Bir fotoğrafa bakıyorum...

Fotoğraf, bir ömürden saniyelik bir kare işte…

Her fotoğraf öyle değil mi?

Ama bazıları acı anları saptamıştır, unutulası, yokmuş gibi davranılası, ama davranılamayan…

Kimisi sevgi yüklü anları.

Baktığım fotoğraf sevgi yüklü bir anın dondurulmuş karesi.

Bir eli toprağa yaslanmış, bir eli gördüğü sevgiden alabildiğine güzelleşmiş, kendini sere serpe bırakıvermiş bir kediyi okşayan bir insan. Yüzündeki gülümseyiş, o anın keyfi bütün bedenine, hatta toprağa bile yayılmış.

Bir olmuşlar toprakla, kediyle, güneşle, evrenle…

Gülümseyişe dönmüşler…

Bana Nazım Hikmet'in o güzelim şiirini, 'Masalların Masalı'nı anımsattı:

'Su başında durmuşuz, / çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz. / Suda suretimiz çıkıyor, / çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün. / Suyun şavkı vuruyor bize, / çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.'

(…)

'Su başında durmuşuz. / Su serin, / Çınar ulu, / Ben şiir yazıyorum. / Kedi uyukluyor / Güneş sıcak. / Çok şükür yaşıyoruz. / Suyun şavkı vuruyor bize / Çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze…'

Bana usta şairin dizelerini anımsatan fotoğrafın altında ise şöyle yazıyor:

'Hepimizin hayatına sevgiyle dokunanlar olsun, ister insan olsun, ister hayvan olsun.'

Nazım Hikmet'in dizelerinin söylediği de bu değil mi?

***

Bir başka fotoğrafa bakıyorum sonra…

Önceki renkliydi, bu fotoraf siyah-beyaz.

Çocuk değil genç değil, ikisinin arasında bir yerden bakıyor fotoğraftaki yüz…

Ayakta, durmuş ve poz vermiş objektife.

Sanki, 1970'leri anlatan bir belgesel karesi…

Yakaları uzun mu uzun bir beyaz gömlek.

Ütüsüz, kıvrımları nereye savrulacağını bilemeyen bir ceket…

Belli ki bir yıl öncenin… Yenisi alınamamış. Kolları kısa…

Yine ütüsüz, hele de diz kapaklarına rastlayan yerleri eprimiş bir pantolon…

Ayaklar, ucuzundan, alelade bir spor ayakkabının içinde…

Yoksulluk ve 'leyli'lik kokuyor…

Aşağıya uzanan sağ el esas duruşta…

Bir parmağı, kemersiz pantolonun kemer geçiş yerine sokulmuş sol el ise meydan okur gibi…

Gözler objektifte ama gülümsüyor.

Bakışlardan dudaklara, oradan tüm yüze yayılan bir gülümseyiş yine…

İlle de gülümseyiş…

Gülümseyişsiz olmuyor…

Geleceğe, yarınlara, ömre…

***

Bir kitapta (*) karşıma çıktı bu fotoğraflar…

Adı:

'Çiçeklerin Renginden Bakmak'.

Saruhanlı'nın Gümülceli Köyü'nden Demirci'deki yatılı okula, Ankara'nın Cebeci'sindeki Hukuk Fakültesi'nden Şanlıurfa'ya, Afyon'dan yeniden Ankara'ya savrulan bir ömrün izdüşümlerinden oluşan bir kitap…

Doğaya, insana, yaşama, dünyamıza sevgiyle bakan, kitabın adındaki gibi çiçeklerin rengiyle bakan bir yüreğin savruluşlarından şiirler, fotoğraflar…

Her güzellik gibi ömrü kısa olmuş bir insanın yaşamından izler…

'Ben de yaşadım ey dünya!' demek gibi bir şey olan bir kitapta…

Ömür dediğimiz, papatyalar arasına uzandığımız bir fotoğraftır diyen bir kitapta…

'Bazen zamanın sonsuzluğu ve doğanın ihtişamı karşısında büyülenir, yok oluşun hafifliğine kapılırım. Hücrelerim toprağa karışsın isterim zerre zerre. Dünya'ya çiçeklerin renginden de bakayım.' diyen bir insanın yaşam izlerini taşıyan bir kitapta…

'Ben de yaşadım ey dünya!' demek gibi bir kitapta…

___________________

(*) İrfan Duman, 'Çiçeklerin Renginden Bakmak', Hazırlayan: Gülten Duman, Etki Yayınları, Birinci Basım: Ocak 2019, İzmir.