Kültür-Sanat

Karadağ: Fotoğraf sanatın dinamiklerini de değiştirdi

AFSAD, Fotoğrafın usta isimlerinden Çerkes Karadağ’ı konuk etti. “Fotoğrafta Sanatsal Dinamikler” adlı söyleşisinde fotoğrafın tarihsel sürecinden de bahseden Çerkes Karadağ dünyada ve ülkemizdeki fotoğrafın sanatsal tartışmalarına değinerek “ Fotoğraf sanattan hiçbir zaman kopmadığı gibi sanatın dinamiklerini de değiştirdi” ifadelerini kullandı.

Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) yeni sezon açılış sergisi ve Atölyeler Ortak Sergisi sonrası yeni sezon çalışmalarına başladı. İlk olarak fotoğrafın usta isimlerinden Çerkes Karadağ’ı AFSAD’da konuk etti. Çerkes Karadağ “Fotoğrafta Sanatsal Dinamikler” adlı söyleşisiyle Ankaralı fotoğrafseverlerle buluştu. Fotoğrafın tarihsel sürecinden ve günümüzde dünyadaki ve ülkemizdeki fotoğraf anlayışından örnekler veren Karadağ, ülkemizde ve yurt dışında yaşadığı pratiklerden örnekler vererek fotoğrafta sanatsal yaklaşımlara değindi. Söyleşi sonunda AFSAD Başkanı Burcu Vardar, Çerkes Karadağ’a verdiği bilgiler için teşekkür etti.

Çerkes Karadağ, İstanbul’da yaşadığından AFSAD’a çok sık gelemediğini ama AFSAD’ın etkinliklerini takip ettiğini ifade eden Karadağ, bir dönem kendisinin de bünyesinde bulunduğu AFSAD’ın Türkiye’de fotoğrafın kurumsallaşmasında çok önemli bir yeri olduğunu ifade ederek bundan gurur duyduğunu belirtti.

Fotoğraf dünyasını tecrit edilmiş bir adaya benzettiğine vurgu yapan Karadağ, “Bizim fotoğraf dünyası tecrit edilmiş bir adaya benzer. Neden tecrit edilmiş? Çünkü fotoğraf ve fotoğrafçılar kendilerini dünya sanatından, sanat dünyasından, Türkiye’deki diğer gelişmelerden, akademik konulardan hep kendilerini muaf tutarlar. Bir adada yaşarlar. Tıpkı Bodrum gibi. Şehir yayılmış ucunda bir tane kale var. O kale oraya sığınmış gibi. Fotoğraf diğer sanatlarla ilişki kurmuyor. Bütün ömrüm boyunca bunu gördüm. Fotoğrafla uğraşanlarla diğer sanatlarla uğraşanlar arasında uçurumlar var. Hiç kimse kimseyle bir temas içinde olmuyor. Fotoğraf ve diğer sanatlar entelektüel bir uğraş yani, benim yaptım oldu değil. Ben yaptım oldu dediğiniz zaman naif bir sanatçı olarak bakarsınız dünyaya. Yani eğitimsiz. Hiç bir şeyden haberiniz yok. İçinizden geldiği gibi yaratıcı yeteneğinizi kullanıyor olursunuz.  Bu naif bir anlayıştır. Böyle sanatçılar var. Dünya onları gözbebeği gibi korur. El üstünde tutarlar. Çünkü çok azdır böyle yaratıcı sanatçılar. Örneğin Hüseyin Yüce vardı Kütahya’da. Urfa'dan bir ev hanımı ressam vardı. Böyle naif sanatçılar olacak. Olmalı da. Fakat fotoğraf hem kavramsal bir dil hem kurumsal bir şeydir. Dünyada fotoğrafla ilgili insanların sayısı ve hep iddia ederim Hristiyanlardan fazla. Öyle bir cemaat ki ! Bazen dalga geçerim kendimle sürekli fotoğrafın kuramını yazdığım için diyorum ki, ben kendimi fotoğrafın peygamberi ilan etsem nasıl olur? Yani kitabını yazınca oluyor bu işler” diye konuştu.

