Türkülerimiz, yüzyıllardır halkımızın sevincini, acısını, hemen her tür duygusunu dile getiren sanat ürünleridir. Bedri Rahmi'ye (Eyuboğlu), 'Ne zaman bir köy türküsü duysam / Şairliğimden utanırım' dedirten sanat ürünleridir onlar…

Örneğin hüzünlü öyküsüyle de anımsanan, dinlenen 'Boş Beşik' diye de bilinen 'Bebek' türküsü:

'Bebek beni del'eyledi / Yaktı yaktı kül eyledi / Her kapıya kul eyledi / Nenni bebek oy!'

Sonra o 'Uzun Kavak':

'Uzun kavak gıcır gıcır gıcılar / Ana benim sol yanımda sancı var.'

Sonra o 'Yüksek Yüksek Tepelere…':

'Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar / Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler.'

Ve daha…

Ve daha…

Bu güzelim türkülerin sazla söylenmeleri bir gelenek. Nasıl da duygulanırız dinlerken… Ama onları çoksesli olarak dinlemekse apayrı bir güzelliktir…

Türkülerimizi çok sesli olarak düşününce ise ilk usa gelendir Muammer Sun.

***

Geçen yıl yaşama veda eden müzik eleştirmenimiz Önder Kütahyalı'nın da altını çizdiği (*) gibi, 'Muammer Sun'a göre çokseslilik, halk müziğimizin doğal bir ögesi yapılmalı, dinleyiciler, bu müziğin şimdiye değin nasıl olup da tek sesli söylenmiş olduğunu hayretle karşılamalıdır.'

Her ne kadar, sazla tek sesli olarak türkü dinleme hazzını hiç yitirmemiş birisi olsam da, Muammer Sun'un dokunuşuyla çoksesli olarak, orkestra eşliğinde dinlediğim türkülere de doyamadım. Bambaşka bir zevkti bu!

Bundandır, Hikmet Şimşek'in yönettiği Budapeşte Senfoni Orkestrası eşliğinde soprano Remziye Alper – Tanrıkulu'dan türkülerimizi dinlemeye yıllardır doyamamam…

***

Benim gibi nice insan vardır diye düşünüyorum, o hazzı unutamayan…

Yalnızca bu değil elbette…

Muammer Sun'un çocuk şarkıları da nice çocuğun büyümesinde besin olmuştur. Anne sütü gibi… Kimisi anımsar, kimisi anımsamaz…

***

Bu kadar mı?

Bestesini yapıp librettosunu yazdığı 'Sevginin Bedeli' balesi (İlk olarak 'Saygın Sevi' adıyla bale süiti olarak 1979 yılında sahnelenmiştir), Ankaralı baleseverlerin belleklerindedir. Ankara Devlet Opera ve Balesi'nce 2013'te sahnelenmişti. 2014'ün 14 Şubat'ında, Dünya Sevgililer Günü'nde son kez sahnelenmişti. Köylü bir genç ile padişahın dört karısından birisi arasındaki 'umutsuz aşk'tı teması… Aşk için ödenen bedeller elbette… 'Mutlu son'la bitse de, genç adam zindana atılır, işkence görür… Padişah, hangi karısına aşık olduğunu öğrenmek ister ama genç bunu itiraf etmez bir türlü. Dahası, padişahın eşleriyle yüzleştirilmek istenince gözlerini kör eder… Yalnız umutsuz bir aşk öyküsü değildir, işkencede direnmenin de öyküsüdür bu nedenle…

Sonra…

'Unutkan toplumuz' desek de, Cumhuriyetseverlerin belleklerindedir. Tam da okullardan 'Andımız'ın kaldırıldığı 2013'te, Cumhuriyet'in kuruluşunun 90. yıldönümünde Tandoğan Meydanı'nı 'İğne atsan yere düşmez' deyiminin hakkını verircesine dolduran binlerce kişi, bir koroya dönüşmüştü. Türkiye'nin ilk kadın orkestra şefi İnci Özdil ve besteci Sıdıka Özdil'in girişimiyle kurulan 150 kişilik 'Atatürk Orkestraları ve Koroları' meydanda, halka konser vermişti. 'İzmir Marşı', 'Hoş Gelişler Ola', 'Biz Atatürk Gençliğiyiz' marşlarına hep bir ağızdan katılmışlardı. Elbette Muammer Sun'un 'Kurtuluş Savaşı Marşı'na da…

***

Bulvar Palas Orkestrası'nda Cemil Başargan, saksafoncu Özer İnal ve solist Melih Akbay'la birlikte müzik yaparken onu anımsayan pek kalmamıştır da, andığım ve anmadığım nice türkümüzü çok sesli olarak dinleyen, 'Sevginin Bedeli'ni, 'Kurtuluş Savaşı Marşı'nı anımsayan ne çoktur…

Geçen hafta Ankara'da, 88 yaşında yaşama gözlerini yuman Muammer Sun'un mezarına, notalar yağıyordur karla birlikte, eminim!

________________________

(*) Önder Kütahyalı, 'Kırk Yılın Sesi', T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, Birinci Baskı: 1995, Ankara.