Son günlerde hayvanlara yönelik artan şiddet olaylarına karşın Türk Veteriner Hekimleri Birliği açıklama yaptı açıklamada şu ifadelere yer verildi.
2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile bu tarihe kadar sokaklarda itlaf edilen ve hedef gösterilen sahipsiz hayvanlar 2004 yılından itibaren yasa ile korunmaya başlanmıştır. Hayvanların varlıklarının, yaşamlarının ve haklarının etkili bir şekilde korunması, hayvanlara yönelik haksız eylemlere karşı caydırıcılığın sağlanması amacıyla 2021 yılında yasanın revizyonu ile birlikte de hayvanlar mal statüsünden çıkartılmış, Türk Ceza Kanunu kapsamına alınmıştır. Geldiğimiz noktada Kanunun yürürlüğe girdiği 2004 yılından beri yetki ve görevlerin farklı birimlerde olması kavram karmaşasını da beraberinde getirmiş ve kanunun uygulanması konusunda eksiklikler ve denetimsizlik bugünlere zemin hazırlamış, merkezi yönetim, belediyelerin ve İl Özel İdarelerinin görevlerini yapmamasının faturası sahipsiz hayvanlara kesilmiştir.
5199 sayılıHayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, taşıdığı bilimsellikten uzak, muğlak ve yaşam hakkını korumayan ifadeleri ile hem hukukun evrensel ilke ve esasları hem de evrensel hekimlik değerleri ve veteriner hekimliği etik ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Ne yazık ki bu olumsuzlukları dile getiren meslek örgütleri, STK’ların görüşleri ve bilimsel veriler dikkate alınmadan kanun 30.07.2024 tarihinde kabul edildi.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un kabul edilmesi ile birlikte sahipsiz hayvanlara karşı şiddet dili daha da körüklenerek, sokaklarda hayvanlara karşı uygulanan şiddetin dozu arttı. 20 yıldır uygulanmayan bir kanun toplumun hukuka güvenini sarsarken, hukuka, akla ve vicdana aykırı değişikliğin kabulü ile birlikte bazı kesimlerin “Kanunun son hali, özellikle sahipsiz hayvanları öldürmeye, işkenceye, her türlü istismara izin veriyormuş” algısına kapılmasına sebep olmuş, bazı kesimlerin de algıyı bilinçli olarak bu tarafa yönlendirmesi ile sahipsiz hayvanlara karşı şiddeti harekete geçirmiştir. Maalesef bu durum artarak devam etmekte ve toplum vicdanını derinden yaralamaktadır.
Hayvanları Koruma Kanunu’nun değişen maddeleri “Hayvanlara karşı işlenen suçlar ve haksız eylemler için cezaları değiştirmemiştir.” 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu Adli Cezalar başlığı altında 28/A maddesinde sahipli veya sahipsiz hayvanlara karşı işlenen suçlara karşı belirtilmiş cezalar geçerliliğini korumaktadır. Buna göre sahipsiz bir hayvanı kasten öldürmek, işkence etmek, acımasız ve zalimce muamelede bulunmak, hayvan dövüştürmek ve bir hayvana cinsel saldırıda bulunmak hapis cezası ile cezalandırılan fiillerdir. Bu suçların birden fazla hayvana karşı aynı anda işlendiğinde verilecek cezanın yarı oranında artırılması hükmü 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda korunmuştur. Ayrıca bu fiillere azmettirenler de Türk Ceza Kanun’un 38. Maddesi uyarınca cezai yönden sorumlu olacaktır.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda sahipsiz hayvanların popülasyon kontrolü için öldürülme ve itlaf edilmesi hükmü ve yetkisi yoktur. Kanun değişikliği ile atıf yapılan, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 9/3 maddesi hayvanlara ötanazi yapmayı yasaklamış ve ötanazi yapılabilecek durumları da kısıtlamıştır. Ötanazi gerektiren durumların da somut olarak ortaya konması gerekmektedir. Kanunda geçen ötanazi, sahipsiz hayvan popülasyon kontrolü, öldürme veya öldürme yetkisini tanımlamak için değil, tıbbi gereklilik getiren sınırlı durumlar içindir.
