'Kendi yarattığın dünyaya kendin inanarak bir gerçeklik kuruyorsun ve onun içinde bir yaşam buluyorsun; bu büyüleyici geliyor bana diyen Yönetmen ve Tiyatro Oyuncusu Nagihan Gürkan ile tiyatro, sinema ve yoga ile olan hikayesini konuştuk.

• Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Nagihan Gürkan kimdir?

1981 yılında İstanbul'da doğdum tüm hayatımda bu şehrin içinde aşkla ve kaosundan yorgun düşerek geçti. Lisans eğitimimi İTÜ'de Harita Mühendisliği Bölümü'nde tamamladım. Tiyatro yolculuğum da üniversitede tiyatro kulübünde başladı, sonrasında profesyonelleşerek devam etti. Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Anabilim Dalı'nda master yaptım. Oyunculuk yapıyorum, sahnede olmaya; oynama coşkusunun baştan çıkarıcılığına bayılıyorum. Sahnede açılan bir tek anın bile tamamen içinde olabilmek ölümsüzlük gibi geliyor bana. Yani yerimi sahne gibi hissediyorum hepJ Oynamanın her hali çok tatlı gerçi, kamera da öyle. Birkaç bağımsız filmde oynadım, 2 sezon önce bir televizyon dizisinde rol aldım. Son 2 yıldır oyuncu olarak sahnede değilim, bu sezon iki oyun yönettim; biri Apartman Sahne'de, BernardaAlba'nın Evi metninden yola çıkarak yazdığım 'Evin Kokusu'. Diğeri deDasdas'ta, Murat Gülsoy'un aynı adlı romanından uyarladığımız 'Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet'. Yani sahneye karşıdan baktığım bir sezon oldu diyebilirim, bu hem çok keyifli hem çok öğreticiydi.

'BÜTÜN SERÜVENİMİN KİLİT NOKTASI ŞAHİKA TEKAND'

• İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Harita Mühendisliği Bölümü mezunusunuz yolunuz nasıl evrildi oyunculuğa, bu serüven nasıl başladı?

Dediğim gibi bu serüven İTÜ'de tiyatro kulübünde başladı. Aslında yolum hep tiyatroydu, mezun olunca 1 yıl kadar mühendislik yaptım, yüksek lisansa başlayınca da hemen işi bıraktım ve sonrası da geldi. Birçok yönetmenle çalıştım, yurtiçinde ve yurtdışında birçok eğitim aldım. Ama en nihayetinde sanırım şunu söylemem doğru olacak; benim okulum Studio Oyuncuları. Şahika Tekand'dan eğitim aldım ve uzun yıllar hem oyuncusu hem de hocası olarak StudioOyuncuları'nda yer aldım. Bütün serüvenimin kilit noktası Şahika Tekand'dır, o güne kadar ne biriktirdiysem hepsini süzmemi, yerleştirmemi ve yeniden dağıtmamı sağlamıştır. Tüm oyunculuk yolumda da etkisi büyük dolayısıyla.

'DİZİDEN KAZAN TİYATROYA YATIR GİBİ BİR DENGE OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYORUZ'

• Zorlukları, keyifli yanları ve birçok kimsenin bilmediği yönleriyle nasıl bir meslek oyunculuk?

