Giderlerse gitsinler!

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) verilerine göre bu yılın ilk 9 ayında 2 bin 285 doktor, Türkiye’den gitmek üzere belge almış. Bunun bir rekor olduğu ifade ediliyor.
Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan, yurtdışına giden doktorlar için “giderlerse gitsinler, biz de yeni yetişen hekimlerle, asistanlarla götürürüz” demişti.
Demek ki doktorlar reislerinin sözünü dinliyorlar (!) ve gidiyorlar.
Reis böyle diyor ama Sağlık Bakanlığı da artan doktor ihtiyacını karşılamak için 65-72 yaş aralığındaki emekli doktorları göreve çağırıyor. Yani, yetişen hekim sayısı az olduğu gibi sırf asistanlarla sağlık problemlerinin aşılamayacağı bir nevi kabul edilmiş oluyor.
Çağrıyı alan hekimlerin pek de istekli davranmadıkları atamalardan anlaşıldı. Çünkü ilk dönem atamasında 102 kadroya sadece 11 atama yapıldı, ikinci atamada ise 118 kişilik kadroya 36 hekim yerleşti.
Devasa bir sorunla karşı karşıyayız. Apartmandan bozma binalara tıp fakültesi tabelası asmakla doktor yetiştirmiş olmuyorsunuz. Doktor dediğiniz şey karpuz değil ki iki sulama ile yetişsin. Uzun yıllar, sabır, birikim, deneyim, hem fiziki hem de bilgi yönünden ciddi bir altyapı, akademik kadro vs istiyor. Kadavra görmeden, laboratuar nedir bilmeden mezun olan bir doktor kimi ne kadar tedavi edebilir ki…
Sağlıkta yaşanılan ağır tablonun nedeni imam yetiştirmeyi daha öncelikli iş görmek olabilir ama en temel insan hakkının piyasalaştırılması, sağlığın ticarileştirilmesi daha çok etken. Özellikle 1980 darbesinden sonra kamucu anlayışlar reddedildi ve özel girişimcilere giderek daha fazla alan açıldı.
Tıpkı eğitimde olduğu gibi apartmandan bozma yerler hastane haline getirildi ve devletin temel fonksiyonu buralara hasta transferi yapmak oldu. Çünkü, hasta, hasta değildi sadece bir müşteri kabul ediliyordu ve benimsenen özelleştirmeci politikalar, özel hastaneleri güçlendirmeyi amaçlıyordu.
Hal böyle olunca dünyanın en eski ve en kutsal mesleği ticarileşti. Doktorlar da kısa sürede yüksek kazanç getirisine sahip olan bölümleri tercih etmeye başladılar.
Geçenlerde Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) 2’nci dönem sonuçları açıklandı. Sonuçlar, tam da bu ticarileşmeyi açığa çıkarması bakımından düşündürücü. Çünkü çocuk cerrahisi kadrolarının yaklaşık yüzde 62’si, pediatri kadrolarının yüzde 60’ı, beyin cerrahisi kadrolarının yüzde 41’i, acil tıp kadrolarının yüzde 34’ü, dahiliye kadrolarının yüzde 33’ü tercih edilmedi. Çocuk cerrahisi bölümündeki 140 kontenjanın sadece 51’i dolarken; bin 265 pediatri kadrosunun ise 504’ü doldu.
Bu tablo bize devlet hastanelerinde çocuk cerrahisinin, beyin ameliyatlarının yapılmasının daha çok zorlaştığını ifade ediyor.
Sistem tedavi almak isteyene özel hastanelerin yolunu gösteriyor. Yani parası olan yaşayacak olmayan sürünerek ölecek.
Çok vahşi bu!
Devlet niye var ki?