Etki ajanlığı (III)

Önceki iki yazımızda “etki ajanlığı” kavramının nasıl “elastiki” bir kavram olduğu üzerinde durmuş, özellikle baskıcı iktidarların bu kavramın arkasına sığınarak iç ve dış politikalarına yöneltilecek eleştirileri “casusluk” olarak gösterilebileceğine ilişkin örnekler sunmuştuk...
Bu uyarı, günümüzde özellikle dijital teknolojinin imkanları kullanılarak yürütülen çeşitli manipülasyon, karalama ya da ajanlık faaliyetlerini görmezden gelmek gerektiği anlamına gelmez...
Bu faaliyetlerin bir bölümü “demokrasinin geliştirilmesi” adına bazı güdümlü “sivil toplum örgütleri” ve cemaatler tarafından yürütülmektedir. Bu tür örgütler emperyalist amaçlar güden devletler tarafından sağlanan çeşitli fonlarla yaygın bir biçimde desteklenmektedir. Yugoslavya’nın parçalanmasından Ukrayna’da yasal iktidarın Sorosçu “sivil toplum örgütleri”nin provokasyonlarıyla yıkılmasına ve Gürcistan’daki yıkıcı faaliyetlerin desteklenmesinden ülkemizde FETÖ aracılığıyla yürütülen “Ergenekon” davalarına kadar yaşanan bir çok olay bu gerçeği ortaya koymaktadır.
***
Anayasamızda “Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyruğu olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli olarak kapatılır” hükmü yer almaktadır...
Yani, partiler söz konusu olduğunda yurt dışından maddi destek almak ağır bir şekilde cezalandırılmaktadır...
Ancak “sivil toplum örgütü” veya cemaat adı altında faaliyet gösteren ve  doğrudan yabancı devletler tarafından fonlanan çeşitli dernek, vakıf vb. kuruluşlar söz konusu olduğunda herhangi bir yaptırım uygulanmamaktadır.
***
Bu karmaşayı çözebilmek için kişilerin görüş ve toplumsal önerilerini özgürce dile getirme veya belirli amaçlar ve kurallar doğrultusunda uluslararası işbirlikleri geliştirme girişimleri ile ajanlık faaliyetlerini birbirinden ayıracak ve bu ikincisini cezalandıracak bir yaklaşımın benimsenmesi zorunlu hale gelmiştir...  
Ancak bu yaklaşım “başka ülkelerin stratejik yararlarına hizmet” gibi muğlak kavramlarla değil kesin olarak belirlenmiş hukuksal kavramlar ve tanımlar kullanılarak hayata geçirilmelidir...
Geçtiğimiz günlerde Meclise bir “torba yasa” içerisinde sunulmak için hazırlanan ancak gelen yoğun eleştiriler sonucu geri çekilen yasa tasarısı bu standartlara uygun değildir.
***
Ankara Barosu tarafından bu konuda yapılan açıklamada “Düzenlemenin, basın özgürlüğü, haber verme ve alma hakkı ve ifade özgürlüğü gibi toplum için vazgeçilmez olan ve demokrasinin de temelini oluşturan anayasal hakları tehdit ettiği açıktır” sözleriyle bu durum eleştirilmiştir...
Açıklamada, teklifte yer alan “(Yabancı bir ülkenin) stratejik çıkarları doğrultusunda” ibaresinin “soyut ve özgürlüğü kısıtlamaya yönelik yorumlanmaya elverişli olduğu” kaydedilmiş, “cezai sorumluluk gerektiren bir eylem olmadan suç olamayacağı” ifade edilmiş...
Ve “bir kişinin faaliyeti soyut olarak birinin çıkarına uygun diye ona ceza vermenin bir hukuk devletinde kabul edilemez olduğu” vurgulanmıştır.
***
Yabancı devletler tarafından sağlanan bazı fonların uluslararası işbirliği çerçevesinde bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmalarında harcanması ya da devletler arası anlaşmalar uyarınca ortak yürütülen bazı projelerin finansmanı için kullanılması, sorunu daha da karmaşık bir hale getirmektedir...
Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Çağatay Güler’in hükümet tarafından hazırlanan yasa tasarısı ile ilgili açıklaması bu açıdan dikkat çekicidir... 
Bu düzenlemenin mevcut haliyle yasalaşmasının uluslararası bilimsel çalışmaları ve işbirliklerini olumsuz yönde etkileyebileceği uyarısını yapan Güler bu konuda şunları söylüyor:
“Uzun vadede bu tür önlemler, sürdürülebilir kalkınma ve gelişen bir toplum için gereken temelleri zayıflatarak ülkeyi geriletir. Bilim insanları ve araştırmacılar, ‘etki ajanı’ olarak etiketlenebilecekleri endişesiyle uluslararası kurumlar, üniversiteler veya kuruluşlarla işbirliği yapmaktan korkabilirler. 
Bu, bilgi alışverişinin azalmasına, yeniliğin ve ileri teknoloji araştırmalarının engellenmesine yol açar. Genç bilim insanları ve dış desteğe bağımlı kurumlar için fırsatları sınırlayabilir. Bu durum sonucunda araştırmacılar ve akademisyenler daha fazla özgürlük ve güvenliğe sahip oldukları ortamlara göç etmeyi seçebilirler.”
***
Dile getirilen bu eleştiriler etkili olmuş olacak ki, teklif Meclis’e sunulmadan içine konulduğu “torba”dan “şimdilik” kaydıyla çıkarılmış bulunmaktadır...
CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, bu gelişmeyi “mücadelemizle başardık” mesajıyla duyururken, AKP Grup Başkanvekili Abdullah Güler muhalefetle konuyu görüşmeye açık olduklarını açıklamış, muhalefetten öneri gelmemesi durumunda geri çekilen maddenin tekrar gündeme alınacağı uyarısında bulunmuştur...
Teklifin görüşüldüğü Adalet Komisyonu'nun üyesi olan CHP Milletvekili Turan Taşkın Özer, bu uyarıya “yasa teklifinin bütününe karşıyız, nedenlerini açıkladık, bir öneri sunmayacağız.” diye cevap vermiştir.
***
CHP Genel Başkanı Özgür Özel de grup konuşmasında bu konuya değinirken “etki ajanlığı yasasının mimarı Rusya Devlet Başkanıdır; otokratlar birbirinden öğreniyor” ifadesini kullanmıştır. Bu ifade, Özel’in her vesileyle yerli yersiz dile getirdiği Rusya (ve Çin) düşmanlığının yanı sıra bu konuda dersini iyi çalışmadığını da göstermektedir; çünkü bu tür yasalar ABD başta olmak üzere bir çok Batı Avrupa ülkesinde yıllardır uygulanmaktadır....
Yabancı fonlar ve talimatlar aracılığıyla yürütülen “ajanlık” faaliyetleri günümüzde giderek büyüyen bir tehlike halini almıştır. Ülkemizde yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi, FETÖ aracılığıyla yürütülen bu tür faaliyetlerin doğurduğu bir sonuçtur...
Ana muhalefet partisi CHP, bu tehlikeyi görmeli, geri çekilen tasarıya yöneltilen eleştirileri de dikkate alan kendi tasarısını hazırlamalıdır. Bu tasarıda “ajanlık” ile “fikir özgürlüğü” arasında net bir ayrım yapılmalıdır.