Liberal Barış Sınıfta Kaldı

Geçtiğimiz hafta Rusya'nın en büyük gaz tedarikçisi şirketi Gazprom Avusturya ile anlaşmasını feshetti ve gaz satışının durdurulduğunu açıkladı. Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ardından 2022'den beri sürekli enerji krizi zaten gündemimizdeydi, uzunca bir süre de gündemimizde kalacak gibi gözükmekte. Enerji kaynağı krizi tıpkı 1960'ların Petrol Krizi'ni andırmaktadır. Kıt kaynakların ülkelerin bağımsızlığını ne kadar olumsuz etkilediği aşikardır...

'Petrol Milliyetçiliği' yazımda da belirttiğim gibi aslında eski tip güçlenme arayışı raflara kalktı. Eskiden en çok endüstrileşen (kaynak bağımlılığı gözetmeksizin) ülke en güçlü ülke gibi algılanmaktaydı ancak şimdi kaynak bakımından başka bir ülkeye bağımsız olmanın yolları aranmaktadır. Bu da akıllara "Merkantilist düzene geri mi dönüyoruz?" sorusunu getirmektedir. Açık konuşmak gerekirse bu tip liberal ekonomik modellerin gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeleri daha kolay sömürebilmek için söylenen tipik yalanlar olduğunu düşünmekteyim. Üretime dayalı güçlü ekonomisi olan ülkelere bakınız, hepsinin uzmanlaştığı ileri teknoloji metalar mevcuttur. İleri teknoloji diye altını çizmemin sebebi ticarette eşitsizlik anlayışının kapitalist sistemle birlikte pekiştirilmesidir. Domates gibi tarımsal ürüne ekonomisini dayandıran bir ülke ile ileri teknoloji ürün satan bir ülkenin ekonomisinin aynı olması beklenir mi? Kaldı ki istediğiniz kadar üretin, uluslararası pazarda da tekelcilik sorunu mevcuttur. Satamadıktan sonra üretmenin de pek bir anlamı kalmıyor...

Neden bu modeli eleştirmeye Rusya ile başladım? Çünkü bize hep anlatılan liberal barış teorisine göre ticaret yapan ülkelerin savaşma ihtimalleri düşüktür. Ülkeler ticaretten kazandığı parayı kaybetmekten korkarlar. Sanıyorum ki Kant her ülkenin siyasi tutumunun da ekonomisi gibi liberal olacağı umuduyla bu pembe cümleleri kurmuştur. Ancak eşitsizlik otoriter devlet yaratır ve bir devlet mantıken ne kadar otoriterse o kadar liberal siyasi modelden uzaktır. Yani uluslararası pazar anlayışında görünmez bir el yoktur aksine zorba ayılar, sopalar ve bazen de acı havuçlar vardır. 

Durum böyleyken çevreci politikalar ile sürdürülebilir enerji kaynaklarına yüklenmesi ve bağımsızlığını arttırmaya çalışması gerekirken Avrupa halkları bu politikalardan tamamen uzak ve sadece göçmen meselesine eğilen sağ popülist siyasetçilere oy vermeyi tercih etmişlerdir. Bu sağ siyaset çok enteresan hatta mükemmel ötesi bir şey dostlar, halklara harikulade bir şekilde gerçek tehlikeleri unutturabiliyor. Yapmanız gereken tek şey kötüleyeceğiniz bir kitle seçip arkanıza yaslanmak. Halkınız mı? Yesinler efendim birbirlerini size ne?