'Geçmişi silinen kentler''çoğaldı. Bunların arasında Bursa yok…

Ama Bursa'da olan bir şey var: Tarihi doku ve doğal güzellikler gölgede kalmış durumda. Yani silueti bozulmuş. En büyük değişim zümrüt yeşili ovada yaşandı. Bunu anlamak için yabancı ülkelerde ve özellikle Yugoslavya'daki Osmanlı yapılarına bakmak yeterlidir.

*

İnegöl'le somutlayabilirim bu saptamayı ve Cemil Kavukçu'ya bırakıyorum sözü: 'İnegöl benim indimde hala köfte kenttir, onun kimliğidir köfte. Nitekim heykelini bile yaptılar mobilya sanayine karşın. Çocukluğumun, hatta ilk gençliğimin geçtiği İnegöl'le bugünkü İnegöl arasında en küçük bir benzerlik yok. Öykülerimin büyük bir bölümünde mekan, artık yitirdiğimi düşündüğüm akan kanalizasyonlara dönüşürken, gölgesinde, kasabamdır. Meyve bahçeleri, tarlalar birer birer yapılaşmaya yenik düşerken, balık avladığımız dereler açıktan avladığımız balıkları pişirip şarap içtiğimiz ağaçlara kıyılırken çocukluk ve gençlik anılarıma tanıklık eden birçok şey silinip gidiyordu. Benim için bunları korumanın tek yolu, İnegöl'ü o yıllardaki biçimiyle sözcüklerle kurmaktı. Öykülerimde bunu yapmaya çalıştım.

Son yıllarda oraya her gidişimde kendimi yabancı bir kentte hissettim. Birbirine benzeyen, geçmişini kendi elleriyle silen özelliksiz, kopya kentlerden birine dönüştü İnegöl. On yıl kadar önceydi. İnegöl'deydim. Günlerden pazardı ve nöbetçi eczane bulmam gerekiyordu. Kapalı bir eczanenin kapısına yapıştırılmış kağıttan nöbetçi olanın adresini aldım. Ancak, orada yazan semti de bilmiyordum, caddeyi de. Yeni yerleşim alanları açılmış, mahalleler kurulmuştu. Çarşıda, dükkanının önünü süpüren bir esnafa sordum 'Yabancı mısın?' dedi. Hiç düşünmeden 'Evet' dedim. Bana nasıl tarif edeceğini bilemiyordu. Başını kaşıyarak düşünüyordu. Karşıdan gelen bisikletliden yardım istedi. 'Kemal Abi' dedi 'arkadaş yabancıymış … eczanesini soruyor.' Kemal Abi diye seslendiği kişi halamın oğluydu. Bisikletini durdurdu. Gülerek 'Hoş geldin Cemil' dedi. O anda çok utanmıştım. Ama şimdi düşünüyorum da evet, gerçekten bir yabancıydım.'

*

Kentlerle kasabalar arasında da benzer bir alışveriş var. Kentler hızla büyük kasabalara dönüşürken kasabalar da çarpık bir yapılaşmayla özenti büyük kentlerin küçük, kötü birer kopyaları oldular. İşsizlikle atbaşı giden büyük kentlere iç göç bu süreci hızlandıran etkenlerden biri oldu.

Çok şaşırmadım, kitapçı dükkanı yokmuş Kavukçu'nun dediğine göre. Oysa Yugoslav göçmeni, Boşnaklar, Arnavutlar gelmiş eski yıllarda. Sonra iç göç: Posoflu ve Şavşatlılar gelmiş. 70'li yılların başında 20 bin olan nüfus, bugün 200 bine çıkmış.

Sonuç: 'Doğup büyüdüğümüz toprakların size yabancılaşması acı bir şeymiş' diyor Kavukçu.

*

İnegöl mü? Yalnızca bir örnek... Bir Adana, bir İstanbul, bir Zonguldak vb. gibi bir zamanların canım kentlerini boşuna aramayın diyen Ahmet Özer'i dinlerseniz değişim-gelişim -dönüşüm masallarının ruhunu daha iyi anlarsınız. Nitekim betona gömülen, yeşili yaşamından çıkarılan, belleğini, kimliğini yitiren kentlere çevirdik bütün ülkeyi.