Türkiye kitap kağıdını ithal eden bir ülke. Kitap kağıdının yanı sıra matbaa materyalleri de ithal ediliyor. Bu nedenle de ithalatta tedarik sorunları ve fiyat artışları dışında döviz kurundaki yükselişler de Türkiye'de yayıncılık sektörünü olumsuz etkiliyor. Biz de yayıncılık sektöründe yaşanan bu krizi Heretik Yayınevi Genel Yayın Yönetmeni Levent Ünsaldı ile konuştuk.

• Döviz kurlarının en çok etkilediği sektörlerden biri de yayıncılık sektörü oldu. Büyük ölçüde dışa bağımlı olan ve neredeyse tüm üretim girdileri döviz üzerinden olan sektörde üretim durma noktasına geldi. Bu sürecin size yansıması nasıl oldu?

Elbette, yayıncılık sektörünün tümü bundan derinden ve çok olumsuz biçimde etkilendi. Eğer koşullarda bir değişiklik olmazsa sarsıntılar önümüzdeki haftalarda, aylarda daha da şiddetlenecek. Fakat yayıncılık sektörü, diğer tüm sektörlerde olduğu gibi, homojen bir yapıya sahip değil; büyükler var, küçükler var, çok büyük sermayeli yayıncılar var, bankaların katkısı olan yayıncılar var, sadece haftalık öngörü yapabilen ufak yayınevleri var, genel okura hitap eden popüler yayıncılar var, daha hususi bir alanda uzmanlaşmış ve görece ufak bir kitleye hitap eden yayıncılar var. Dolayısıyla, kriz herkesi vuruyor ancak yukarıda bahsettiğim hiyerarşik yapılanma gereği herkes bu krizde aynı şekilde sarsılmıyor. 'Sarsılmıyor' sözcüğünü bilinçli bir şekilde kullanıyorum. Kriz, bazıları için (örneğin büyükler) kar marjının azalması ve hatta belki bazı açılardan bir fırsat olarak tezahür edebilirken (örneğin ufakların elendiği bir piyasada payını-gücünü artırmak gibi), bazıları (örneğin ufaklar) için ise 'yok oluş' manasına gelebiliyor. Bunun altını ısrarla çizmek lazım. Yayıncılık sektörünün, döviz kurlarının oynaklığına bağlı olarak yaşadığı kriz, herkes için aynı anlamı taşımıyor. Heretik gibi, bütçe dengesi çok kırılgan, sermayesi çok kısıtlı, kar marjları düşük, satışları hiçbir zaman on binlerce olamayacak ve sadece belli alanlarda özenli yayınlar yapmaya çalışan yayınevleri için durum çok fazla analiz gerektirmeyecek kadar açık ve kritik. Bu yayınevleri batma riskiyle karşı karşıya. Zira bu yayınevleri için, mevcut krizde 'durmak', yani yeni yayın yapmamak, baskısı tükenen kitapları yenileyememek; ilk aşamada küçülmek, ikinci aşamada da yok olmakla eş anlamlı. Hepi topu 100-150 kitaplık bir rafınız olduğunda (o da en iyi şartlarda), kar marjınız bugünün şartlarında yüzde 5 civarında seyrettiğinde, en iyi satan kitabınızın 3-5 baskıyı (her baskı bin adet) geçemediği bir durumda, ödemelerinizi büyük dağıtımcılardan en az 120 gün vade ile aldığınızda ve üstelik dağıtımcılara yüzde 50-55 iskonto ile kitap verdiğinizde her kitap kaybı, her yavaşlama, sizin için yavaş ve acılı bir ölümle eşdeğer. Zira durduğunuz-yavaşladığınız dönemleri telafi edebileceğiniz bir sermaye birikiminiz yok. Ayrıca 'yavaşlamanız', sabit giderlerinizi de ortadan kaldırmıyor (kira, vergi, faturalar, vs.). İşler öyle absürt bir seviyeye geldi ki birçok okurun dikkatini çeken kitabımıza 'sattığı' için sevinemiyoruz bile. Zira misal birkaç ay önce X birim maliyet ile bastığımız bir 'satan kitabı' bugün neredeyse 2X maliyetle basabiliyoruz. Dolayısıyla sürekli olarak rafımızdan kitap eksiltip duruyoruz. Buna, piyasa böyle bir şey, oyunun kuralları böyle, batan batar, kalan kalır şeklinde bir cevap da verilebilir. Doğru. Ancak bu tür yayınevlerinin yok olmasına izin verirseniz, o hususi alanlarda (örneğin bizim için sosyal bilimlerde) nitelikli, özgün ve fevkalade merkezi eserlerin varlık zeminini de ortadan kaldırırsınız. Çünkü kar marjı düşük ve sınırlı bir kitleye hitap eden bu kitaplar büyük oyuncular için 'para yatırılacak' bir yer değildir. Bundan ötürü bağımsız ve hususi yayınevlerinin varlığı o ülkenin fikri hayatının gelişkinliği ve çeşitliliği ile de doğrudan bağlantılıdır.