Her şeyin sonuç odaklı, başarı odaklı, kazanç odaklı olduğu bu düzende her meslek biraz zor o nedenle ahlanıpvahlanmıyorum zorluklarına, pek de tatlı geliyor bazen. En keyifli yönleriyle başlayayım, oyun oynamak çoğumuzun unuttuğu, 'yetişkin oldukça' demeyeceğim, neredeyse çocuklara bile unutturmaya çalıştığımız bir şey. Oyunculuk ise bu oyun oynamanın en yüksek hallerinden. Kendi yarattığın dünyaya kendin inanarak bir gerçeklik kuruyorsun ve onun içinde bir yaşam buluyorsun; bu büyüleyici geliyor bana. Yapmasam olmazdı dediğim bir meslek benim için oyunculuk. Bir de içinde yaşadığınız dünyayla bir türlü anlaşamıyorsanız o zaman daha da şahane bir meydan okumaya dönüşüyor bu. Sıkıntıları var tabii ki, en önemlisi para kazanma kısmı, garip bir algı var Türkiye'de oyuncu oynamayı çok istiyor para vermeye gerek yok gibilerden. Hatta para konuşulması bile ayıp sanki. Böyle düşününce çok acayip geliyor, bu benim mesleğim diyorsunuz ama para kazanmak hep ikinci planda. Olacak iş değil. O zaman para kazanacak başka şeylere yönelmek gerekiyor, sadece tiyatroda yok bu sıkıntı ama zaten tiyatroların ayakta durmak için direndiğini düşünürsek buralarda daha fazla açığa çıkıyor diyebilirim. Diziden kazan tiyatroya yatır gibi bir denge oluşturmaya çalışıyoruz şanslıysak, ya da yapabildiğimiz herhangi bir işten geçimimizi sağlamaya çalışıyoruz. Bu değişecek bence, değişmeli de, çünkü bir tiyatro sahibiyseniz oyuncunuza, asistanınıza para ödemek zorunda olmanız aslında sizi de ilerleten bir şey. Doğru kararlar almanızı hatta daha çok seyirciye ulaşabilmek için çabalamanızı sağlıyor. Bu, işin maddi zorluk kısmı, bir de çok fazla oyunculuğa kafa yoran yönetmen yok maalesef o da biraz işi zorlaştırıyor. Aslında yönetmen kendi kafasındaki donmuş bir fotoğrafı oyuncu aracılığıyla aktarmak kadar küçük bir alandan çıkıp oyuncuyla birlikte üretebileceği bir ortam yaratabilirse oradan müthiş bir coşku başlıyor, o zaman işte yaptığımız şey sanat oluyor.

'HER OYUNCU BEDENİYLE İÇERİDEN İLİŞKİ KURMANIN BİR YOLUNU BULMALI'

• Yoga eğitmenliği de yapıyorsunuz yoga ile nasıl tanıştınız?Yoganın oyunculuğuna nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?

Yoga yapmaya 2012 yılında yoğun bir prova döneminde başladım. Festivale oyun hazırlıyorduk, hem de açılış oyunuydu, stres büyüktü yani anlayacağınız. O dönemde düzenli olarak yoga yapmaya başladım, her açıdan bana ilaç oldu; fiziksel olarak da, duygusal olarak da. Biraz savaşmaya yatkın bir karakterim vardır ya da belki vardı demeliyim. Kadın olmaktan da gelen bir şey bu, bir şeyleri elde etmek çok kolay olmuyor bu ülkede maalesef,artı bizim meslekte de hiç kolay değil. Hep biraz fazla sorumluluk almaya alıştırmıştım kendimi, sahne için söylediğim'anda olabilme' meselesini hayatımda çokça pas geçiyordum. Yoga bir şeyleri zorlamama konusunda, olanla birlikte evrilmeyeizin verme konusunda biraz kafamı açtı ama gerçekten biraz, çünkü köklü alışkanlıklar öyle 2 tane poz yaptınız diye değişmiyor.