Ülkemizde ve dünyada fotoğrafın sanatsal tartışmalarına değinen Karadağ, “Dünyanın en kalabalık sosyal aktivitesine sahip, aynı zamanda yaratıcı bir işle uğraşan yüz milyonlarca insan var. Bu insanlar ülkemize de var. Ve bizim fotoğraf dünyası diğer kültürel aktivitelerden diğer sanat ortamından bir hayli bağımsız.  Biz fotoğrafımızın ilk elli yılını Fotoğraf belgesel mi? Deneysel mi diye? Geçirdik. O kadar sığ ve kapasitesiz bir görüştü ki, belgeselciler ile deneyselciler ikisi de işin ruhuna varmadan birbirleriyle kavga ediyordu. Neden belgesel yapmak ister insan? Ne belge konusudur ? Hangi imgeler bir belgeyi ifade eder ya da deney dediğimiz nedir. Onu kimse tartışmadı. İşin ruhunu tartışmadık. Oysa fotoğrafın kendisi bizzat iyi bir deney alanıdır. Keşfinden itibaren fotoğraf bir deney alanı olarak ortaya çıktı ve sürekli bir gelişim içindeydi. Bu gelişim de diğer sanatları etkileye etkileye bir çığ gibi yüksele yüksele geldi. Dolayısıyla fotoğraf hiçbir zaman muhafazakar eğilimlerin bir sanatı olmadı. Biz fotoğrafçılar da hiç bir zaman muhafazakar olmadık. Bu belgesel deneysel hikayesine bir nokta koymak gerekiyordu. Benim de bu çorbada biraz tuzum oldu. 1990’ların başında bizim fotoğraf abileri vardı. Böyle köşeleri kapmış aileler. Herkesi yönlendiren. Mesela, biz şu yarışmaya katılacağız. Sen şimdi kırmızı şemsiyeli fotoğraf çek.  Diğerine sen çiçekli bilmem ne çek gibi şablonlar veren yol gösteren ve aslında önünü kesen. Böyle şeyler vardı. Benim de yakın dostlarım. Kavgaları olurdu belgesel mi, deneysel mi? diye.  Deneyselcilerle belgeselciler şövalye savaşları gibi.  Öyle bir ortamda bir gün İstanbul'da bir yine belgesel deneysel üzerine bir söyleşi programı var. Biz de davet edildik. Ben fotoğrafın sanat tarafındayım dedim. Fotoğrafın belge tarafı, doküman tarafı, ticari tarafı hatta güvenlik tarafı başkalarını ilgilendir. Ben sanat eğitimden gelmiş biri olarak fotoğrafın sanat boyutları ile ilgilenmek istiyorum. Ve de Ankara'da bunun da kavgasını verdik. Hatta bu derneklerin dışlandığı bile oldu ilk zamanlarda. Böyle serüvenler yaşıyoruz.  Ama hayatımıza da renklendiriyor.  İstanbul'a gittim gene böyle abiler dizilmişler. O onu suçladı bu bunu suçladı. Belge ve deney üzerinden bir sürü kuru laflar döküldü. Ben de ne yapmıştım? Etkileşim süreci, içinde belgesel fotoğraf diye zannedilen sanat üsluplarını anlattım. Fotoğraf sanatı üslupları. Orada en son bir 10 dakika 15 dakika kalınca bana söz verdiler veya verme ihtiyacı doğdu.  Ben dedim uzun bir metnim vardı. İyi hazırlanmıştım. Ancak bu yüzden verilen zaman yetmeyecek. Ben size böyle atlamalı bazı şeyler bölümler okumak istiyorum dedim. Fotoğrafın sanat üsluplarını anlattım.  Yani, empresyonizmden başlamak üzere modern sanatlara, kadar fotoğraf kime, nerede, nasıl etki yapmış. Hangi sanat akımları fotoğraf yüzünden doğmuş. Veya hangi sanat akımları fotoğrafta da karşılığını bulmuşun bir serüvenini çini ortaya koymaya çalıştım. Ortalık karıştı. İnsanlar böyle bir tuhaf oldular. Söyleşiden sonra bu metni çoğaltalım dediler. Neticede bu metin çoğaltıldı. Ve ondan sonra da fotoğrafta deney mi belge mi kavramları giderek yerini fotoğrafta sanat ve sokak fotoğrafçılığı mı?  aldı. Yani Street. Fotoğraf 1839’da keşfedildiğinde ilk fotoğraf uygulayıcıları İskoç fotoğrafçılardı. Onlar manzaralar çektiler ve resme manzara fotoğrafla girdi. Ondan önce, manzara yok resimde. Ondan önce resim, Kilisenin derebeylerin hizmetine iş yapan bir alandı. İlk fotoğraf peyzajları yapılınca ortalık karıştı. Bu sefer ressamların önemli bir bölümü peyzaja döndüler. Fotoğraf natürmortların kaderini değiştirdi. Eskiden natürmortlar saksıda çiçekken, fotoğrafla beraber natürmorta tabancalar, tüfekler, av malzemeleri. Ölü kuşlar, ölü hayvanlar girmeye başladı. Yani natürmort rotasından şaşarak bir yerlere doğru taşınmaya başladı” diye konuştu.