'TEK AMACIMIZ BU FIRTINADA BATMAMAK'

• Kur krizinden sonra firmaların bir çoğu kağıt satışını durdurdu. Sektörde faaliyet yürüten bazı yayınevleri ise bir süreliğine kitap basmaya ara verdiğini açıkladı. Siz de Heretik Yayıncılık olarak, sosyal medya hesabınızdan basım faaliyetlerinize ara verdiğinizi duyurdunuz. Bu süreci nasıl yöneteceksiniz, bu sürece dair ne öngörüyorsunuz?

Bizim için 'süreci yönetmek' çok fazla opsiyon içermiyor. 'Duruyoruz', 'küçülüyoruz' ve maliyetlerin bir nebze daha istikrarlı bir seviyeye gelmesini bekliyoruz. Gerçekten fazla opsiyonumuz yok. Tek yapabildiğimiz ve yapacağımız okurlara, indirimli kampanyalar üzerinden destek çağrısında bulunmak. Tek amacımız bu fırtınada batmamak, daha da şiddetlenecek sarsıntılardan en az hasarla çıkmak. Hasarın büyüklüğünü önümüzdeki günler gösterecek. Bugün için elimizde ne yazık ki umutlanacak çok fazla şey yok. İşler muhtemelen daha da kötüye gidecek, tabii özellikle bizim çapımızdaki yayınevleri için.

'ELZEM YAYINLAR YAPAN YAYINCILARA DESTEK VERİLMESİ ŞART'

• Türkiye'de bir yayınevi olmanın zorlukları nelerdir?

Bu, tamamen hangi yayın alanında faaliyet gösterdiğinize, okur kitlenizin çapına ve güçlü bir sermaye yapısına sahip olup olmadığınıza bağlı. Tek bir baskısı on binlerce satan bir yayıneviyle bin kopyalık bir baskıyı 2-3 yılda ancak satabilen bir yayınevi arasındaki tek benzerlik, isimlerinde 'yayınevi' ibaresinin olması. Yüzbinlerce kitabı (çocuk kitabı, boyama kitabı vs.) kamuya (örneğin okullara) satan yayıncılardan bahsetmiyorum bile. Tüm bunlara hiçbir itirazım yok. Neticede farklı yayın pratikleri ve farklı okur kitleleri. Ancak şunu da izin verirseniz eklemek isterim. Kamunun, özellikle belediyeler üzerinden ve çeşitli yollarla (örneğin kütüphanelere veya üniversitelere dağıtılmak üzere) iyi iş çıkartan ve çok özel alanlarda elzem yayınlar yapan yayıncılara destek vermesi şart. Bu, herhangi bir iltimas ya da kayırmacılık manasına da gelmez. Altını çizmek isterim: Bu bir kamu politikası meselesi. Yurtdışında da kamu, nitelikli ve hususi kitaplar yayımlayan ufak-orta ölçekli yayınevlerini bu yollarla destekler. Bunun sebebi açıktır: Bu yayınevleri, tamamıyla arz-talep mantığına uygun yayınlar yapmazlar, dolasıyla kamu desteği olmadan ayakta kalmaları da oldukça zordur. Elbette bu, kamu açısından bir tercih meselesi: İki yolunuz var: Görünürlüğü doğrudan, ancak çıktısı düşük bir kültürel etkinliğe katkı sunmak (ve hep aynı formatta, aynı kişi ve kurumların katkılarıyla) ya da ilk bakışta görünürlüğü daha az olan ama ülkenin fikri yaşamına katkısı uzun vadede kıyas kabul etmez değerde girişimlere, kültürel alanın bağımsız üreticilerine destek vermek. Tercih sizin.

• Yayıncıların da sayısı her geçen gün artıyor, sürekli yeni yayınevleri kuruluyor, yeni kitaplar basılıyor, yeni yazarlar kitap çıkarıyor. Nicelikte bir artış olduğu açık ancak sizce yayıncılık nitelik olarak da artıyor mu yoksa yerinde mi sayıyor?

