“Hile” üzerine...

Kimi zaman içinde yaşadığımız koşullar nedeniyle bunalıyor, kitaplara dalarak bir soluk almak ihtiyacı duyuyoruz...

Ben de geçtiğimiz günlerde böyle yaptım ve uzun süredir elimin altında olan ama okuma fırsatı bulamadığım bir kitabın içine daldım...

“Hileler Kitabı” adını taşıyan kitabın alt başlığı ise “Arap Kültüründe Siyasi Stratejiler”.

***

Arapçadan yaptığı çevirilerle ünlenmiş Rene R. Kwaham tarafından Paris Ulusal Kütüphanesinde bulunan Arapça el yazmalarından derlenmiş olan kitap, 1989 yılında Fransa’da, 2011 yılında Türkiye’de yayınlanmış...

Kitabın gerçek yazarı bilinmiyor. Derleyen, 1976 yılında metin ve yazarı hakkında şunları yazıyor:

“Bu el yazması çözülmesi zor bir yazın biçimine sahipti; bir çok sayfanın ve paragrafın yeri değiştirilmişti. Bu zamana kadar basılamayıp yazarının da tespit edilememiş olması bizden önceki Doğu bilimcilerin bu konuyu çalışmamış, araştırmamış olmalarından ileri gelmiyor. Şanssızlık o ki, halihazırda erişilebilir olan tek el yazması da eksik bir nüshadır; yirmi bölümden ilk onunu, yani büyük olasılıkla eserin yalnızca yarısını içermektedir. Yazarın yaşadığı döneme gelince , kaynakçada ismini verdiği yazarların en yakın tarihte yaşamış olanının bile 1283 yılında; yazarın en son bahsettiği halifenin ise 1225 yılında öldüğü düşünüldüğünde kendisinin 13. yüzyıl sonu veya bir sonraki yüzyılın başında yaşadığı ileri sürülebilir.”

***

“Hileler” üzerine yazılmış bir kitabın alt başlığının “Arap Kültüründe Siyasi Stratejiler” olması ilk başta insana şaşırtıcı geliyor. Oysa bunda şaşırtıcı olan bir şey yok; çünkü özellikle savaş stratejileri büyük ölçüde savaş hileleri içeriyor...

Kitabı derleyen de, Arap siyaset evreniyle tanışanların “hile” sözcüğünü doğru bir biçimde tanımlamalarının önemine dikkat çekiyor ve şunları söylüyor:

“Yapılacak ilk iş ‘hile’ sözcüğünün doğru bir biçimde tanımlanmasıdır. (...) Hile, Araplar açısından, sinsice yöntemlere baş vurarak rakibini aldatmaya yönelik bir yol olarak görülmez. ‘Hile’ (hila) sözcüğü, kökeni itibariyle fizik yasalarına hakim, kurnaz bir mucit, bilim adamı veya zanaatkâr tarafından, insan gücünden tasarruf etmek için kullanılan makine anlamına gelir. Yazarımız, söz konusu kavramın Kuran’da yer aldığını bize özellikle anımsatmaya özen göstermektedir: “Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Âli İmran Suresi, 54. ayet)

***

Kitabı derleyen Rene R. Kwaham, “Bu alanda Allah’ın karşısında Şeytan gibi ciddi bir rakip olduğu gibi, melekler de olağan rakipleri iblisler ve cinler karşısında üzerlerine düşeni yapmak durumundadırlar” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Bu eserin ilk bölümünün dini kaynaklı anekdotlara ayrılmış olması okuru şaşırtmasın. Bunun sebebi, Arap insanının dün olduğu gibi bugün de, siyasette ya da başka bir alanda olsun peygamberlere ve elçileri aracılığıyla Allah’a dek uzanan bir geleneğe başvurmaksızın tek bir adım atmamasıdır...

“Ancak en büyük sürprizleri karşımıza, yine siyasi geleneklerin incelenmesi çıkaracaktır. Devlet başkanları, eyalet valileri, birbirlerine zalim bir mizah anlayışıyla kötü şakalar yaparlar. Örneğin Suriye hükümdarı Muaviye, düşmanı olan Mısır yöneticisini kendi yandaşlarından birine krallara yaraşır bir armağan vermeye zorlar. Tıpkı bugün muhalefette olan bir siyasetçinin, kendi partisinin tüm üyelerinin rakip partinin başkanı tarafından ödüllendirilmesini sağlaması gibi...”

***

El yazması eserin bilinmeyen yazarı, tüm canlılar aleminde “hile” yeteneğinin sadece insana özgü olduğunu, hayvanlar hile gibi görünen bir çok yönteme başvursa da bu davranışların yalnızca Allah’ın bu hayvanlara karşı gösterdiği iyi niyetin bir ifadesi olarak kabul edilmesi gerektiğini, insani hilenin ise akıl tarafından kullanılan bir yöntem veya araç olduğunu savunuyor...

O yüzden insanın hileye giden yolları bilmek ve bunları kullanmak zorunda olduğunu söylüyor...

El yazması metinde Abdülmelik bin Salih (Peygamberin kuzeninin torunu), savaşa gönderdiği bir adama şu öğüdü veriyor:

“Düşmanın sana karşı hile yaparsa, hilelerinde ondan daha kurnaz ol.”...

Başka bir rivayette şu sözler yer alıyor:

“Cesaretinden fazla kurnazlığına güven; ve mücadele sırasında kahramanca davranmaktan çok ihtiyatlı olmaya önem ver; çünkü savaş düşmanı yanıltmak için yapılan bir dizi eylemden ibarettir. Aldatmaca, savaşta kahramanlıktan çok daha iyi sonuçlar verir.”

***

Yine metinde aktarılan bir rivayete göre Muaviye, Halife Osman’ın ölüm haberini aldığında Mervan’a şu mektubu yazıyor:

“Mektubumu okuduğun anda kurnazca avını elinden kaçırmış gibi yaptığı halde onu dolambaçlı yollardan takip eden çita gibi olacaksın. Zafere ulaşmak için hileden başka yola başvurmayan tilkiye benzeyeceksin.(...) Düşmanına, yaptığı gürültü patırtıyla çevresine rahatsızlık veren birine güvendiğin kadar güven. Tıpkı bir buğday tanesi bulabilmek için her yeri eşeleyen tavuk gibi onlarla ilgili bütün bilgileri araştır.”...

Hz. Osman ve Muaviye’nin Emevi ailesine mensup olduklarını, Halife Osman’ın yeğeni ve sağ kolu olan Mervan’ın ise II. Muaviye’den sonra halife unvanını ele geçirdiğini burada hatırlatalım.

***

İşte böyle...

İnsan kimi zaman içinde yaşadığı ortamdan bunalıp kitaplara sığınsa da bazen bir kitap bizi alıp yine içinde yaşadığımız ortama sürüklüyor...

Ve siyasetin kurallarının dünden bugüne pek fazla değişmediğini gösteriyor.