İdlib''de görünen tablo...

Son günlerde en 'sıcak' konu İdlib...
İdlib'in bizim açımızdan önemi yalnızca Suriye politikası ve göçmen sorunu ile sınırlı değil...
Türkiye'nin ABD ve Rusya ile ilişkilerini bu küçük kentin geleceği belirleyecek.
***
Geçtiğimiz günlerde, 'Yeni yönelişler ve NATO' başlığı altında bu konuyu sekiz bölüm halinde ele aldık...
Bu yazılarda güncel gelişmeleri tarihsel bir çerçeve içinde görmeye çalıştık...
O yazıların sonuncusu Türkiye'nin ABD ve NATO ile ilişkileri üzerinde duruyor ve şu sözlerle bitiyordu: 'Sonuçta... iki ülke arasındaki ilişkilerin en azından ABD açısından 'iki müttefik arasındaki ilişkiler' olmadığı artık 'tescil' edilmiştir!'
***
Bu yazımızın gazeteye gönderilmesinin ardından medyaya iki önemli haber yansıdı...
Birinci haber, Amerikalı bir generalin Türkiye'de aranan teröristler listesinin başında yer alan ve başına 4 milyon TL ödül konulan bir PKK'li ile görüşmesiyle ilgiliydi...
Haberde şu satırlar yer alıyordu: 'Dünya, Suriye'nin İdlib kentine yönelik Rusya ve Suriye'nin yaptığı operasyonu konuşurken, Suriye'nin kuzeyindeki Ayn İsa Kasabası yakınlarında ABD'li General Paul Funk ile PKK/YPG terör örgütünün Suriye'deki en üst düzey yöneticisi 'Mazlum Kobane' kod adlı Ferhat Abdi Şahin arasında bir görüşme gerçekleşti. Görüşmeye dair fotoğraf, IŞİD ile mücadele koalisyonunun resmi twitter hesabından paylaşıldı.'
***
İkinci Haberin konusu, Benin'i ziyaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın FETÖ terör örgütü ile ABD'nin ilişkisi üzerine sözleriydi...
Aynen aktaralım:
'Sene 1999, sene 2018. Amerika, kendisine (FETÖ elebaşı) 400 dönüm arazi tahsis etti ve bu arazide kendisi orada bütün dünyadaki örgütlerini oradan idare ediyor. Yıllık charter okullardan Amerika'nın bu örgüte ödediği para 800-850 milyon dolar. Bunun özellikle bilinmesinde fayda mülahaza ediyorum. Bu örgütün arkasında nelerin olduğunu, kimlerin bulunduğunun bilinmesi bakımından bunu çok çok önemsiyorum.'
***
Burada filmi biraz geriye saralım ve yaklaşık iki yıl önce tüm dünya medyasında yer alan bir başka haberi hatırlatalım...
O haberin konusu Trump'ın seçim kampanyası döneminde yaptığı bir açıklamaydı...
Trump, o açıklamada, ' DEAŞ'ı (IŞİD) Obama kurdu. Ve şunu da söylemeliyim, yardımcılığını da ezik Hillary Clinton yaptı' ifadesini kullanmıştı.
***
Yazımızda, 'İki ülke arasındaki ilişkilerin en azından ABD açısından 'iki müttefik arasındaki ilişkiler' olmadığı artık 'tescil' edilmiştir!' derken kastettiğimiz şey, bu haberlere konu olan davranışlardı...
ABD, yıllar boyu bilinçli bir şekilde Türkiye'nin başına FETÖ, IŞİD ve PKK gibi örgütler aracılığıyla 'terör' belasını sarmış bulunuyor...
Bu yetmezmiş gibi şimdi de İdlib'te sıkışmış olan DEAŞ (IŞİD) ve El Nusra (El Kaide) mensubu müttefiklerini savunmak ve PKK/PYD'nin elinde bulunan bölgeleri korumak için Türkiye'yi öne sürmeye uğraşıyor.
***
Bu yazı yayınlandığında Tahran'da Astana sürecini hazırlayan Türkiye, Rusya ve İran'ın devlet başkanları bir araya gelerek Suriye'deki son gelişmeleri ve İdlib konusunu ele almış olacaklar...
Bu toplantının önemi, son gelişmeler konusunda yaşanan görüş ayrılıklarının ele alınacak olmasından kaynaklanıyor...
Rusya ve İran'ın tutumları çelişkili olsa da oldukça açık ve istikrarlı... Türkiye ise iki arada bir derede, yani ABD ile Rusya arasında kalmış durumda.
***
Askerlikte bir söz vardır: 'Yığınakta yapılan hata, savaş meydanında düzeltilemez'...
Türkiye'nin içine düştüğü sıkıntı, Suriye politikasını belirlerken, yani 'yığınakta' yaptığı hatadan kaynaklanmış gibi görünüyor...
Ama gerçekçi olalım: O 'yığınak hatası', çok daha önceden yapılmış bulunuyordu.
***
Bilindiği gibi, Türkiye, 1950'li yıllarda NATO'ya girebilmek için Rusya'ya karşı izlediği denge politikasını terk etmiş ve Kore'ye asker göndermişti... ABD Başkanı Donald Trump'ın göreve başladıktan hemen sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede Türk askerinin Kore savaşı sırasında gösterdiği cesareti övmesi sebepsiz değildi...
ABD şimdi bir kez daha Türkiye'nin Rusya ve İran ile kurduğu iyi ilişkileri bozmak ve onu kendi hesabına savaştırmak istiyor... Övgülerin bu konuda yetersiz kalacağını bildiği için de ambargo ve yaptırım gibi tehdit unsurlarına başvuruyor...
Görünen tablo budur!