Bu arada öncesinde de yogayla temasım vardı tabii ki, aldığım atölyelerde çokça kullanılıyordu yoga pozları. 2012'deki tanışmam daha çok yoganın mantığıyla tanışmam açısından bir milat oldu. Bu, oyunculuk açısından da çok şey öğretti bana. Biraz daha açarsam; sadece yoga demek istemiyorum artık buna, mindfullness temelli bir yaklaşımla yapıyorum uzun bir süredir yogayı. İşte bu inanılmaz benziyor sahnede olmaya. Her oyuncu yoga yapsın,meditasyon yapsın demek istemiyorum gerçekten ama her oyuncu bedeniyle içeridenilişki kurmanın bir yolunu bulmalı. Öyle ilişkilenmeye başladığınızda bedeniniz yaratmaya başlıyor ve insanın kendisini de baştan çıkarıyor bu yaratma süreci. Bu arada yoga ve oyunculuk genel tanımı altında süslü başlıklarla oyunculuk atölyeleri yapılıyor, bunu biraz garipsiyorum, biraz da çıkarcı buluyorum açıkçası. Kastettiğim böyle bir şey değil. Bu bir amaç olamaz oyuncu 5 günlük bir atölye sonucunda yoga sayesinde karakter yaratmayı öğrenemez; öğrenmemeli, kendiyle bedeniyle sesiyle ve en önemlisi duygularıyla iletişim kurmayı deneyimlemesi elbette çok önemli ama bunun yolu yogalı oyunculuk atölyesi başlıkları değil gibi geliyor bana. Bu genel bir bilinç olarak yerleşmeli, bu deneyimin her an peşinde koşmalı oyuncu. Mindful yaklaşım dedikleri şey adeta bizim mesleğimizin anahtarı diye düşünüyorum. Ben İTÜ'de seçmeli sanat dersi olarak tiyatro dersi verdim birkaç yıl ve orada dersi hep şu cümleyle açardım 'bir ben var benden içeri'. İşte oyunculuk dediğimiz şey bu yolculuk; senden role doğru olan ve her anında seni dönüştüren bir yolculuk. Bu yolculukta ne sensindir ne de rol. O aradaki yolda yeni bir sen oluşur ve onu gerçekten tanımıyorsundur. İşte bu coşkulu bir şey. Kendim oyuncu olarak provaya güvenmeye ve anın içinde olanları da alarak her an dönüşmeye izin vermeye çalışıyorum. Bu fiziksel tiyatroda daha kolay bence, çünkü oyuncu olarak tutunma noktalarınız var. Ama artık birçok yöntem bunun peşinde koşuyor, istek eylem dediğimiz şey de benzer şekilde işliyor sahnede. Oyuncunun tutunma noktaları oluyor. Tüm bunları yogayla birlikte düşünmek çok yardımcı oldu bana.

'OYUNCUNUN AÇILMASINI VE IŞILDAMASINI SAĞLAYAN ROLLER VARDIR'

• Filmlerde dizilerde sizi izliyoruz performansınız çok başarılı. Rol seçimlerinde dikkat ettiğiniz unsurlar nelerdir? Özellikle 'İşte bu rol tam bana göre' dediğiniz yerler oluyor mu?

Bence kamera önünde henüz 'işte bu benim rolüm' dediğim bir rol oynamadım maalesef. Her rolü tabi ki seviyorum, yaratmak çok güzel ama bu soru başka bir şey soruyor. O coşkulu yeri soruyorsunuz. Ve bence bir oyuncu için çok çok çok önemli; bütün coşkunuzu ortaya koyabileceğiniz bir rolle karşılaşmak. Kamera önünde maalesef henüz tüm coşkumu kullanabilme fırsatım olmadı. Kamerayı çok seviyorum, yavaş yavaş öğreniyorum diyelim onunla doğru yerden ilişkilenmeyi. Rolün büyüğü küçüğü yoktur çok doğru bir cümle ama şu vardır oyuncunun açılmasını, ışıldamasını sağlayan roller vardır bir de sadece gidip işinizi yapıp döndüğünüz işler vardır. Galiba artık rol seçiminde, kamera önü için konuşuyorum özellikle, tüm coşkumla var olabileceğim rolleri tercih edeceğim diyebiliyorum.

'HER SEFERİNDE YENİ ŞEYLER ÖĞRETTİ BANA'

• En çok severek oynadığınız oyunlar?

Son dönemdeki en güzel deneyimim Panopticon oyununda oldu. 2017 İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında ŞermolaPerformans'ın oyunu olarak yer aldı Panopticon, Mirza Metin yönetti, konsept de ona aitti. Diyalogsuz bir oyundu, uzun keyifli bir yaratma sürecinden sonra çıktı oyun. Bir oyuncu olarak hiç sonucunu düşünmediğim sadece süreci deneyimlediğim ender oyunlardandır. 5 kadındık sahnede, bir seçmeyle bir araya gelmişti ekip ama öyle bir süreç yaşandı ki, tamamen açık, dürüst; kişisel olarak birbirimize dürüst olmaktan bahsetmiyorum, kendimize dürüst olduğumuz bir süreçti, çok güçlü bir bağ oluştu aramızda. Birlikte yarattığımız bir süreçti, elbette ki Mirza'nın oyunu ve son halinde o kurguladı.

