İYİ Parti fırsatı nasıl tepti?..

İYİ Parti 25 Ekim 2017’de kurulduğunda bu köşede “İyi Parti'nin, esas olarak merkez sağa yerleşerek AKP'nin devraldığı DYP ve ANAP oylarına talip olduğu anlaşılıyor” demiş...

Ve şöyle devam etmiştik:

"Bu açıdan bakıldığında Akşener'in çok şanslı olmadığı söylenebilir...

Susurluk olayından sonra Çiller kabinesinde İçişleri Bakanlığı...

Daha sonra AKP ile bir flört dönemi...

Ardından ülkücü geçmişe dönüş ve MHP milletvekilliği...

Son olarak AKP'nin egemenliğine son vereceği iddia edilen 'tüm halkı kucaklayan bir parti'!..

Bu serüvenden topluma umut aşılayabilecek bir miras çıkmaz."

***

Nitekim öyle oldu...

Akşener liderliğindeki parti son seçim yenilgisinin ardından merkez sağa yerleşme iddiasından vazgeçerek yüzünü bir kez daha “ülkücü” geçmişine çevirdi...

Böyle olunca da merkez sağ eğilimli parti örgütleri, milletvekilleri ve kadrolar birbiri ardına partiyi terk etmeye başladı.

***

Akşener, önümüzdeki belediye seçimlerinde ittifak politikasını reddederek “üçüncü bir yol” arayışına çıktığını söylüyor...

Oysa partisinin yaşadığı en hızlı yükseliş CHP ile ittifak yaptığı dönemde gerçekleşmişti...

İttifakı reddettiği dönemde yapılan kamuoyu yoklamaları ise partinin oylarının baraj altına düştüğünü gösteriyor.

***

Akşener’in ittifak politikası da bir garipti...

Bunu söylerken “Altılı İttifak” dönemini kastetmiyoruz; çünkü Altılı İttifak Kılıçdaroğlu’nun Akşener’e kendi adaylığını dayatmak için geliştirdiği bir formüldü...

Gariplik, Akşener’in CHP ile ittifak anlayışından kaynaklanmaktaydı.

***

Akşener, İttifak politikasını reddetmesinin sebeplerini açıkladığı 26 Ağustos 2023 tarihli konuşmasında “Sayın Erdoğan karşısında açık farkla seçimi kazanacak iki aday çıkardık” diyor ve ilave ediyordu: “Hatta bunun için, samimiyetimden şüphe duyulmasın diye, kendi adaylığımdan feragat ettim”...

Bu sözler de gösteriyor ki, bir ittifakta küçük partinin ana muhalefet partisi olan büyük parti içinden kendisine yakın iki aday belirleyip “kazanacak aday bunlardır” diye ittifak yaptığı partinin liderine dayatması Akşener’e normal geliyordu...

Tabii bu olay Kılıçdaroğlu’na normal gelmedi; o da kontenjandan bol kese milletvekili dağıttığı dört küçük partiyi yanına alarak kendi adaylığını Akşener’e dayatmayı seçti. Bunun sonucunda iki lider de itibar ve seçim kaybetti.

***

Ayrıca Akşener’in başbakanlığa talip olmasının bir “feragat” olmadığı herkes tarafından bilinmekteydi; çünkü seçim kazanılsa ve en önemli seçim vaadi olan parlamenter sisteme geçiş gerçekleşseydi; Türkiye’nin gerçek yöneticisi başbakan, yani Akşener olacaktı...

Seçim kaybedilince bu umut çöktü; çökünce de Akşener seçim öncesinde yere göğe sığdıramadığı iki belediye başkanını genel başkanlarına karşı çıkmadıkları için “korkak” ilan ederek belediye seçimlerinde onlara karşı aday çıkaracağını ilan etti...

Akşener’in çıkaracağı adayların seçim kazanma şansının sıfır olduğu ve bu tercihin muhtemelen iki belediye başkanının da kaybetmesine yol açacağı gerçeği çok açık görülürken alınan bu karar kendi partisi içinde isyana yol açınca bunu da partisine karşı kurulan bir komplo olarak niteledi.

***

Eğer bu zikzaklar olmasa, ittifak yapılan partinin iç işlerine bu kadar karışılmasa ve CHP’nin geçirdiği iç değişimin ardından partinin başına geçen yeni liderin ittifak konusundaki olumlu yaklaşımı dikkate alınsaydı hem CHP hem de İYİ Parti AKP karşısında belediye seçimlerinde son yenilgiyi unutturacak bir başarı elde edebilirlerdi. AKP’nin ekonomideki kötü gidişin de etkisiyle puan kaybettiği koşullarda bu büyük bir ihtimaldi...

Mevcut durumda ise özellikle İstanbul ve Ankara’da belediye başkanlıklarının AKP tarafından kazanılması durumunda suçlanacak tek lider Akşener olacak, bu da partideki kan kaybını hızlandıracaktır...

Böyle olunca da Akşener’in vaat ettiği “üçüncü yol” açılmadan kapanacaktır!