KARADAĞ: FOTOĞRAF SANATIN DİNAMİKLERİNİ DE DEĞİŞTİRDİ

Karadağ fotoğrafın sanatın dinamiklerini değiştirdiğine dikkat çekerek, “Fotoğraf sanattan hiçbir zaman kopmadığı gibi sanatın dinamiklerini de değiştirdi. 1900’lerin başında empresyonistler fotoğraflar aracılığıyla yepyeni bir dil ortaya koydular. Çünkü fotoğrafçılar doğaya açılıyorlar ve doğanın değişen anlarını resmediyorlardı. O zamanlar  ressamlar dini içerikler mitolojik kavramlar, antik dünyaya dönük semboller ve antik dünya felsefesinin sembol olayları ve simgeleriyle ilgileniyorlardı. Resmin konusuna empresyonistlerle birlikte günlük hayat devreye girmeye başladı. Yaşam girmeye başladı, renk girmeye başladı, ışık girmeye başladı. Yani empresyonistler öyle göbekten manifesto yaratıp dünya yüzüne çıkmadı. Fotoğraf gerçekliği öyle bir insanlık alemine girdi ki,  fotoğraf çekmek ikonik bir yaşam biçimi haline gelmeye başladı. Yani bir insanın portresinin olması demek o insanın ayrıcalıklı bir konuma taşınması demek. Çünkü resim derebeylerin, mesenlerin zenginlerin ve kilisenin hizmetinde. Fotoğraf sosyal hayatı zenginleştirdi. İnsanlar arası iletişimi artırmaya başladı. Fotoğraf tarihte farklı dönüşümlere yol açtı” dedi.

“FOTOĞRAFTA GERÇEĞİN BİR TEMSİLİYETİ VAR”

Karadağ, Fotoğrafın Mısır’a gidişini ve Napolyon’un Mısır’ı işgalinde Mısır’daki çivi yazılarının kopya edilmesini istemesi ve bu sayede de ilk kameranın Mısır’a girmesi, Mısır’da fotoğraflar çekilmesine değinerek, “Sanırım ilk 3 ayında kamerayı Mısır'a götürüyorlar. Mısır’a neden gidiyor. Çünkü Napolyon çok önce Mısır'ı işgal etmiş. Piramitleri görmüş, sfenksleri görmüş, uygarlığı görmüş. Mısırlılara bakmış ‘Bu baldırı çıplaklar bu uygarlığı yaratamaz’ demiş.  Toplayın hepsini götürün diyor. İnsanlar Piramidi, o devasa sütunları, tapınakları, sfenksleri nasıl götürsün. Yükte hafif ve pahada ağır ne varsa taşıyorlar. Ama Napolyon’un düşleri bitmiyor. Fotoğraf Mecliste bir seramoniyle dünyaya tanıtılınca. Milletvekili Aragon Napolyon'un düşlerinden bahsediyor. Napolyon çivi yazlarının kopya edilmesini istiyor. Çivi yazılarının kopyalanmasının 100 yıldan fazla süreceğini söylüyorlar. Bunun üzerine ilk kamera Mısır’a gidiyor. Mısır'da fotoğraflar çekiliyor” diye konuştu.