Şahika Tekand'la çalıştığım oyunlar da her seferinde yeni şeyler öğretti bana. Sahnede anda olmak, kurgulamamak (çünkü o öyle bir game yapısı kurar ki oyuncu olarak kurgu yapmaya, bir şeyleri ifade edip göstermeye çalışmaya vaktiniz yoktur, o anda olup bitene teslim olursunuz ve anın içinden yaratmaya izin veririsiniz) oyuncunun yaratım alanını inanılmaz genişletiyor. Onunla çalışmayanlar bu cümleye biraz şaşırabilir, çünkü dışarıdan katı kurallarla kurgulanmış bir yapı içinde görüyor olabilirler oyuncuları ama oyuncunun özgürlüğü tam da o verili koşullar altında başlıyor. Gündelik ifade biçimleri devre dışı kalıyor. Bize garip bir şekilde özgürlük her şeyi yapma hakkı gibi geldiğinden bence böyle düşünüyor çoğu kişi ama her oyuncunun bir kez olsun Şahika Tekand sahnesinde olmayı deneyimlemesini çok isterim. Ve bir sürü oyun daha var aslında severek oynadığım ve belki hepsi çünkü hepsinin kendine has bir süreci oluyor. Bir oyun alanı kuruyoruz gerçekten ve birlikte çok eğleniyoruzJ Güzel bir süreçse prova çıkışı kimse evine gitmek istemez mesela, sokakta oynuyormuşuz da annemiz ezan okudu eve gel demiş gibi bir burukluk hissederim ben güzel bir prova bittiğinde.

'YİĞİT ÖZŞENER'İ ÇOK BEĞENİYORUM'

• Dünya tiyatrosundan veya müzikallerden en çok sevdikleriniz nelerdir? Ve bunların içinde en çok hangisinde rol almak isterdiniz? Ya da birlikte oynamayı hayal ettiğiniz bir idolünüz var mı?

Ben master yaparken İKSV'nin tiyatro festivalinde heryıl çalıştım. Hocam Dikmen Güründü, müthiş bir insandır, biraz da onun sayesinde bir sürü oyun izledim. Beni baştan çıkaran birçok oyun oldu. Dava onlardan biriydi,Münih Kammerspiele'disanırım, iyi ki bu mesleği yapıyorum diye ağlamıştım alkışlarken. Birkaç festival önce de bir dans işi izledim, onda da alkışlarken bağırmaktan sesim kısıldıJ Güzel oyun izlemeyi çok seviyorum, beni alıp başka bir dünyaya götürüyor, bu mesleği neden yaptığımı bana tekrar hatırlatıyor ve yaratma cesareti veriyor.

Yine festivalde bir oyun izlemiştim Hans ya da Heiri, inanılmaz keyif alıyordu sahnedeki dansçılar, oyuncular. Bir an bile gözümü kırpmadan izledim; hayran olarak, kıskanarak. O ekiple çalışmayı çok isterdim mesela.Schaubühne'den Nora Bir Bebek Evi'ni ve Hamlet'i izlemiştim, özellikle Hamlet çok etkileyiciydi. LarsEidinger ile karşılıklı bir sahnem olmasını çok isterim elbetteJ. Terzopoulos oyunlarını çok seviyorum, 2006 yılında izlediğim Persler tiyatroyla olan ilişkimi baştan aşağı değiştiren oyunlardan biridir, aynı dönem StudioOyuncuları'nınOidipus Sürgünde oyununu izlemiştim ve bu iki oyundan sonra, ben böyle oyunlar yapmak istiyorum dediğimi hatırlıyorum. İdolüm demek istemiyorum ama böyle iyi işler görünce içinde yer almak, o oyuncularla karşılıklı oynamak istiyor gerçekten insan. Mesela Yiğit Özşener'i çok beğeniyorum, sahnede dünyalar açıyor; hayranlıkla izliyorum, bir gün karşılıklı oynamak da isterim tabii ki.

'YOLA KENDİMİZLE TEMAS KURARAK ÇIKMALIYIZ'

• Türkiye'deki sahne sanatları hakkında ne düşünüyorsunuz? Tiyatroya olan ilginin artması için neler yapılması gerekiyor, bu konuda en büyük sıkıntılar nedir?