Bu soruya tam manasıyla cevap verebilecek pozisyonda değilim. Bunun için istatistiki verilere ihtiyaç var. İlkin, kitap sayılarındaki nicel artış, ne tür kitapların sayısındaki nicel artış sorusunu da beraberinde getirir. Bir de buna, 'nitelikli' yayıncılıktan ne anladığımızı eklemek gerekir, ki bu, öznel bir değerlendirme içerir. Fakat en azından, bizim de içerisinde bulunduğumuz sosyal bilim yayıncılığında, gerek niceliksel gerekse de niteliksel manada bir yükselişten bahsetmek mümkün(dü). Dili geçmiş zamanda cevap veriyorum, zira bundan sonrasına ilişkin olarak, en azından orta vadede, umutlu olmaya sevk edebilecek bir seyir ne yazık ki söz konusu değil.

'DİJİTAL YAYINCILIK ÇETREFİLLİ BİR MESELE'

• Dijital yayıncılık hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Uzun yıllardır dijital yayınların basılı yayınları azaltacağını duymaktayız fakat henüz böyle bir şey olmadı. Sizce dijital yayıncılık ve basılı yayıncılık arasındaki ilişki bir tamamlayıcılık ilişkisi mi yoksa bir çatışma mıdır? Doğrudan çatışma içeren bir ilişki olduğunu düşünmüyorum. Bazı yayınevleri bu dengeyi az çok tutturabildi. Fakat burada birçok faktör devreye giriyor. İlkin okur tarafında henüz böyle bir alışkanlık tam anlamıyla yerleşmedi, okurun e-kitap okuyacak araçlara da sahip olması lazım. Bu bir bütçe ve alım gücü meselesi. Yayınevleri tarafında, bunun teknik alt yapısının tesisi maliyetli bir iş özellikle bizim gibi ufak yayınevleri için. Ayrıca işin banka-ödeme kısmı var, güvenlik kısmı var, üstelik e-kitap fiyatlandırmalarını yaparken karşılaşabileceğimiz bazı güçlükler var, çeviri söz konusuysa sözleşmelerin yaratabileceği ayrı özel sorunlar var. Kısacası, sayısız teknik-mali sorun içeren ve bizim gibi yayınevleri için daha da çetrefilli bir hale bürünebilecek bir mesele bu.

• İnternet kitap satışı yapılan mecralara dair gözlemleriniz nelerdir? Bu mecralarla ilgili ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz?

İnternet üzerinden kitap satışı yapan mecralarla bizim özel bir sorunumuz yok. Ki zaten satışlarımızın ekseriyeti bu mecra üzerinden gerçekleşmekte. Fakat burada birbiriyle karıştırılan bir mesele var. İnternet üzerinden satış yapan portallar bir şey, bu sitelere kitap arzını sağlayan dağıtımcılar başka bir şey. Esas mesele dağıtımcılar seviyesinde. Zira siz, kitap satışı yapan sayısız internet sitesi görseniz de, tüm bu siteler kitapları doğrudan bizden değil, belli başlı dağıtımcılar üzerinden alırlar. Şöyle düşünün, bir internet sitesinde bir kitabın fiyatı yüzde 35 indirimle sunuluyorsa, o kitap yayınevinden en az yüzde 50 gibi bir iskonto ile dağıtımcıya verilmiştir. Dolayısıyla asıl güç bu bir iki büyük dağıtımcının elindedir.

• Son olarak yayıncının okumanın yaygınlaştırılmasındaki etkisini nasıl değerlendirirsiniz?

Bildiğimiz alandan, yani sosyal bilimler alanından konuşmak gerekirse, Türkiye'de üniversite dışı bir sosyal bilim okurluğundan bahsetmek güçtür. Dolayısıyla bizim sunduğumuz kitaplar, zaten okurun kitapçıda karşılaşıp alabileceği türden kitaplar değil. Bizim ürettiğimiz kitapların ilgi-talep görme eğrisi, Türkiye'de üniversitelerin gelişimi/dönüşümü ve daha da ötesinde genel fikri hayatın seyri ile kaçınılmaz biçimde bağlantılı. Bundan ötürü, yeniden başa dönmem gerekirse, arada karşılıklı bir ilişki var; kamunun kayıtsız kalamayacağı, en azından kalmaması gereken bir ilişki; tabii dert, fikri hayatımızın çeşitlenmesi, gelişmesi ise…

Editör: Haber Merkezi