Fotoğrafta gerçeğin bir temsiliyeti var. Gerçeği olduğu gibi kopyalayıp alıyor ama o arasındaki inan farklarını kavrayamıyor. Böylece fotoğrafta bir yenileşme hareketi başlıyor. Böylece fotoğraf dünyaları dolaşarak hem uygarlığın donelerini, başka dünyalara taşıyor hem kendisi de bir uygarlık oluşumunun temellerini artıyor. Yani fotoğraf, doğurgan bir sanat olarak hem uluslararası bir dil olmaya başlıyor. Kültürler arası sınırlarını ortadan kaldırıyor. Birbirleriyle yakınlaştırır, hem de yeni bir dilin oluşması yani bugünkü çağdaş kültürün, modern sanatın veya çağdaş sanatın ortaya çıkmasına öncülük ediyor” dedi.

Fotoğrafın ilk sanat eseri olarak müzeye alınmasının İngiltere’de olduğuna değinen Karadağ, “Şimdi sanat dedim ya. İngiltere de. Fotoğraf 1839’daki keşiften sonra 1840’ta Kraliçe ilk fotoğrafları Kraliyet koleksiyonuna bir kolaj yapıyor. Meclisteki milletvekillerinin portrelerinden oluşmuş bir fotokolaj ilk sanat eseri olarak müzeye alınıyor. Ondan sonra fotoğraf, hem bağımsız bir sanat olarak yol alıyor, hem de diğer sanatları da etkileyerek yoluna devam ediyor” dedi.

Karadağ, 1900’lerin başında fotoğrafçıların hızı keşfetmeye başladığını filmdeki İSO değerlerini kavramaya başladığını ve  fotoğrafın hareketli imgeleri ele almasıyla resimde fütürizm akımının doğduğunun altını çizerek,   “Fütüristler hem modern çağı kutsuyor, hem dinamizme hareketi kutsuyor, öne çıkarıyor. Ve devrimci bir sanat olması gereken fütürizm, faşizan bir eğimle dünya sahnesine, sanat ortamına çıkmaya başlıyor “ ifadelerini kullandı.

Karadağ Paris’te ressamların resim çizimlerinde fotoğrafçıları kullandığının altını çizerek Batı’nın fotoğrafın sanat boyutlarını çok önceden kavradığını ve kurumsallaştırdığına dikkat çeken Karadağ, ülkemizde yaşanan kültürel yozlaşma nedeniyle kendi sanatçısına dış dünyada bir yer açmadığına vurgu yaptı.

“KÜLTÜREL ARKA PLANI OLMAYANLARIN SANATTA İŞİ YOK”

