Nazım Hikmet'in 'Ölüme Dair' yazdıklarını bilir misiniz?

Daha doğrusu ölüme dair çok yazmıştır da (Dillerde türkü olarak dolaşan 'Karlı Kayın Ormanı'nda 'Ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü' demiyor muydu?), başlığı da 'Ölüme Dair' olan şiirden (*) söz ediyorum…

Hapishanede yazılmış bir şiirdir…

Yattığı 'Dört Hapishane'den biri olan İstanbul Hapishanesi'nde…

'Buyrun, oturun dostlar, / hoş gelip sefalar getirdiniz.'

Böyle başlar şiir.

Hücresine gelen dostlarına hoşgeldin diyordur.

Elbet kendileri değil, hayalleridir gelen…

Pencereden girmişlerdir…

Kapıdan girme şansları yok ki!

Hem ölü oldukları için, hem de şair hücrede olduğu için…

Kimler mi?

Osmanoğlu Haşim, Yayalar Köylü Yakup, Muharrir Ahmet Cemil…

***

Osmanoğlu Haşim, 'İstanbul limanında / kömür yüklerken bir İngiliz şilebine, / kömür küfesiyle beraber / ambarın dibine…'

Yayalar Köylü Yakup…

'Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp / çok sıcak bir yaz günü / yapraksız kabristana' gömülmüştür.

Muharrir Ahmet Cemil mi?

Şair, gözüyle görmüştür tabutunun toprağa indirildiğini…

Ama üçü de konuğudur işte…

Hücrede…

Nazım, bir Acem şairinin dizelerini anımsar:

'Ölüm adildir' deyişini o Acem şairinin…

'aynı haşmetle vurur şahı fakiri' deyişini…

Anımsar ve burada bitirir mi?

Bitirmez elbette…

Çünkü Nazım'dır o!

Uzak Asya'dan dörtnala gelmiş, 'Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan' ülkenin şairi…

'Biliyorum, / ölümün adil olması için / hayatın adil olması lazım, diyorsunuz…' der hayali konuklarına…

***

Sinemadaki unutulmazlarımdan biri de 'Mandıra Filozofu'dur…

Başroldeki oyuncuyu da (Müfit Can) o filmle tanımıştım.

Sonraki filmlerini izlemem, o filmin 'hatırına'dır…

Bu arada, bir televizyon programında Müfit Can'ın yaşam serüveninden ayrıntıları dinlediğimde ise daha çok sevmiştim onu.

Bu bir yana da…

'Mandıra Filozofu' hatırına izlemiştim 'Yaşamak Güzel Şey'i…

Başrolde Müfit Can vardı. Üstelik rol adı da kendi adıydı:

Müfit.

Müfit, reklam şirketinde çalışıyor. Çizgilere basmama takıntısı var.

Türkiye'mizde, hemen her iş yerinde olduğu gibi, çalışanların patrona 'amade' olması istenen bir reklam şirketinde çalışıyor.

Reklamcılık, yaratıcı reklamcılık, özgürlük gerektirse de…

Bir sabah, işe gidecek. Arabası çalışmayınca, işe yetişmek için büyük stres yaşıyor bu nedenle… Geç kalıyor elbette ve patrondan fırçayı yiyor…

***

Sonra birden değişiyor Müfit.

Birden…

Çünkü, kanser teşhisi konuyor ve bir yıllık ömrünün ya var ya yok olduğunu öğreniyor…

Film burada başlıyor asıl olarak…

Nazım'ın şiirini anımsıyor orada… Asıl olan yaşamın 'adil' olması diye düşünüyor…

Yapmak isteyip de yapamadıklarını yapmaya başlıyor…

Ötekiler bir yana…

Benim sözünü edeceğim şu:

Yapmak istediklerinden birisi de babasına sarılmak…

Babasına telefon açıyor, onu sevdiğini söylemek için… Onu dışarı çıkarıp söyleşmek için…

Aldığı yanıt mı?

'Hayırdır, bugün babalar günü mü? Bir tek o gün arardın!'

O gün buluşma isteğine 'Hayır!' diyor baba. Kahvede arkadaşlarıyla oyun oynamaktadır. Oyununa dönüyor…

Sonraki gün buluşuyorlar ama…

Doğanın koynunda, deli bir manzaranın ortasına götürüyor onu Müfit.

Baba , memnun olmuyor bundan. Bir restonrana yemege falan götüreceğini düşünüyor.

'İstediğin restorana gidelim' deyince Müfit, yine sert bir yüz ifadesiyle yanıt alıyor:

'Ben söyledikten sonra…'

Sonra, yine doğanın koynunda bir bankta yanyana otururken babasına o ilk telefonda söylemek istediğini söylemeye çalışıyor Müfit…

Sular bambaşka bir güzelliktir karede de…

Ağaçlar, sonbahar renkleri taşımaktadır. 'Baba ben, ben, ben seni, ben seni baba… Baba ben seni seviyorum.'

'Ben senin babanın şarap çanağına tüküreyim' diyor babası ('Şarap' sözcüğü sansürlü elbette… Bunu hala anlayabilmiş değilim. Herkesin bildiği, kullandığı bir deyimin bir sözcüğünü 'biiip' diye vermek ne ola ki!).

Baba, 'Ben de seni seviyorum' diyor ama, sonra ekliyor:

'Bu saatten sonra şımarmazsın değil mi?'

Daha sonra söyledikleri mi:

'Şu saçlar ağardı gitti, ben seni hiç uyanıkken sevemedim. Seni bir seveyim dünya gözüyle!'

Sarılıyorlar.

***

Ben biraz da şunu anladım o filmden:

Şiir değiştirir…

Bildiğim bir şeydi…

Yeniden anladım…

Ve dün babalar günüydü…

O filmi izledim ben de...

Ve Nazım'ın şiirini okudum yeniden…

_____________________

(*) Nazım Hikmet, 'Kuvayi Milliye / Şiirler 3', Adam Yayınları, Onbirinci Basım: Şubat 1995, Istanbul.