Kursk saldırısı ve mahşerin atlıları... (II)

Önceki yazımızda ABD’nin orkestra şefliği altında gerçekleştirilen Ukrayna’nın Kursk saldırısı ve İsrail’in Gazze saldırısının Ortadoğu’dan Baltık Denizine kadar olan çatışma hattında süren savaşı şiddetlendirmeyi amaçladığını söylemiştik...

Daha sonra ABD ve İsrail’in her büyük çatışmada olduğu gibi bu çatışmada da mitolojik-dinsel bir temel oluşturulmaya çalıştığını, İsrail’in faşist-siyonist yöneticileri tarafından açığa vurulan bu temelin, Yuhanna İncili’nde yer alan ve günümüzde Mesihci Siyonist-Evangelist akımların ideolojik silahına dönüştürülmüş olan “Armageddon savaşı” adı verilen bir hikâyeye dayandığını sözlerimize eklemiştik...

İsa’nın yeniden dünyaya inerek bin yıllık bir barış dönemi yaratacağı inancına dayalı bu hikâyede “mahşerin dört atlısı” büyük bir rol oynayacağını belirtmiş, “Bu inancı göre “beyaz at” (Mesih rolünü üstlenen ABD) içinde bulunduğumuz dönemde dünyaya yeniden egemen olma aşamasındadır; yeryüzünü kana bulayacak olan “kırmızı at”ı şu anda “doğulu güçler” ile savaşan İsrail ve Ukrayna temsil etmektedir” demiştik.

***

Gerçekten de bu iki güç, son dönemde ‘sürüncemeli savaş” sırasında yitirdikleri güç ve prestiji yeniden ele geçirmek amacıyla savaşı körüklemek amacıyla birbiri ardına hamleler yapmaktadır...

Ukrayna Sovyet topraklarına düzenlediği Kursk saldırısı ile Rusya’nın Ukrayna’da şu anda savaş dışı kalmış bölgelere yönelik askeri müdahalesine davetiye çıkarmıştır; İsrail ise İran’da düzenlediği Heniyye suikastı ile İran’ı doğrudan Gazze savaşının içine çekmeye çalışmaktadır...

Bu saldırılarda dikkat çeken bir nokta ise Ukrayna ve Gazze’de devam eden çatışmaları nükleer bir çatışmaya dönüştürme çabasıdır. Ukrayna Kursk harekatına paralel olarak Zaporejya nükleer santraline SİHA saldırısı yaparak santralde yangın çıkarmış, İsrail ise İran’ın savaşa girmesi durumunda nükleer silah kullanma imkanına kavuşacağı hesabını yapmıştır.

***

Savaşın koordinatörü olan ve iki ülkeye silah yardımlarını giderek artıran ABD yönetimi bile bu aşamada bölgesel savaşların nükleer bir çatışmaya dönüşmesi ihtimali karşısında ürkmüş ve iddialara göre İran’a gizli bir şekilde gönderdiği heyetle İsrail’in kışkırtmalarına kapılmamaları yönünde tavsiyede bulunmuştur...

Ne var ki ABD’nin Ukrayna ve Gazze’de savaşa doğrudan katılma konusundaki çekingenliği her iki ülkeye yaptığı silah ve mühimmat yardımlarını durdurmamıştır...

Bu süreçte ABD Başkanı Biden, Ukrayna’nın Kursk bölgesine yaptığı saldırı boyunca sürekli temasta bulunduklarını açıklamış, Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Kirby de strateji ve hedefler için istişareler yapıldığını belirtmiş ve Ukrayna’ya tam destek verdiklerini açıklamıştır...

Bu açıklamaların ardından Pentagon Washington’un Ukrayna’ya 125 milyon dolar değerinde füze ve mühimmat göndereceğini duyurmuştur. Yapılan açıklamaya göre bu yardım Ukrayna savaşının başladığı Ağustos 2021’den bu yana Ukrayna’ya sağlanan 63. yardım paketidir...