Karadağ, “Sanatta reçete verilmez. Şöyle yapın, böyle yapın denilmez. Sanatta siz bir yol alırsınız. Yolun bir yerinde bir bilene danışabilirsiniz. O bilen size bilgileri doğrultusunda samimiyetle bir şeyler sunabilir. Ve yola devam edersiniz. Ama yaratıcılık bireyseldir, tektir ve üzgündür. Yaratıcılığa dışarıdan bulaşmış bütün müdahaleler yaratıcılığı rotasından çıkarır. Onun için sanatsal süreç konuşmamın başında da dediğim gibi. Sanat entelektüel bir üründür. Yani arkasında herhangi bir beslenmiş damarları kaynakları olmayan bir sanat sanat olamaz. İnsan yol alamaz. Bir yerde bizim fotoğrafa avcılığı çok yakıştırırlar. Görüntü avcılığı içeriksiz bir şeydir. Bir karşılaşırsınız avcıyla. Avcı karşılaşır vurur sahip olur. Avcı emek sarf etmez. Avcı önüne çıkanı elde eder. Nitekim, kameramızın deklanşörünün Fransızca anlamı da tetiktir fotoğraf bir avcılık sanatı değildir. Avcılık yapanlar hobi gruplarıdır. Kendilerini fotoğraf yoluyla ispat etmek isteyenlerdir. Anılarını, değer yargılarını karşılaşmalarını, görüntülere taşmak isteyen insanlardır. Sözüm bunlara değil, sözüm fotoğrafı bir sanat materyali olarak kendi hayatına oturtmak isteyen insanlar içindir. Dolayısıyla bunlar için mutlak süreçle sanatsal disiplinler neyi gerektiriyorsa onu uygulamak zorunda. Sanat cehaleti kabul etmez. Bütün çağlarda sanatçılar ciddi kültür adamlarıdır. Kültürel arka planı olmayanların sanatta işi yok” dedi.

KARADAĞ: FOTOĞRAF HEM POLİTİKTİR HEM DE EVRENSEL BİR DİLDİR

Fotoğrafın hayatı anlattığını ve fotoğrafın politikadan soyutlanamayacağını ifade eden Karadağ, “Sanat reçete verilen bir alan değil. Sanat duyumsanır bir alandır. İçinizde soru işaretleri olacak. Şüpheler oluşacak. Heyecan duyacağınız bir şey olacak. Karşılaşmalar insanı sanatçı yapmaz. Ama karşılaşmaların verdiği ruh haleti ve o imge, o imgenin peşinden gittiğinizde sanatçı olursunuz. Elinizde makine sokakları arşınlayarak sanatçı olacağım diye düşünemezsiniz. Sokakları arşınlayarak sanat yapan üç beş kişi var. Çünkü onlar sokağa çıkmadan önce ilkeleri var. Bina bakma şekilleri var, ideolojik ve politika arka planları var. Sanatı biz fotoğrafı ideolojiden ve politikadan ayırt edemeyiz arkadaşlar. Politika neye taliptir? Hayati düzenlemeye talip değil mi? Hepimizin hayatını düzenlemek için milletvekilleri, bakanları, meclisler seçilmiyor mu? Ve fotoğraf da hayatla ilgili. O halde fotoğraf politiktir. Fotoğrafı kendi dünya görüşünden bağımsız tutamazsınız.  Biz fotoğrafçıların bir şansı var. Bütün sanatlar sanatçının hayal dünyasındaki imgelerle oluşur. O şekil alır. Taşta, heykelde boyada, duvarda, şurada burada. Biz fotoğrafçılar hayatla doğrudan temas halindeyiz.  Biz hem hayatın bir tanımını yapıyoruz hem hayatın bir aktarıcısıyız. Yani fotoğraflar, bizim çektiğimiz fotoğraflar hem hayatı anlatıyor hem biz hayata müdahale ediyoruz. Hayatın bir kesitini alıyoruz, onu kutsuyoruz, önemsiyoruz ve bilinçle bilgi dünyamıza taşıyoruz. Dolayısıyla fotoğraf hem politiktir hem de evrensel bir dildir” dedi.

Karadağ akademik alanda da fotoğraf sanatının boyutunun tartışılmadığına dikkat çekerek, “Batıdaki üniversitelerde fotoğrafçı gençleri, edebi metinleri yorumlamaya teşvik ederler. Edebi metinleri yorumlayın. Bunların görsel karşılıklarını bulunmaya o imgelerden yararlanın diye teşvik ederler. Ancak bizde üniversitelerde fotoğrafın sanat boyutu tartışmıyor. Sanat dersi yok. fotoğraf estetiği, felsefesi yok. Sanat konuşulmuyor” ifadelerini kullandı.

ÇERKES KARADAĞ KİMDİR?

