Orhan Veli'nin 'Kuyruklu Şiir'ini bilir misiniz?

Şair, bir sokak kedisinin ağzından yazmıştır o şiiri:

'Uyuşamayız, yollarımız ayrı; / Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi; / Senin yiyeceğin, kalaylı kapta; / Benimki aslan ağzında; / Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.'

***

Kuyruk…

İnsanda kuyruk yoktur.

Kuyruk hayvanlara özgü bir şey…

Gerçi kuyruklu yıldız da var da…

O başka bir şey…

Hayvanların çoğunda olan kuyruktan söz ediyorum…

Atlarda, eşeklerde, öküzlerde, ineklerde, köpeklerde, kedilerde…

Gövdelerinin arkasında, gövdenin bir parçası olarak uzun ve esnek bir organ…

Çoğu hayvanda vardır da, kedilerin kuyrukları ne hoştur.

İnsan okşamadan edemez.

Hele ki 'sokak kedisi'yse…

Açsa ekmeğe, sevgiye, şefkate…

***

İnsanda kuyruk yoktur ama kuyruk sokumu vardır.

Belki de evrimleşmenin yok ettiği bir organdır insanlarda kuyruk…

Ama kuyruğu olmayan insanlar, bizler, kuyrukla ilgili nice deyim kullanırız:

'Kuyruk acısı', 'Kuyruk çekmek', 'Kuyruk sallamak', 'Kuyruğu dik tutmak', 'Kuyruğuyla birlikte gelmek', 'Kuyruğu kapana kısılmak'…

Bunların hepsini bir yana itip öne çıkıveren bir deyimimiz var:

'Kuyruklu yalan!'

Öne çıkar, çünkü en çok onu kullanma gereği duyarız. Daha doğrusu yaşamın gerçeğidir en çok o deyimi kullanmamıza neden olan…

'Yalan ki nasıl?' demektir bu deyimin anlamı…

Kenarından köşesinden, ucundan bucağından gerçekle hiçbir ilgisi yok demek…

Hani birazı doğrudur da anlatılanın, biraz yalan da eklenmiştir.

Masumiyet vardır bu yalanda… Birazcık abartma gibi…

'Kuyruklu yalan'da öyle değil…

Büsbütün yalan demek…

'Bu kadarı da olmaz!' demek…

Toplumumuzda avcılarla ilgili 'kuyruklu yalan' öyküleri çok anlatılır da, en çok 'kuyruklu yalan' söyleyenlerse politikacılardır…

Bu gerçeği bilir herkes…

Bilir de…

Yine de inanır politikacılara…

***

İnsanların kuyrukları yoktur.

Kuyrukla ilgili deyimler vardır yaşamlarında…

Bir de kuyruklar…

En basitinden otobüs kuyruğuna gireriz… Dolmuş kuyruğuna… (Örneğin Güvenpark'ta ne kadar uzun dolmuş kuyrukları oluşur akşamları…

Beklemek için sabır ister.)

Özel arabasıyla gezenlerden ya da makam şoförleriyle gezenlerden değilsek…

Maaşınızdan iki kuruş çekmek için gittiğiniz bankamatikte kuyrukla karşılaşabilirsiniz örneğin…

Çok uzun olmaz ama bu kuyruklar.

Otobüs gelir biner gidersiniz… Çok arkada değilseniz oturursunuz bile…

Bankamatikte önünüzdeki kişi (Artık ne işlemler yapıyorsa…) yirmi dakika uğraşmazsa bankamatikte beş dakika ya beklersiniz ya beklemezsiniz…

Sabır isteyen iş çıkışı vakitlerindeki dolmuş kuyrukları hariç elbette…

***

Bunlar bir yana.

1970'li yılları yaşayanların yaşamlarında tüp gaz kuyrukları vardı. Benzin kuyrukları… Sana yağı kuyrukları…

Yine o yıllarda susuz köylerde, tek çeşmeli köylerde çeşme başında su kuyrukları olurdu…

Bunlar masal gibi şimdi…

De…

Şimdi de domates, salatalık, patates, soğan kuyruklarımız oluştu…

Yaşamak için zorunlu gereksinmemiz olan yemekleri yapabilmek için, en zorunlu gereksinmelerimiz olan soğan, patates, patlıcan, biber fiyatları alıp başını gidince (Yıllardır tarımımızı öldürmek için uygulanan emperyalist politikalar nedeniyle, köylülere üretme değil, üretmemek için kredi verilmesi nedeniyle artık üretmediğimiz için…), eh önümüzde de seçim olunca, tanzim satış mağazaları gündeme getirildi. Bir zamanlar CHP'li İzmir Belediyesi'nin ilk uygulamaya soktuğu tanzim satış mağazaları…

***

Geldi de ne oldu?

Ankara'da ve İstanbul'da kurulan tanzim satış noktalarının (Mağaza değil, buna da dikkat!) önlerinde uzun mu uzun kuyruklar oluştu. Üselik fiyat farkının çok az olmasına karşın…

'Sokak kedisi' konumundaki, yiyeceği kalaylı kapta değil aslan ağzında olanlar, aşk değil kemik rüyası görenler, yani 'büyük insanlık' kuyruklarda…

***

Anımsama yeteneğini yitirmeyenlere armağan olsun!

Dilerim, elli yıl sonra, bugünleri anımsayan bir başka yazar, bu patates, soğan kuyruklarından söz etmez…

Ama 'kuyruklu yalan' söyleyen politikacıların peşinden gitme geleneğimiz bitmezse, sanırım öyle olacak…