Trump yönetimi, 2015'te imzalanan nükleer anlaşmayla kaldırılan İran'a karşı tüm yaptırımları yeniden yürürlüğe koydu...

Yaptırımlardan Çin, Hindistan, Güney Kore, Türkiye, Tayvan, Japonya, Yunanistan muaf tutuldu...

Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, bu konuda yaptığı açıklamada şimdiden 20'den fazla ülkenin İran'la petrol ticaretini kestiğini ya da azalttığını, yaptırımların İran'ın uluslararası ekonomik faaliyetlerine büyük zarar vereceğini açıkladı.

***

İran'a karşı uygulamaya konulan yaptırımlar ekonomik olsa da amaç siyasi...

Bu girişim ABD'nin 'Ben istediğimi yaparım' tavrının bir kez daha sergilenmesi anlamına geliyor...

Dolayısıyla yapılan işe 'yaptırım' demek yerine 'ekonomik zorbalık' demek daha doğru!

***

Neden derseniz...

ABD'nin kararı tamamen tek taraflı bir biçimde ve BM dahil hiçbir uluslararası kurumun desteği olmaksızın alınmış bir karar...

Yaptırımların uygulanması da herhangi bir uluslararası kurumun denetimi olmaksızın tamamen ABD'nin küresel ekonomideki ağırlığını keyfi bir biçimde kullanmasından başka bir anlam taşımıyor.

***

Birleşmiş Milletler'in (BM) 'Tek Taraflı Zorlayıcı Önlemlerin İnsan Hakları Üzerindeki Olumsuz Etkisi'ni araştıran bir birimi var... Bu birimin özel raportörü İdris Jazairy, bu yılın ağustos ayı sonlarında bir açıklama yaparak ABD'nin İran'a karşı yaptırımlarını 'adaletsiz' ve 'zararlı' olarak niteledi...

ABD'nin, BM Güvenlik Konseyinde (BMGK) kendisinin de desteğiyle kabul edilen İran nükleer anlaşmasından tek taraflı olarak çekilmesini 'yasa dışı bir eylem ' olarak tanımlayan Jazairi bu konuda şunları söyledi:

'Uluslararası yaptırımların hukuksal dayanağı olmalı, orantılı olmalı ve sıradan vatandaşların insan haklarına zarar vermemeli. Ancak (ABD'nin İran'a yaptırım kararında) bu kriterlerin hiçbiri sağlanmış değil. Bu adaletsiz ve zararlı yaptırımlar, İran ekonomisini ve para birimini harap ederek milyonlarca insanı yoksulluğa sürüklüyor.'

***

Bu haksız ve hukuksuz uygulamayı dünyada yalnızca iki ülke açıkça destekliyor: Suudi Arabistan ve İsrail...

Bu ülkelerdeki siyasi rejimlerin de varlıklarını ABD desteğine borçlu oldukları biliniyor...

Kaldı ki bu rejimlerin ikisi de BM kararlarına uymamaları ve uluslararası hukuku hiçe saymalarıyla tanınan ülkeler.

***

ABD'nin aralarında Türkiye'nin de olduğu bazı ülkeleri yaptırımlara katılmaktan muaf tutması da objektif hiçbir kıstasa dayanmıyor...

Örneğin Türkiye, yaptırımlara karşı olduğunu ve bunlara uymayacağını önceden açıklamıştı...

Çin'in de enerji alanında İran'a önemli ölçüde bağlı olduğu ve yaptırımları uygulamayacağı biliniyor.

***

İşin ilginç tarafı ABD'nin Avrupalı müttefiklerinin de yaptırımlara uymayacaklarını açıklamalarına karşın muaf tutulmamış olmaları...

AB, İran ile yapılan nükleer anlaşmayı yürürlükte saymaya devam ettiğini açıklamış ve bu tavır ABD'ye karşı bir meydan okuma olarak görülmüştü...

Şimdi ABD, AB'yi muafiyet dışı bırakmakla bu meydan okumaya karşı 'hodri meydan' diyor!

***

Yaptırımlar konusunda en çok merak edilen husus ise bu 'bilek güreşi'nin sonucu...

Acaba İran'la yapılan anlaşmanın altına imzalarına atan 5+1 üyesi İngiltere, Fransa ve Almanya bugüne karşı açıkladıkları tavrı sürdürecek ve yaptırımları delmeyi amaçlayan önlemler geliştirebilecekler mi?..

Yoksa kendilerine bağlı dev şirketlerin yaptığı gibi teslim bayrağını çekip ABD'nin dümen suyuna mı girecekler?

***

İran'ın tavrına gelince, o şimdiden biliniyor...

İran, bugüne kadar yaptığı gibi Ortadoğu'da ABD, İsrail ve Suudi Arabistan üçgeninin uygulamaya çalıştığı politikalara karşı çıkmaya devam edecek...

Ve muhtemelen yaptırımların yarattığı sıkıntıları İran milliyetçiliğini güçlendirerek aşmaya çalışacak.

***

Çin'in ekonomik desteği, Rusya'nın siyasi desteği ve Suriye, Irak, Lübnan gibi Ortadoğu siyasetinde etkin ülkelerin verdiği destek, hiç kuşkusuz İran'ın karşılaşacağı ekonomik ve siyasi güçlükleri aşma konusundaki kozları...

Bu arada Türkiye'nin tavrı da önem taşıyor... Bilindiği gibi Türkiye ile İran ve Suriye arasında bazı sorunlar var ve ABD, bu sorunları derinleştirmek için çeşitli manevralar yapıyor... Ancak bu manevraların başarı şansı zayıf...

Sonuç olarak, ABD'nin siyasi zorbalık yoluyla ulaşamadığı hedeflere ekonomik zorbalık yoluyla ulaşması da zor görünüyor.