'İngilizce hocamız sayesinde ney üflemeye başladım. Sadece sohbet arasında 'Hiç ney üfledin mi?' diye sordu ben de 'Hayır' deyince 'Başlamalısın' demişti. Ben de aynı gün ney alıp başlamıştım. Sonraki süreçte kaval, mey ve yan flüt sırasıyla bu enstrümanları çalmaya başladım. Ana saz olarak en sonunda kavalda karar kıldım.' diyen Serhat Güngör ile müzikle olan hikayesini konuştuk.

• Serhat Güngör kimdir?

Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Serhat Güngör İstanbul'da doğup Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde yetişen ilkokul ve liseyi orada bitirip Malatya İnönü Üniversitesi'nde Basın Yayın ve Tunceli Üniversitesi'nde de Bilgisayar Programcılığını bitirmiş çocukluğundan beri hayattan keyif almayı bilen gülen ve güldürmeyi seven birisi.

• Müzikle nasıl kesişti yollarınız?

Aslında müziğe başlama hikayem ilkokul 5'te çocukluk arkadaşım Özgür'ün sayesinde oldu. O darbuka çalardı ben de onun doğum gününe davetliyken iyice heves etmiştim. Aynı gece eve gittiğimde leğen ve güğümleri darbuka gibi çalmaya çalışmıştım. O zaman durumumuz olmadığından bir kaç gün sonra abimin çocukluktan kalan bir bağlamasını 30 liraya satıp 17 lirasına darbuka almıştım. Daha sonra arkadaşımın öğretmesiyle darbukayı ardından lise döneminde maalesef ismini bir türlü hatırlayamadığım geçici gelen İngilizce hocamız sayesinde de ney üflemeye başladım. Sadece sohbet arasında 'Hiç ney üfledin mi?' diye sordu ben de 'Hayır' deyince 'Başlamalısın' demişti. Ben de aynı gün ney alıp başlamıştım. Sonraki süreçte kaval, mey ve yan flüt sırasıyla bu enstrümanları çalmaya başladım. Ana saz olarak en sonunda kavalda karar kıldım. Kaval öyle bir enstrüman ki kendim üflediğimde bile ilk günkü tadı alıyor ve her nefeste bir dağda koyun otlatan bir çobanın sadeliğini yüreğimde hissediyorum. O kadar sabır isteyen bir enstrüman ki; bazen şimdiki sabrımla herhalde hiç öğrenemezdim diye düşünüyorum. Türküler her enstrümanda farklı bir lezzet verse de içinde kaval olmayınca tuzu eksik kalmış bir yemek gibi geliyor bana. İşin özü dünyaya bir daha gelsem yine kaval öğrenirdim.

'POPÜLER KÜLTÜRDEN UZAK KALMAK MADDİ KAZANÇTAN DAHA CAZİP GELİYOR'

• Sanat bu ülkenin topraklarında çok kıymet gören bir olgu değil. İnsanlara 'gerçekçi' düşünüp çok para kazanmayı hayal etmeyi öğreten bir coğrafyada yaşıyoruz. Peki, sizin müziğe yönelmeniz bunca gerçekliğin arasında nasıl oldu?

Aslında ülkemizde müzik çok acımasız. En azından belli tarzlar için. Bir yaz boyunca yükselip diğer sene unutulabiliyorsun. Bu samimiyetsizliğin ve aileden gelen kültür doğrultusunda Türk Halk Müziği'ni tercih ettim diyebilirim. Maalesef ki Mahzuni'lerin, Neşet Ertaş'ların, Aşık Daimi'lerin ve ismi saymakla bitmeyecek değerlerimizin türkülerinin pek iç açıcı olmayan ortamlarda harcandığını görüyorum. Buna rağmen bu türküleri bozmayarak sokaklarda, konserlerde veya projelerde yaşatmaya çalışıyoruz. O dönem evimde bilgisayar yoktu ve akıllı telefonlarda yoktu. TRT Müzik kanalında denk geldikçe çalıştığım sazların püf noktalarını yakalamaya çalışıyordum ve hep TRT hayali kuruyordum. Oradaki müzik disiplinine hep imrenmiştim. Şu an ne kadar geçinebiliyoruz bu tartışılır ama popüler kültürden uzak kalmak belki de maddi kazançtan daha cazip geliyor bana.

'DEZAVANTAJLARINDAN BİRİ DE MESLEKİ HASTALIKLAR'

• Zorlukları, keyifli yanları ve birçok kimsenin bilmediği yönleriyle nasıl bir meslek müzisyenlik?

Birincisi müzik başlı başına bir efor gerektiriyor. Saatlerce spor yapmış gibi yoruluyoruz. Enstrüman tutuşlarının getirdiği dezavantajlardan biri de boyun ağrısı ve mesleki hastalıklar. Örneğin yıllardır parmaklarımda sinir sıkışması mevcut. Keyifli yönleriyse en önemlisi insanların ruhuna dokunabildiğini hissetmek. Bazen üzücü olsa da insanları ağlatabiliyorsun veya neşelendirip oynatabiliyorsun. Bunu hissettiğim zaman doğru mesleği tercih ettiğimi bir kez daha anlıyorum.

• Çaldığın ya da çalmayı hayal ettiğin bir enstrüman var mı?

Aslında çalmak istediğim entrümanı çalıyorum ama az da olsa gitar öğrenmek isterdim. Sebebi de solo enstrümanın önemi kadar altyapı da önemlidir. En azından altyapı ruhumu daha da genişletebilirdim diye düşünüyorum.

'BU COĞRAFYANIN YETİŞTİRDİĞİ EN ÖNEMLİ SANATÇI MAHZUNİ ŞERİF'

• Müzik yaparken örnek aldığınız sanatçı veya sanatçılar var mı?

Benim için bu coğrafyanın yetiştirdiği en önemli sanatçı Mahzuni Şerif'tir. Onun türküleriyle büyümek ve icra etmeye çalışmak büyük bir erdem. Günümüz sanatçılarındansa başta Oğuz Aksaç gelir. Lisedeyken ona özenerek eşlik ederek hançeremi geliştirdiğimi düşünüyorum.

'TÜRKÜLERİ BOZMADAN USULÜYLE OKUYAN HERKESİ DİNLERİM'

• Dünyadan ve de Türkiye'den takip ettiğiniz müzisyenler var mı?

Cengiz Özkan, Erdal Erzincan, Güler Duman gibi ustalarımızı saymakla da bitiremeyiz. Türküleri bozmadan usulüyle okuyan herkesi dinlerim. Maalesef müzik konusunda biraz sığ yapıya sahibim. Takip ettiğim müzisyen sayısı beşi geçmez. Bu konuda da icra ettiğim enstrümanımın daha çok Türk müziğine yakıştığı bahanesinin arkasına sığınıyorum. Fakat son zamanlarda Nikos Papazoğlu'nu bolca dinlemekteyim.

• Son olarak yeni yer aldığınız projeler var mı bizimle paylaşır mısınız?

Dışarıdan dahil olduğum müzik grupları elbette var. Onun dışında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin etkinliklerinde zaman zaman yer alıyorum.

Editör: Haber Merkezi