Okumayan bir toplumuz diyoruz ya…

Doğru değil.

Okuyoruz!

Hem de çok okuyoruz!

Hatta, son yıllarda akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla daha çok okuyan bir toplum olduk.

Ama telefon okuyoruz…

***

Sonbaharda savrulan hazan yapraklarını izlemek için bir parka gidip oturun.

Kurtuluş Parkı'na, Gençlik Parkı'na, Kuğulu Park'a, Seğmenler'e…

Çevrenizdeki banklarda oturan başkalarını göreceksiniz doğal olarak.

Bakın hele, hemen hepsi okuyor…

O, ruha hüzün veren, yaşamı, yaşamanın anlamını sorgulatan yapraklarla falan ilgilenen yok!

Okuyor hepsi…

'Ne güzel!' diyebilirsiniz…

Okumak da sorgulamaktır çünkü...

De…

Hepsi cep telefonu okuyor…

***

Kent içinde bir yerden bir yere gitmek için toplu taşıma araçlarını kullanıyorsanız…

Belediye otobüsü, özel halk otobüsü, minibüs, ankaray, metro…

O araçları dolduran yolculara bakın.

Göreceksiniz ki hepsi okuyor…

Evet okuyor.

Ne güzel değil mi?

Okuyorlar ama 'Savaş ve Barış'ı, 'Sefiller'i, 'Don Kişot'u, 'Şeker Portakalı'nı değil…

Telefon okuyorlar…

***

Telefonun icadından bu yana ne çok zaman geçti.

İnsanlık tarihini düşününce çok değil de…

İnsan ömrünü düşününce çok…

Başlarda telefon teknolojisi çok ağır ağır, hani derler ya 'karınca adımları'yla ilerledi. Cep telefonunun keşfedilmesinin ardından 'karınca adımları'nın yerini 'uçak hızı' aldı. Bugün gençlerin hiç anımsamadığı, bizlerin 'Takoz' dediğimiz o telsiz benzeri kocaman telefonların yerini giderek küçülen telefonlar aldı. Topu topu yirmi yılda…

(Takozları bize satmadan önce de bu teknoloji keşfedilmişdi de… Kapitalizm işte… Önce o takozları satacak… Sonra bunları…)

Derken bir başka gelişme… Telefonlar küçük birer bilgisayara dönüştü.

Telefondan internete de giriyorsunuz, dünyanın her bir yanından insanlarla haberleşiyorsunuz. Yok, telefon açıp konuşarak değil. Facebook, msn, WhatsApp, Twetter, İnstagram…

Dahası görüntülü aramalar yapıyorsunuz. Karşı taraf o an nerede olduğunuzu, ne yaptığınızı, üzerinizde ne olduğunu görüyor. Siz de karşı tarafı…

Bunları biliyorum da…

***

Otobüsteydim.

Arka sıralarda...

Yüzüm otobüsün tüm alanını görmeye uygun…

Şoförün arkasında, ters koltuklar var ya… Geriye dönük koltuklar… Orada oturan bir kadın dikkatimi çekti.

Elinde cep telefonu…

Herkes gibi.

Ama onun telefonu tutuşu farklıydı.

Direk yüzüne dönük…

Yüzüne de değil gerçekte…

Telefonun önünde sağ eli…

Eliyle işaretler yapıyor..

Birden uyandım…

İşaret diliyle konuşuyordu karşısındaki kişiyle…

Belli ki görüntülü arama yapmış. Karşı taraftaki de işaret dilini anlıyor ve öyle anlaşıyorlar…

***

Bilim insanı Alexander Graham Bell'i anımsadım birden…

Telefonu keşfeden insanı…

Biliyor musunuz?

Graham Bell'in annesi doğuştan işitme engelliydi.

Bundandır ki, dedesi ve babası yaşamlarını adeta işitme engellilere adamıştı.

Hele de babası…

İşitme engelliler duyamasalar da konuşabilsinler, karşılarındaki insanla anlaşabilsinler diye çabalayıp durmuştu.

***

Bu yazı bitmez…

De bitirelim…

Bugün kimsenin anımsamadığı bir şairin dizeleriyle bitirelim…

Teoman Aktürel'in (*) dizeleriyle:

İNER ÇIKAR

İLE

UZAK KONUŞUR

Ne denli uğraşsam boşuna

İnandıramam sizi

Öpüşmek için yapıldığına

İner çıkarın

Türetildiğine uzak konuşurun

Buluşmalarını sağlamak için

Sevgililerin

__________________________________

(*) Teoman Aktürel, 'İner Çıkar İle Uzak – Konuşur' şiiri, Devinek Teo adıyla yayımladı-, a Dergisi Yayınları, Şubat 1960, İstanbul)