Şu an çok garip bir dönem bundan söz etmek için. Bu dönemde tek başıma umudumu sürdüremiyorum açıkçası, nasıl olacak bilmiyorum, sezonu açabilecek miyiz mesela? Neyse ki birkaç platform oluştu bu süreçte tiyatrolar arasında, ben de oralardaki enerjiye tutunmaya çalışıyorum. Her yaz yeni oyunlar hayal ederek ya da prova ederek geçerdi. Ama şu an düşünmeye, hayal kurmaya bile korkuyorum. Bu röportajı sezonda yapmış olsaydıkbambaşka şeyler söylerdim ama şu an gerçekten seyirciyle tekrar ne zaman buluşabiliriz bilmiyorum. İlginin artması için ne yapılmalı sorusuna cevap vermek çok zor şu sıra ama yine de genel olarak şunu söylemek isterim, bunu bu sezon tüm röportajlarda da söyledim. Kolaycı oldukça, kısa yoldan seyircinin gözünü boyama çalıştıkça çok mutsuz olacağız bence. Seyirci de bizimle bağ kurmayacak, tüketmek üzere bir ilişki olacak bu. Birilerinin kral çıplak demesi gerekiyor, insan korkuyor bunu demeye; duyulmayacak nasıl olsa diye geri adım atıyor. Bu dönemde acımasızlık gibi olacak ama fazla romantik yaklaşıyorduk son 10 yıldır yaptığımız işe. Biz şöyle alternatif işler yapıyoruz böyle cesuruz vs ama hep aynı şeyleri izler olduk. Oyunlarımızı çalışırken de, birbirimizin oyunlarını izlerken de baştan çıkmıyoruz maalesef. Bunu düşünmek gerek. Hep dışarı yöneldi bütün algımız, para kazanmak, seyirci çekmek; en temelde seyirciye 'bir şeyi' anlatmak derdi. Bence yola kendimizle temas kurmak üzere çıkmalıyız, dürüstçe kendimize bir bakalım önce, içimizdekileri bir dökelim. Ben bunu hatırlatıyorum kendime şu an. Sadece sezonda oyunum olsun diye iş yapmayacağım artık. Yazmasaydım deli olacaktım diyor ya birhikayesinde Sait Faik; oynamasaydım deli olacaktım, bunları paylaşmasaydım deli olacaktım dediğim için yapacağım.

• Kendinizi tekrarlama ya da tekrara düşme konusunda tereddütleriniz oluyor mu?

Önceki sorunun cevabı bunu da içeriyor galiba. Kendimiz dediğimiz şey her gün yeniden doğar yeter ki temas kurmayı bilelim, o zaman da tekrar dediğimiz şeyin anlamı değişir. Beckett bir ömür aynı oyunu yazdı derdi Şahika Hoca, kendini tekrar etti diyebilir miyiz? Bence asıl kendini tekrar 'aman bu defa da farklı bir şey yapayım' dediğimizde araya kattığımız çeşnilerle oluyor. Seyirci anlıyor, dönüşmediğimizi; garanti yerimizi korumaya çalışıp sadece yeni süsler eklemeye çalıştığımızı anlıyor ve gerçekten artık sıkılıyor. Bir bilinmezliğe atlamayı çok seviyorum; hayat beni yalancı çıkarabilir, çok fena elime yüzüme de bulaştırabilirim ama o belirsizlikte hayatın kendisi var biliyorum. Bundan sonra da hep o bilinmezliğe atlayarak üretmek istiyorum, kendimi tekrar kaygısı da duymuyorum bu yüzden.

'ÇOCUKLARA VERİLEN MESAJLARI KORKUNÇ BULUYORUM'

• Türkiye'de çocuk tiyatrosu çok profesyonel değerlendirilmiyor sanırım. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce çocuk tiyatrosunun temel sorunları nelerdir? Çözüm önerileriniz var mı?

