Cemal Süreya, yaşamı kucaklayan, koklayan, öpen, dönüştüren bir şairdi.

'İkinci Yeni' şairlerinden olarak bilinir de… Bence öyle bile değildir. 'Yeni'siyle kendi olan bir şairdir o!

Şiirimizin unutulmazlarından Ülkü Tamer, bir şiirinde onun portresini şöyle çizer:

'Tanrı / bin birinci gece şairi yarattı, / bin ikinci gece Cemal'i. // Bin üçüncü gece şiir okudu Tanrı. / başa döndü sonra, / kadını yeniden yarattı.'

Bunları yazar da Ülkü Tamer, sonra portreyi şu çarpıcı dizelerle tamamlar:

'Cemal: / Atlas Okyanusu'nda Fırat'ın salı / Zap suyunda Alp çiçeği.'

***

Ülkü Tamer, Tanrı'nın Cemal Süreya'yı yarattıktan sonra başa dönüp kadını yeniden yarattığını söylüyor ya…

Cemal Süreya okunurken bu da durmalı hep usumuzun bir yanında!

Çünkü onun ana izleği olmuştur aşk.

Yaratıcılığın (Yaşamanın mı demeli!), bütün sanatların kaynağı, kışkırtıcısı, ana teması olan aşkı ne güzel anlatır Bedri Rahmi'nin (Eyuboğlu) o güzelim 'Karadut' şiirinden el alarak:

'Daha nen olayım isterdin, / Onursuzunum senin!'

***

Özeti odur ki, aşkla birlikte anılır adı.

Rüzgar insanıdır…

Evliliği bir ömür boyu olmaz bu nedenle… Hani o 'Bir yastıkta kocamak' deyimimiz var ya… Ona göre değildir!

İlk evliliğini Ankara'da, Mülkiye'de okurken yapar. Henüz ortaokuldayken aşık olduğu kızdır ilk eşi:

Seniha.

1953 Kasım'ında nikahları kıyılır. 1954 Haziran'ında ise okuldan mezun olur şairimiz. Bu durumu kendisi şu tümcelerle anlatır:

'Mülkiye öyle bir yerdir ki, üçüncü sınıfın Şubat tatilinde herkes nişanlanır. Ben bir adım daha atarak evlendim.'

***

Böyle yapmıştır da…

Bu ilk aşk evliliği uzun sürmez. İlk kitabı 'Üvercinka' yeni yayımlanmıştır ki, bir tartışma sonrasında evi terk eder (1958). Askerlik sonrasında görev nedeniyle gittiği Paris'ten dönünce İstanbul günleri başlar. 1964'te R. Tomris'le (Tomris Uyar) birlikte yaşamaya başlar. Bu birlikte yaşama deneyimi de uzun sürmez. R. Tomris, bir süre sonra Turgut Uyar'la evlenir. Seniha'dan resmen boşanma serüveni ise yedi yıl sürmüştür.

Yeni bir kadınla tanışır:

Zuhal Tekkanat.

1967'de onunla evlenir.

Oğulları Memo dünyaya gelir (1969).

Eh, ailelerde en önemli yapıştırıcı olan çocuk da olunca bu evlilik sürer diyorsunuz değil mi?

Öyle olmuyor!

Şair Maliye Tetkik Kurulu üyesi olarak Ankara'ya atanıyor. İstanbul'u yol eyliyor ama… Çünkü Zuhal orada…

Zuhal Tekkanat, bir süre hastalanıp hastanede kalıyor. O sürede yazdığı mektuplar ünlüdür şairin. Ama Hastane sonrası bu ilişki de zayıflıyor. Sanki o mektuplar yazılmamış gibi…

Ne mi oluyor?

Yaşamında Güngör Demiray vardır artık şairin. Zuhal Tekkanat'tan boşanıp onunla üçüncü evliliğini yapıyor. Yıl 1975. Ve aynı yılın sonlarında bu evlilik de bitiyor, dostlukları baki kalsa da…

1976'da Zuhal Tekkanat'la yeniden birleşseler de, bu da topu topu dört yıl sürüyor. Bu kez şairin karşısına 'Bayan en nihayat' çıkıyor. Yani Birsen Sağnak…

***

…ve 9 Ocak 1990.

Bir 'garip' ölüm bulur Cemal Süreya'yı…

Üstelik de, 'Üstü Kalsın' adlı son şiiri okurla buluşurken. Kurgulanmış bir öykünün bitişi gibi…

'Ölüyorum Tanrım / Bu da oldu işte / Her ölüm erken ölümdür / Biliyorum Tanrım / Ama ayrıca aldığın şu hayat / Fena değildir / Üstü kalsın.'

***

Cemal Süreya, Zuhal Tekkanat'a 'Elif Sorgun' adını vermişti. Bu adla şiirler yayımladı. Kitap da yaptı.

Cemal Süreya'nın yaşamını paylaştığı kadınlar arasında 'her şeye karşın farklı bir kadın' olduğunu ise onun arşivine sahip çıkarak söyledi.

Sonunda Cemal Süreya gibi 'üstü kalsın' diyerek yumuverdi gözlerini (28 Ekim 2019) o da…

Cemal Süreya ile evliliğini şöyle özetlemişti:

'…Benim de ikinci evliliğim ve tek aşkım olmuştur Cemal. İlk evliliğim aile isteğiyle olmuş ve mutsuz bir yedi yıl geçirmiştim. Aslında ikinci kez evlenmeyi hiç düşünmüyordum. Ama Cemal fikrimi çelmiş, kapalı kutu beni çözmüştü. Sonuçta, gerçekten bir köylü kızı gibi kaçırılmıştım… Çok sevmiştik birbirimizi. Aslında önceleri benimle oyalanmakmış düşüncesi; sonra bakmış ki, tam çocuğunun annesi olacak biriymişim. 'Yumuşak başlı, uysal bir kediymişim.' Bazen, 'sende böcek felsefesi var' derdi… İşten bir vapur gecikerek gelsem, neden – niçin diye sorguya çeker, öfkelenirdi. Kıskançlığı ile en çok ben yüzyüze kaldım. Çok sever, çok da kızmaya haklı bulurdu kendini! Benim yokluğumda ise, gizli duygularını yaşamaktan, kaçamaklardan geri durmazdı.'

***

Artık ikisi de bu dünyayı bize bırakıp gitmiş oldu da…

Böyle bir öykü kaldı geride…

Az mı?