5199 sayılı kanunun 13/2 Maddesinde “Yerel yönetimler sahipsiz köpeklere ilişkin yürüttüğü iş ve işlemlerde Bakanlar Kurulu’nun 28/8/2003 tarihli ve 2003/6168 sayılı Kararı ile onaylanan Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi kapsamında gerekli idari tedbirleri almaya yetkilidir.” hükmü yer almaktadır. Sahipsiz hayvanların, “Ev hayvanı” olarak tanımlandığı (Madde 1/5) Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi kapsamında popülasyon kontrolü için kısırlaştırma öne çıkartılırken sahipsiz hayvanların öldürülmesi bir tedbir olarak sunulmamıştır. Sözleşmeye göre taraflar “İnsanın yaşayan tüm canlılara ahlaki bir yükümlülüğünün olduğunu tanıyarak” uygun idari ve yasal tedbirleri almakla, barındırma veya öldürme gerektiren bir durumda ise Sözleşmenin şartlarını yerine getirmekle yükümlüdür. Bu idari ve yasal tedbirler için ülkemizdeki kanunlara baktığımızda 5199 sayılı kanunda sahipsiz hayvanların popülasyon kontrolü için öldürülmesi hükmü yer almadığı gibi bu durum 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 9/3 maddesi ile hükme bağlanan sınırlı tıbbi gerekçelerde de yoktur. 5199 ve 5996 sayılı kanunlara göre sahipsiz hayvanlar popülasyon kontrolü için öldürülemez ve itlaf edilemezler.
Anayasa Mahkemesinin de vurguladığı üzere “Anayasa’nın 56. maddesinde herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu belirtilmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını koruma ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu ifade edilmiştir. Hayvanlar varlıkları itibarıyla sağlıklı ve dengeli bir çevrenin unsurlarındandır.” Hayvanların korunmasına yönelik yasal düzenlemelerin Anayasal dayanağı olduğu da açıktır. Sahipsiz hayvanlara karşı uygulanan her türlü şiddetin kanuna rağmen cezasız kalması hayvanlara karşı şiddeti tırmandırmakta, şiddet uygulamaya cesaret vermekte aynı zamanda toplum, özellikle de çocuklar üzerinde psikolojik açıdan derin izler ve travmalar yaratmaktadır.
Kanun değişikliğinin kabulü ile giderek artan hayvana şiddet sarmalı, Anayasa’nın 56. Maddesi ile teminat altına alınan “Herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının” korunmasına da zarar verir hale gelmiştir. Hayvanların korunmadığı bir çevrenin sağlıklı ve dengeli olarak nitelendirilmesi mümkün olamayacağı gibi hayvanların katledilmesine izin verilen bir ortamda ne insanların ne de hayvanların yaşam hakkının, sağlık, huzur ve refahının korunamayacağı, sağlıklı bir toplumun var olamayacağı açıktır. Devlet hem insanları hem de en insancıl ve bilimsel yollar ile hayvanları korumak ve bilhassa sahipsiz hayvanlara karşı işlenen suçlarda gereken önlemleri almak ve hayvanlara karşı suç işleyenleri etkili bir şekilde cezalandırarak kamuoyunun “Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşam hakkını” korumak, hukuka güvenini temin etmek ve adaleti sağlamak ile görevlidir.
Sahipsiz hayvanların sahibi “Devlettir”, devlet insanı ve çevreyi koruduğu gibi çevrenin unsurlarından olan sahipsiz hayvanlar başta olmak üzere tüm hayvanları korumak ile de mükelleftir. Kamu gücünü kullanarak hayvanlara kötü davranmak hukuka aykırıdır ve aynı zamanda devlet kamu gücü ile hayvanlara kötü davrananları engellemek ile de görevlidir.
Bunun için; hayvanlara karşı işlenen suçların etkili ve caydırıcı şekilde cezalandırılması, hayvanlara karşı şiddetin engellenmesi, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişikliklerin “Hiç kimseye hayvanlara eziyet etme, işkence etme ve öldürme yetkisi vermediğinin”, bunları yapanlar için hapis cezasının olduğu topluma anlatılmalıdır. Bununla birlikte 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklik ile birlikte sahipsiz hayvan popülasyonu için bilimden uzak, muğlak ifadeler içeren hayvan sağlığı ve refahı ile bağdaşmayan bu kanun daha fazla toplumsal barışı, sağlığı ve huzuru bozmadan derhal geri çekilmelidir. 2004 yılında yürürlüğe giren ve uygulanmayan Hayvanları Koruma Kanunu’nun uygulanması için gereken adımlar atılmalı, toplumun güvenliği, hayvanların sağlığı ve refahını gözeterek yakalama, kısırlaştırma, aşılama, yerinde yaşatma ile birlikte üretimin, kaçakçılığın ve satışın engellenmesi için hiç beklenmeden çalışmalara başlanmalıdır.