, kurgular yapıyordum. Çok sonraları öğrendim yaptıklarımın adının eskiz olduğunu. Lise yıllarında da aynı şekilde okulun en iyi resim yapan kişilerinden biri olarak hayatıma devam ettim. Çevremde benim mücadelemi anlayacak kişilerin olmaması bazen beni ümitsizliğe götürse de devamlı hayal kurmaya ve böyle mutlu olmaya devam ettim. 'Boş işlerle uğraşma, resimle paramı kazanılır geçim mi olur?' sözleri devamlı çevremde bana söyleniyor ve bir an önce daha elle tutulur işlerde meslek edinmem bekleniyordu. Hayallerim o kadar büyüktü ki, başkalarına neredeyse alay konusu olacak kadardı. Her zaman kendi bildiği yolda emek vermeyi hayat prensibi olarak görmem, ailemin de çevremdeki bütün kişilere rağmen bana destek vermiş olmaları ve güvenmeleri en büyük gücümdü.

'PARA KAZANMAK ZORUNDAYDIM'

Çocukluğunuz Ankara'nın gecekondu semtlerinden biri olan Hüseyingazi'de geçmiş. Bir röpotajınızda 'Ailemin ve etrafımdaki insanların hepsinin önceliği geçim kaygısıydı.' diye ifade ediyorsunuz. Bir taraftan çaycılık ve temizlik işlerinde çalışmışsınız, bir taraftan da resimle olan serüveniniz başlamış. Bize biraz bu süreçten bahsedebilir misiniz?

Liseyi bitirmiş bir gençtim. Önünde daha önceden yolundan gidebileceğim bir örneğimin olmaması nedeniyle ne kadar hayallerim için mücadele versem bile para da kazanmak zorundaydım. Ulus'ta bir handa çay dağıtma işi, sonra bir temizlik şirketinde asgari ücretle bir bankanın temizlik işlerini yapan üniformalı bir işçi olarak buldum kendimi. Hayal kurmak buna engel değildi. İçimdeki ses sanat mücadeleme devam etmem gerektiğini hep söylüyordu. Bir gün Gazi Üniversitesi Resim Bölümünün yetenek sınavıyla öğrenci alacağı haberini duyunca çok sevindim ve hemen şartları öğrenmek için okula gittim. Sınava başvurdum, girdim ve sonuç: 'Kazanamadınız.' Çok üzüldüm ama 'Mücadeleye devam ben bu sınavı kazanacağım.' dedim. Sınavlarda istenen teknik bilgilerin farklı şeyler olduğunu fark edince bu eğitimi veren kurslara başvurmaya karar verdim. Mehmet Erbil hoca ile tanışmamız böyle oldu. Onunla bu sureci başarmış olmak hayallerime bir adım daha yaklaşma fırsatını bana sunmuş oldu.

'BÜTÜN ÇALIŞMALARIMDA ANA TEMA KADINLAR'

• Yaptığınız bütün çalışmalarda bir Kibele var... Anadolu'nun bir kadın olduğunu ifade ediyorsunuz. Neyi vurgulamak istiyorsunuz?

Benim bütün çalışmalarımda ana tema kadınlar olmuştur. Kadınların üretkenliği, mücadelesi ve soyun devamı gibi rollerini, yapmış olduğum kurgularda ifade etmek birincil hedefim. Bunu bazen Aztek kültüründen piktografik işaretlerle ya da çocuk resimlerinin saflığı, sadeliği ile yakalamaya çalışıyorum. Bir zamanlar bu topraklarda, Şamanlar'da anaerkil bir toplum yapısı egemen olmuş, o dönemin kadınları duygu ve düşüncelerini çeşitli etnografik yapılarda ifade etmişlerdir. Çocukluğumdan gelen bir gözlem alışkanlığı bana bir resme başlamadan önce okumaya, birçok kitabı kültürü incelemeye, merak duygumu tatmin etmeme ihtiyaç hissettiriyor. Seçmiş olduğum renklerde de sıcak renkleri, kahverengi, bordo, kırmızı ve sarı rengi baskın olarak kullanmayı tercih ediyorum. Bu renklerin kadına daha güzel yakıştığını düşünüyorum. Anadolu'nun renginin bu renkler olduğu kanısındayım.

• Çalışmalarınızda neleri kendinize ana tema olarak alıyorsunuz, nelerden esinleniyorsunuz?

Dünya üzerinde yaşamış olan bütün kültürlerin kendilerince bir ifade biçimleri olmuş ve tek bir noktada birleşmiş olduklarına gözlemlerim sonucu ulaştım. İlkel çağlarda yapılmış olan resimlerin anlatım gücü, içinde barındırdığı sadelikten gelmektedir. İnsanlar tarih boyunca birçok sanat akımlarıyla anlatımlar yapmışlar ve son nokta olarak tekrar başlangıca dönmüşlerdir. Modern sanat yaklaşımlarının temeli de sadeliğin gücü üzerinde hemfikir olmuştur.

• Peki, heykel yaparken ne tür malzemeler kullanıyorsunuz? Atık malzemelerden de yararlanıyor musunuz?

Heykellerimde mermer, mermer tozu, metal gibi malzemeler kullanıyorum. Ana şekillendirmeye geçmeden önce kil ile ön çalışmalarını yaptığım da oluyor.

