Mülakatlar Mutlaka Kaldırılmalı

“ İşverenler şunu iyi bilmelidir ki (Devlet-Özel Teşebbüsler- Sair Kurumlar) çalışanlar arasında cinsiyet ayrımı yapmak, erkek çalışanı tercih etmek, kadın çalışan yerine öncelikle erkek çalışanı işe almak emeğe yapılabilecek en büyük hatadır, haksızlıktır. İş yaşamında kadın ve erkek eşit olmalıdır, erkekler fiziksel üstünlüğe sahip olabilir tek bir şartla: sadece fiziksel işgücü gerektiren işlerde!

Kadınlar iş yaşamına katılmalıdır ve hep iş yaşamının içinde olmalıdır. Çünkü kadınlar maddi olarak güçlü olmalıdır. Önce aile bütçesine katkıda bulunmak için ama en çok da şu zor hayat şartlarında erkekler karşısında 1-0 mağlup olmamak için.”

***

Yukarıdaki bölüm, bir okurumun gönderdiği bir makaleden alıntılandı. Yazdıklarına bakınca, bazı eklemeler yapmam şart oldu: Bu ayrımcılıklar arasında dininizin, mezhebinizin, siyasi görüşünüzün-iktidara yakınlığınızın-önemli bir referans olduğu yadsınamaz.

Kadın adayların medeni durumu, iş deneyimi, çocuk sayısı, eşinin ne iş yaptığı, talip olunan işte liyakat durumu, talep edeceği ücret miktarı da kriterler arasındadır.

En sağlam ve garantili işler ise devlet kapısındadır. “Ne var ki, herkes devletten iş beklemesin, devlet istihdam kapısı değildir” denilse de; deneyimlerle kanıtlanmıştır ki; liyakati bilinmeyen iktidar yandaşlarının hatta bizzat iktidar yetkililerinin yedi sülalesinin hiçbir inceleme ve şart aranmadan devlet kadrolarına doldurulduğu da gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanmaktadır.

Ülkemizde hangi alana talip olursanız olun; kadın erkek eşitliğini göremezsiniz. Çünkü onları mülakatlarda değerlendirenler de genelde erkeklerdir. Bu erkek egemen bir toplumda âdeta yasa hükmü gibidir. Ne yazık ki, 20 yıldır, kanıksanmış bir durumdur.

***

Devlet kadrolarını iktidar yandaşlarının–mülakata ve liyakata bakılmaksızın lebalep doldurması yanında; hiç işe gitmeden maaş aldıkları medyada haber olmaktadır. Bunun adı emek hırsızlığıdır. Seçme ve seçilme konusunda eşitlik yasalarda olsa bile, masaların dediği oluyor çünkü. Bu 50 yılı aşkın iş yaşamımda yaşayarak tanık olduğum bir saptamadır.

***

İşsizlik rakamları aldatıcı ya da uyduruktur.5-6 milyon işsiz var deniyor. Bu oran en az nüfusun yüzde 20’si kadardır. En mağdur işsizler ise üniversite mezunlarıdır. Bunların oranı da yüzde 30 dolayındadır. Okurken ailelerine yük olmamak için çalışmak zorunda olanlar da az değildir. Sayılamayan işsizler ise belli kriterlere göre değil, ara sıra sepete yeni ekleme ve çıkarmalarla yeniden kullanılan kalemlere göre değerlendirilmektedir. Bu ayrımcılık, kayırmacılık, torpil, hamili kart gibi sıkça gündeme gelen tanımlar yadsınamaz bir gerçektir.

***

Özetle, istatistik verileri-bilgileri-vergi düzeni-vergi yükü gibi sağlıklı olmayan kayıtlara dayanmakta olup; belge düzeni yetersiz olduğundan; ekonomik durum da normal sayılmıyor. En vahimi Pandemi nedeniyle yaşanan ekonomik sıkıntıların yansımaları, iç ve dış ticarette yaşanan krizin boyutu, ekonomide istikrarı sağlayamadığımız geçeğini de hesaba katmamız gerekiyor. Seçime kadar dayanılamayacağı bir yandan; tarımda gerileme, sanayide girdilerde maliyet artışları, enerjide daralmalar da bu durumu derinden etkilemektedir.