Ülkemizde fotoğrafın ustalarından olan Çerkes Karadağ, 1953’te Kars’ın Kağızman ilçesine bağlı Dibekkaya (eski adıyla Havasor) köyünde doğdu. Babası çocuklarını okutmak için şehre göçmeye karar verince Ağrı’ya taşındı. İlk, orta ve lise öğrenimini Ağrı’da tamamladı. 1973’te Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’ne girdi.

1971 yılından bu güne değin grafiker, reklam yönetmeni, yayıncı, tanıtım fotoğrafçısı, film denetçisi olarak çalıştı. Kültür Bakanlığı’nda belgesel film ekibinde görev aldı. Panel, sempozyum ve açık oturumlara katıldı, konferanslar verdi. Ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmalarına ve bienallere; Türkiye’de ve yurt dışında birçok karma, ortak ve çağrılı sergilere katıldı. Ulusal ve uluslararası fotoğraf ödülleri kazandı. Dergi ve gazetelerde fotoğraf sanatı konusunda makaleler ve denemeler yayınladı.

Sanat dergilerinde, gazetelerde, radyo ve TRT kanallarında sanatsal çalışmalarını konu alan birçok haber, röportaj ve belgeseller yayınlandı. Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, bazı Türkiye büyükelçilikleri, Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü resmi web sitelerinde çağdaş Türk fotoğrafının önemli isimleri arasında yeralmakta.

Ödülleri:

1969 Türkiye Liselerarası Öykü Yarışması,

1973 Tasvir Gazetesi öykü yarışması, 1977 DYO resim yarışması, 1977 HEY Dergisi Sanat takvimi,

1977 Ankara Sanat Sergileri/ resim,

1977 Ankara Sanat Sergileri/ fotoğraf,

1978 Ormancılar Cemiyeti,

1986 6. Devlet Fotoğraf Yarışması,

1986 Le Theatre dans L’ art Photographique 8 Triennale Internationale, Gümüş madalya – Yugoslavya,

1989 Birkenhead International Colour Salon, Honourable Mention, İNGİLTERE,

1986 Kültür Bakanlığı Devlet Senaryo Yarışması, “Bir Yalnız Anıt”, Mansiyon,

1987 Uluslararası Nasreddin Hoca Fotoğraf Yarışması,

1989 İFSAK Uluslararası Fotoğraf Yarışması İFOD Ödülü

1990 FIAP/ Fotoğraf Sanatı Uluslararası Federasyonu, AFIAP “Artist of FIAP” unvanı

2000 Çek Cumhuriyeti Devlet Şeref Madalyası

2004 yılı İFSAK yılın fotoğrafçısı

Fotoğraf Albümleri:

Tanıdığım Yüzler / Faces I Know, Baleylım, Büyülü Prag / Magıc Prague, Ten Öykülerı / Skın Storıes, Sözde Fotograf, Görme Kültürü I., Görme Kültürü Iı. Görme Kültürü III. Fotografcıyla Dıyaloglar, Ötekı Yüz, Ankara Resım-Heykel Müzesı Albümü, İlk Dönem Ressamları, Bir Yalnız Anıt/ İshak Paşa Sarayı ve Külliyesi – Kültür Bakanlığı Ödülü,1986

Kitapları:

Sözde Fotoğraf  (2000, 2018), Öteki Yüz (2003), Fotoğrafçıyla Diyaloglar (2003), Görme Kültürü 1 (2004), Görme Kültürü 2 (2004), Görme Kültürü 3 (2004), Fotoğraf Nedir? (2016), Fotoğrafın Temel Yapısı (2016), Görüntüler Evreni (2016), Fotoğraf Altyazıları (2016), Kamera Bakışı (2016), Fotoğrafın Yüzyılı (2016), Fotoğrafçıyla Diyaloglar (2016), Fotoğrafta Anlam ve Anlamlandırma (2016), Fotoğrafta Anlam ve Anlamlandırma (2016), Fotoğrafın Derin Anlamı (2016), Görüntü Büyücüsü (2016), Fotoğrafta Sanatsal Kompozisyon (2016).