'SERAMİK VE ÖZGÜN BASKI ÇALIŞMALARI DA YAPIYORUM'

• Resmi ve heykeli diğer güzel sanat dallarından ayıran, ya da özel kılan nedir?

Aslında hiç birinin diğerinden belirgin bir üstünlüğü, zayıflığı yok diye düşünüyorum. Önemli olan hakkını vererek bütün benliğinle işin içine girecek azim ve kararlılığı ortaya koymak olarak özetleyebilirim. Yeri geldiğinde özgün baskı, seramik gibi farklı alanlarda da çalışmalar yapmaktan çekinmiyorum.

'ÇIPLAKLIK SAFLIĞI VE SADELİĞİ SİMGELİYOR'

• Günümüzde heykel sanatına ilgiyi nasıl buluyorsunuz?

Birçok farklı nedenden dolayı heykele ve sanatın başka birçok dalına, hak ettiği değerin verilmediğini düşünüyorum. İnsanların dini görüşleri birçok alanda olduğu gibi sanata da ket vurmakta. Avrupa'da bütün meydanlarda idealize edilmiş ya da realist heykeller çıplaktır ve hiç kimse bunlardan rahatsız değildir. Çıplaklık; saflığı ve sadeliği simgeler. Bizim gibi toplumların bu yetkinliğe ulaşması bu koşullarda ütopyadan öteye gidemeyecektir. Anadolu gibi bir hazinenin üzerinde oturan bu halkın elini kolunu bağlamak yetenek erozyonu yaşanması sonucunu ortaya çıkmasına neden olmuştur.

• Hangi dal olursa olsun sanatçı sıfatını kazanabilmek gerçekten çok emek isteyen bir süreç. Siz bu süreçte ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Bize bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz?

Ülkemizde plastik sanatların hangi dalıyla uğraşırsanız uğraşın yalnız olduğunuz gerçeğini kabullenmiş olmanız, ilerde geçirilmesi muhtemel birçok travmaya karşı direnç geliştirmenizi sağlayacaktır. Eğitimci olma vasfımdan dolayı bu işlere ilgi duyan birçok gencin bedel ödemekten kaçındıklarını görüyorum. Bedel ödemesini bilen toplumlar ve bireyler yapmış oldukları işlerde başarıya ulaşan ve onu hak eder konumda olmuşlardır. Bu şekilde birçok ülkenin kendine has bir ekolu gelişmiş, bizimki gibi bir bakış açısına sahip ülkelerde hala boşa zaman geçirme, gereksiz, değersiz tasvirlerinden öteye gidememiştir.

• Çalışmalarınızı yaparken ne tür referanslar ya da hangi sanatçılar sizi etkiliyor?

İlkel çağ sanat örnekleri, el dokuması halılar kilimler üzerindeki stilize kadın ve hayvan örnekleri (elibelinde vb.), Hitit güneş kursunun farklı betimlemeleri, Picasso'nun kübist çalışmaları, Dali'nin kurguları, hayal gücü, Miro'nun çocuksu anlatım gücü benim anlatımlarımın referanslarını oluşturmaktadır.

'SINAV ODAKLI BİR YAKLAŞIM BİRÇOK YETENEĞİN YOK OLMASINA NEDEN OLUYOR'

• Sanatçı kimliğinizin yanında eğitimci yanınızı da göz önüne alarak sanat eğitimi hakkındaki fikirlerinizi sormak istiyorum. Çocuk ve gençlerin sanat eğitimi sizce nasıl olmalıdır?

Avrupa'da sanat eğitimi üzerinde çeşitli incelemeler yapma ve yerinde birebir şahit olma şansını yakalamış bir birey olarak her alanda olduğu gibi özellikle bu alanda da çok fazla eksiğimiz var. Ama asıl acı olan şey ise bireylerin bu eksikliği fark etmeyecek bir modda eğitim hayatlarını sürdürdüklerini görüyorum. Sınav odaklı bir yaklaşım birçok yeteneğin yok olmasına neden oluyor. Kullanılmayan güç, güç değildir. Bireysel farklılıkların dikkate alındığı ve manevi duyguların işin içine karıştırılmadığı ortamlarda gençlerimizin kendilerini daha çok gerçekleştirme fırsatını yakalaya- cakları görüşündeyim.

• İlerleyen dönemlerdeki projeleriniz neler? Planlarınızdan ve hedeflerinizden biraz bahseder misiniz?

Birçok projemin olduğunu biliyorum, yeri ve zamanı gelince hepsini gerçekleştirmek için çok çalışmalıyım, daha çok bedel ödemeliyim, daha çok insana ulaşmalıyım. Üniversitede akademik bir geleceğimin olması da hedeflerimden bir tanesi.

• Son olarak pandemi dönemi sizi nasıl etkiledi?

Bu süreç, ilk dönemlerde bir boşluk, belirsizlik etkisi yapsa da birçok yeni uygulama, eskiz ve anıt projesinin modellemesini yapma fırsatı sağladı. Çoğu zaman sokağa çıkma yasaklarının farkına bile varamadım. Evimin atölye ev olması en büyük avantajlarımdan biriydi sanırım.

Editör: Haber Merkezi