Zafer Çarşısı Ankara'da kitapseverlerin buluşma noktasıydı 1970'li ve 1980'li yıllarda… Yalnızca kitapseverlerin mi? O kitapları yazanların da…

Hatta tüm sanatseverlerin demek gerek… Ankara'da yaşayanlar bir yana yolu Ankara'ya düşüp de Zafer Çay Ocağı'nda çay içmemiş yazar, sanatçı var mıdır? Sanki Ankara'nın en güzel çayı orada demlenirdi! Ankara'nın kalbiydi sanki orası.

Bir de çarşı içindeki Toplum Kitabevi.

Elbette o yıllarda…

1970'lerde, 1980'lerde…

***

Mehmet Yılmaz Karaibrahimoğlu da Zonguldak'tan Ankara'ya gelişlerinde soluğu Zafer Çarşısı'nda alanlardandı. Sanki Ankara'ya değil, Zafer Çarşısı'na geliyordu o!

Orada, Toplum Kitabevi'nde tanışmıştık. Yeni yayımlanmıştı 'Denkleyerek Hasreti' adlı şiir kitabı. Türkiye Taş Kömürü Kurumu'nda (TTK) çalışıyordu. Bir emekçiydi. Okuyan, yazan bilinçli bir emekçi… Şiir tutkunu…

Behçet Aysan'ın 'yağmur yıkanırken bir gece ay altında / kirli ve ayyaş serçeler sokağa çıkardı' dizelerinden yola çıkarak kaleme aldığı 'Ayyaş Serçeler' yazısında (*), Behçet Aysan'la Ankara'daki bir buluşmalarını ve o yıllarda gencecik olan şair Adnan Satıcı'yla ilk tanışmasını anlatıyor. Zafer Çarşısı da o ortak anıda yerini alıyor elbette:

'Ankara'da Oktay'ın (**) verdiği adreste buluşuyoruz Behçet'le. Önce Zafer Çarşısı'nı geziyoruz birlikte, sonra Kızılay'a doğru volta atıyoruz. Akademi Çayevinin önünde (yoksa adı başka mıydı?) hasır taburelere oturup çaylarımızı yudumluyoruz, şiir üzerine söyleşerek. O sıra bir delikanlı geçiyor önümüzden, bizi görünce duraksıyor, selam verip yanımıza çöküyor. Bizi tanıştırıyor Behçet. Adnan Satıcı kardeşimizi de tanımış oluyorum böylece. Üniversitede yeğenim ile birlikte okuduklarını, şiir yazdığını biliyordum Adnan'ın. Adımı işitir işitmez 'yol yorgunu belleme dost'un şairi mi' diye soruyor. Anlıyorum ki, Adnan okuyan, izleyen bir genç. Mutlanıyorum, gülümsüyorum. Birlikte gülümsüyoruz dostluğa sağlıklı ilk adımı atmanın erinciyle.'

***

Yazıdan bu bölümü özellikle alıntıladım. Yalnızca Zafer Çarşısı'nın adının geçmesi değil nedeni.

Yazı zaten, Behçet'in de yakılanlar arasında yer aldığı Sıvas Katliamı'nın yıldönümü nedeniyle kaleme alınmıştı. Her zaman 'Altı yaşında kocaman bir çocuk' olan Mehmet Yılmaz'ın 25 yıl çalıştığı TTK'den emekli olunca aldığı emeklilik ikramiyesiyle Zonguldak'ta bir kitabevi açtıktan sonra yayımlamaya başladığı ş'si ters 'Uğraş' dergisinde yayımlanmıştı. Behçet yakılalı 2 yıl olmuştu. Adnan yaşıyordu henüz… Ama o da genç yaşta veda ediverdi dünyamıza…

Mehmet Yılmaz'ın yazısında adını emin olamadan andığı Akadami Çayevi'nde, hasır taburelerde çay içenlerden bir tek o kalmıştı. Onu da korona aldı aramızdan. Artık anılardaki o hasır tabureler boş… Bomboş…

O yazıda Zonguldak'taki Karya Kitabevi'ni açma nedenini ne güzel anlatıyordu:

'Yüreğim kelebek örneği uçuyor, haşarı, yaramaz. Elim ayağım birbirine dolanıyor acemiliğimden. İstiyorum ki, kırk yılın anılarıyla dolu olan bu belde'de, Karaelmas diyarında da kültür-sanat ortamı oluşsun. İstiyorum ki, insanlarımız ekonomik gelişme üzerine düşündükleri kadar, düşünsel gelişme üzerine de düşünsün. İstiyorum ki, beni ve yörem insanını ev, iş, kahvehane üçgenine hapseden sistem yıkılsın. İstiyorum ki, şiir matinelerinde, fotoğraf günlerinde, tiyatro şenliklerinde, galerilerde soluklanalım.'

İşte böyle düşünüyordu. Ama sürdürememişti o kitabevini de… Çekilmişti köyüne. Andığım yazısının sonunda sorduğu soru, hala güncel olarak (korkarım hep güncel kalacak), asılı duruyor gökyüzünde?

'Etrafımız rant yiyen kartallarla sarılmış, serçeleri nasıl bulacağız?'

__________________

(*) Uğraş Dergisi, Temmuz 1995, Yıl 1, Sayı: 3.

(**) O yılları yaşayan şiirseverlerin, şairlerin belleklerinde özel bir yer edinmiş olan Yaşam İçin Şiir Seçkisi'ni yayımlayan şair Oktay Akıncı.