Yıl, 1982'ydi. Aylardan Aralık'tı. Belleğim yanıltmıyorsa beni, ilk yazım yayımlandı Devrek Postası'nda. Yani, hurufat, mürekkep ve gazete kokusuna bulaşalı tamı tamına 40 yıldır bu mesleğin içindeyim. Köşe yazarı, genel yayın yönetmeni, yazı işleri müdürü, gazete–dergi kurucusu olarak uğraş verdim, hala da vermekteyim.

Yerel/yöresel ve ulusal pek çok gazete ve dergide yazdım. Önceleri çalakalemdi; süre uzadıkça, incelikleri ve etiğini de öğrendim. En başta gelen ilkem şuydu: 'Haber kutsal, yorum hürdür' ve 'Özel yaşamlara saygılı (yazı-haber olarak), yansız, doğru habercilik'ti. Yanılmalar, hatalar olmadı mı? Oldu elbet. Ama bunlar fahiş hatalar değildi.

***

Çok şeyler yaşadım kuşkusuz. Bunlardan biri Bartın Gazetesi'nde yazdığım bir yazıdan dolayı tehdit edilmemdi örneğin. Nasıl olmuşsa, gazeteden telefonumu alan köşe yazarının biri ' Kazı koz anlamışsın, bir daha böyle yazarsan, olacakları sen düşün' diye telefon açtı evime. Kendi üslubumla cevabını verdim. Böyle durumlar hemen hemen gerek ulusal gerekse yerel gazetelerde yaşanan olaylardan sadece bir örnektir.

***

Devrek Postası Yazı İşleri Müdürüyüm. Bir festivalde karşıtım biri bana veryansın eden bir yazı yazmış gazetede. Bana gösterilmedi. Basıla komutu vermek için gittiğimde gördüm. Bana hakarete yeltenen bu yazıyı nasıl koyarsın, diyerek itiraz ettim ki sonunda istifa ettim gazeteden. Gazete sahibini özrü 'ben yazıyı görmedim, okumadım' oldu. Burada şunu belirteyim ki; bu işlerden para almadığım için sansür koyamazdı gazeteci. Özgürce yazamazsam, ne zorum vardı ki!

***

1992-1995 döneminde Kaymakamımız Kayhan Kavastı. Gazeteye ziyarete geldi. Karşısında üç gazeteciyi görünce şu espriyi yaptı: 'Geldiğim yerde, bir gazeteciyle baş edemedim, sizinle nasıl başa çıkarım?' dedi. Biz iyi niyetliyiz; siz de öyle olursanız buradan sonra Vali bile olursunuz' dedim. Nitekim dostluğumuz sürüyor. Uşak Valisi oldu. Ardından merkez valisi Devrek'in böyle bir özelliği de vardır. Gelip görev yapan çoğu Kaymakam sonrasında Vali oldu.

***

Kimileri, alt tarafı bir gazeteci diye küçümserler küçük yerlerde ama üst tarafımızın gazeteci olduğunu kavrayamazlar. Örneğin; uzun yazıların okunmadığından, kısa yazıların bilmeceye dönüştüğünden yakınanlar şöyle derdi: 'Kendi yazıyor, kendi okuyor.'

Bir arkadaşım da: 'Gazeteyi evirip çevirdi; yazılarımı sayıp Kademoğlu gazetesi bu' demişti. Bir boş kağıt ve kalem koydum önüne: Doldur bunu, dedim.

***

En son Devrek Haber'i yönetiyordum (1996). Bir kadın geldi büroya: ' Sen bu haberi nasıl yazarsın' dedi. Olay ne dedim; Anlatmaya başladı. Ben bunları ve seni yazarsam, böyle yazmam, tefrika olur kızım.

***

Bir 29 Ekim'de bazı partililer hadise çıkarmışlar. Bunu değerlendiren bir haber ve yazı yazdım. Üç gün sonra iki ızbandut dikildi karşıma: 'Burası Devrek Haber mi?' dedi. Camda yazıyor görmedin mi, diye çıkıştım. Önce adam gibi bir selam verin, çayımı içerken derdinizi anlatın diye de ekledim.

Yazıyı sordular: 'Sen o gece orda yoktun, nasıl yazarsın?' dedi biri. O zaman da şu yanıtı verdim: Yazmak ya da haber yapmak için benim orda olmam gerekmez. Siz şimdi bir tekzip yazın, ben düzelteyim dedim. Gittiler ve bir daha gelmediler.

Sonuç:

Kendine özgüveni olan, yazdığının arkasında duran; ancak, dedikodu gazeteciliği yapmayan biriydim. Hala da böyleyim. Haksızlık yapmam; hatası olduğunda düzeltip özür dileyen, kişililik haklarına saygılı, incelikli ve mizah ağırlıklı üslubumla gazetecilik yapıyorum…

Ne var ki; bizde gazetecilik meslek etiğini bilmeyen, yazar, köşe yazarı hatta gazete muhabirlerini bile görmekteyiz. Yerel de böyleyken genelde ise aynı yanlışlara tanık olmaktayız. Oysa ki mesleğin ilkelerini gözetmek, yazmanın ve yazanın sorumluluğudur. Hele günümüzde bunun bir gelenek haline gelmesinden üzüntü duyuyorum.