Aynı günlerde İsrail’in Gazze’deki sivil halka karşı saldırıları tüm hızıyla sürerken ABD Savunma Bakanlığı İsrail’e içinde savaş uçaklarının da bulunduğu 20 milyar dolarlık silah satışına onay vermiştir. Satışı onaylanan silahlar arasında Gazze’de yoğun olarak kullanılan savaş uçakları ve ekipmanları ve tank mühimmatı da bulunmaktadır.

***

ABD’nin vekalet savaşlarına hız verirken çatışmalara doğrudan katılma konusundaki tereddütleri “iyi niyetinden” değil kendi iç cephesindeki parçalanmalar ve askeri açıdan yaşadığı zaaflardan kaynaklanmaktadır..

Nitekim, geçtiğimiz günlerde Kongre Komisyonu'nun Senato Silahlı Hizmetler Komitesi'ne sunduğu raporda, ABD ordusunun büyük çaplı bir savaş için yetersiz olduğu belirtilmiş, “Ülke (ABD) en son 35 yıl önce biten Soğuk Savaş sırasında böyle bir çatışmaya hazırdı; ama bugün hazır değil” ifadesi kullanılmıştır...

Komisyon raporunda Rusya ve Çin’in diğer ülkelerle yaptığı işbirliğinin birden fazla cephede çarpışma olasılığını artırdığı, ABD’nin böyle bir savaşta düşmanlara karşı koymasının zor olacağı vurgulanmıştır.

***

Bu konjonktürde Türkiye’nin ABD, AB, Ukrayna ve İsrail’in safında yer alarak bu savaşa katılmasını sağlamak büyük önem taşımaktadır...

Türkiye halen ABD’nin “stratejik müttefiki” ve NATO üyesi olmasına karşın Suriye deneyiminden aldığı derslerle bu çatışmada ihtiyatlı bir tutum takınmış bulunmaktadır...

Yine Batılı “dostlarımızın” beklentilerinin aksine İsrail’in Gazze’ye karşı giriştiği saldırı sonrasında Türkiye’nin İsrail’e karşı söylemi sertleşmiş ve saldırı öncesinde hızla gelişmekte olan “iyi ilişkiler” büyük ölçüde kopmuştur.

***

Bu gelişmeler karşısında ABD ordusundan emekli Albay Douglas McGregor’un yaptığı açıklama siyasilerin üstü örtülü mesajlarının aksine bir gerçeği açıkça vurgulamaktadır...

McGregor açıklamasında, “Savaş artık kapıda ve Erdoğan ısrarla ülkesini savaştan uzak tutmaya çalışıyor. (O nedenle) Türkiye’ye saldırması için Suriye’de PKK’yı hazırlıyoruz:” ifadesini kullanmıştır...

Bu açıklamanın yapıldığı günlerde Suriye’deki ABD askeri güçleri ile onlar tarafından eğitilen ve donatılan PKK/YPG güçleri Suriye’nin Türkiye sınırına komşu olan Kamışlı bölgesinde ortak silahlı tatbikat yapmıştır.

***

Ne yazık ki, çevremizdeki ateş çemberi giderek daralırken ülkemizdeki partiler kısır çatışmalar ve karşılıklı atışmalardan baş kaldırarak bu gelişmelere karşı ortak bir tutum almaktan uzak bir görünüm sergilemektedir...

Mevcut konjonktürde Suriye ile olan sorunların acilen çözülmesi ve bölgedeki ABD/PKK ittifakına karşı iki ülke yönetimlerinin ortak bir tavır takınması önem kazanırken atılan bazı adımların hemen ardından tepkiler yükselmekte hükümetler arası resmi görüşmelerin başlamasını imkânsız kılacak şartlar ileri sürülmektedir...

Kısacası, mahşerin kızıl atlıları halen doludizgin koşmaya devam etmektedir.