Oyuncu olarak çocuk tiyatrosu yapan birkaç topluluğun içinde yer aldım ve şanslıydım diye düşünüyorum çok güzel ekiplerle çalıştım. Az bir deneyimim var bu konuda, üzerine çok fazla söz söylemek istemem ama çocuklara yoga dersi veriyorum dolayısıyla çocuklarla güçlü bir iletişimim var, ona dayanarak birkaç şey söyleyebilirim. Öncelikle ne anlattığımız kadar neyi nasıl anlattığımız da çok önemli hatta çok daha önemli. Yetişkin tiyatrosunda da böyle ama biz uslanmışız artık oturup saatlerce aynı şeyleri izleyebiliyoruz, çocuklar öyle değil onların çok geniş bir dünyası var, çocuklarla kurduğumuz çoğu iletişimde o dünyaları daraltıyoruz gibi geliyor bana. Dolayısıyla çocuk oyunlarında da böyle bir sıkıntı oluyor; dişinizi fırçalayın, okulunuzu sevin mesajlarını korkunç buluyorum. O kadar etkili kionların düşünme biçimleri üzerinde bu yaptıklarımız; bırakın okullarını sevmesinler bu kadar korkmayın çocuklardan demek istiyorum, hemen uslandırmaya çalışmayın. Bir de iyiler kötüler meselesi var, lütfen artık çocuklara siyah beyaz hikayeler anlatmayalım. 'Kötüler kötüdür ve değişmezler ve iyiler onları yener ve mutlu son olur.'

Kötüler bu kadar ayrıştırılabilselerdi dünya çok daha güzel olurdu ama öyle değil. Bir işkenceci polis haftasonu kızının elinden tutup parka gidiyor, uzaktan oldukça tatlı bir baba gibi duruyor. Ya da sizinle aynı bakkaldan ekmek alıyor, kapıda karşılaşınca iyi akşamlar diyorsunuz birbirinize. Yani kötüler öyle oyunlarda anlattığınız gibi her yerlerinden çirkinlik sarkarak etrafta dolaşmıyor. Öyle olsaydı hepsini bir yere kapatırdık olur biterdi. Çocuklara iyilik kötülük anlatmak istiyorsak onlara iyinin de kötünün de içimizde olduğunu, hangisini beslediğimizinse bizim tercihimiz olduğunu anlatabiliriz. Yetişkin oyunlarında da kullanmayalım artık bu siyah-beyaz, katmanları olmayan anlatıları ya da biçimleri. İkircikli olmaya izin verelim, seyircininaklıyla; empatisiyle ilişki kuralım. Seyirci aptal değil. Çocuklar hele hiç değil. Bir de çocukları korkutan hikayelere de bir son verilmeli diye düşünüyorum. Kötülükle öğrenmesinler, dersler çıkartarak öğrenmesinler, korkutulmadan da öğrenebilirler.

• Yeni projeleriniz nelerdir? Sinema, tiyatro ve dizilerde sizi görebilecek miyiz?

Bu sezon 2 oyun çıkarmıştık, 'Evin Kokusu' ve 'Yalnız İçin Çok Özel Bir Hizmet', 11 Mart'ta Türkiye'deki ilk vaka açıklandığında biz Yalnızların 2'inci oyununu oynuyorduk. Hevesler kursakta kaldı diyebiliriz yaniJ Yeni sezonla ilgili en büyük arzum bir an önce oyunlarımızın sahneye geri dönmesi. Yeni oyunlar da yaparız elbet ama şu an dediğim gibi benim için hayal kurmak biraz zor. Yazmaya başladığım bir oyun vardı, bu süreçte çok düşünme şansım oldu üstüne ve giderek değişti yazdığım şey. Artık onu internet dizisi olarak hayata geçirmeyi çok istiyorum. Ve gerçekten oynamayı çok özledim,karantina süreci başlamadan önce Tiyatro Bereze'ninKuluçka projesinde Murat Mahmutyazıcıoğlu'nun yazdığı ve Salih Usta'nın yönettiği bir kısa oyunun provalarına başlamıştık. Çok keyifli gidiyordu, umarım bir an önce provalara geri döneriz.

Dizi yapmayı da istiyorum tabii ki, bu bence önemli bir motivasyon; oyunculukla mesleki olarak ilişkilenmeyi hatırlatıyor bana, her zaman romantik bir ilişki kuramıyor insan mesleğiyle. Ve sinemaJ galiba en çok zevk aldığım şeylerden biri film setinde olmak. Çok sevdiğim bir yönetmenle çok içime sinen bir film yapmayı uzun yıllardır istiyorum şu an bir arzu olarak burada da yinelemiş olayım. Yazmayı çok seviyorum umarım daha çok yazdığım bir dönem olur. Oyunculuğa dair bir sürü sorum ve düşüncem var, onları toparlayıp bir yerlerde yazmak güzel olurdu. Yeni projelerden ziyade hayaller bölümü gibi oldu bu kısımJ.

Editör: Haber Merkezi