Belleğe kazınan bir son bakış…

Başka bir kadınla evlenmek isteyen kocasının iftirasıyla taşlanarak öldürülen Soroya'nın son bakışı…

Yeryüzüne değil, kendine taş atanlara…

Bir de filmi (*) izleyenlere…

Onlara kadınların gülümseme hakkını, yaşama hakkını anımsatmak için…

Onca film izledim de, böyle bir bakış, böyle hüzünlü ve anlam yüklü bir bakış görmedim başka…

Artık belleğimden hiç silinmeyecek olan o bakış, bir şiiri de anımsattı bana. Hülya Deniz Ünal'ın son kitabına (**) adını veren 'Leçe'yi…

'Dünyanın bütün kumaşları sizindir / Namusunuz için binlerce kılıf / Bir top viskon, hangimize yeter İran'da / Gövdelerimiz bu kadar morarmışken / Aklınız hormonlarınız kadarken sırf'.

'Bir arşın bez nihayet, nereye örtsek şimdi / Bırakın önümüzde açsın incir yaprağı / Havva'dan bir farkımız olsun isterdik / Ne eksiğiz ne çatlak, sizi doğuran biziz // Bırak kollarımda sussun bendir, rebab / Lebbeyk / lebbeyk / lebbeyk ya Rab'.

***

Ben bu dizeleri okurken biliyorum ki bir ya da birkaç kadının daha gülümseyişi solduruluyor ülkemde. O güzelim tenlerini yırtıyor hınç yüklü bir elin tuttuğu bıçak… Bıçaklar… Ya da kurşunlar dalıp geçiyor tenden içeriye…

Yüreğe… Yüreğe…

Yalnızca ülkemde mi?

'Diri memelerimizde ne çok iştahlı ağız / Hevesleri doymuyor araya örtü lazım / Bir arşın bez; saten, ipek, koton, jakarlı / Şehri geri sar, solsun gri, başlar kapansın // Medine'de duamızı taşa bağladık / Bir çöl perisine dönüştük Katar'da / Arabistan'da diri diri gömüldük / Uganda, Irak, belki Zambiya'da // Bırak kollarımda sussun bendir, rebab'.

***

Ben bu dizeleri okurken ülkemde daha yeni işlenmiş bir cinayet konuşuluyor. 27 yaşındaki üniversite öğrencisi Pınar Gültekin'in katledilişi… Öldüren eski sevgilisi. O bedeni okşamış, sarılmış, öpmüş birisi…

Nasıl olur?

Oluyor işte!

O 'eski sevgili', bağ evinde öldürüyor Pınar'ı, yetmiyor, yakıyor cesedi, bir varille ormanlık alana bırakıyor…

Bir insan bunu nasıl yapar?

Diye soruyor insan… Soruyor da…

Soran da insan, öldüren de…

Evet öldüren de 'insan' diye gözüküyor kayıtlarda… Ama 'erkek' insan!

***

'Zina mı zinhar, uçkur çözdünüz kırlarımıza / Ovup lanetlediniz, taşlandık tövbe ettik / Don gömlek tünediniz haram ağacımıza / Dört şahit yeter, dört itiraf, boşalmış fren / Fuşya sarayınızın taşlı avlusudur recm / Başlar kapalı olsun kafi, Tanrı affeder! // Bırak kollarımda sussun bendir, rebab / Lebbeyk / lebbeyk / lebbeyk ya Rab'.

***

Ben bu dizeleri okurken filmin de etkisiyle, şairin sanki bu filmi izleyerek şiiri yazdığını düşünürken, (Ki izlemediğini öğrendim kendinden… Film farklı biçimlerde Türkiye'mizde yaşanıyor her gün… Esini bu acı…) kısaca 'İstanbul Sözleşmesi' olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin iptalini konuşuyor ülkem…

Zaten hiç uygulamadığı bir sözleşmenin iptalini…

Ve düşünüyorum:

Ben bu ülkenin vatandaşı mıyım gerçekten?

Ve bu yaşadığım dönem, yirmi birinci yüzyıl mı gerçekten!

_________________________

(*) 'Soraya'yı Taşlamak / The Stoning of Soraya M.', Fransız – İranlı Gazeteci Freidoune Sahebjam'in romanından uyarlanan sinema filmi. 2008 yapımı. Önceki yazımda anlatmıştım: 'Al Sesimi Yanında Götür…', Başkent Gazetesi, 27 Temmuz 2020.

(**) Hülya Deniz Ünal, 'Leçe', MedaKitap Alba Yayınları, Birinci Baskı: Nisan 2020, Ankara.