Bir önceki yazımızda Venezuela'nın elde ettiği döviz gelirlerinin yüzde 96'sının petrol ihracatından kaynaklandığını ...

Ve petrol ambargosundan önce ABD'nin günde yarım milyon varil ithalatla Venezuela petrolünün en büyük alıcısı olduğunu söylemiştik...

Chavez-Maduro rejimini devirmek için suikast dahil her türlü tertibin içine giren ABD'nin, yakın zamana kadar petrol ambargosunu gündeme getirmemiş olmasının en büyük nedeni, ABD petrol şirketlerine de büyük karlar sağlayan bu ilişkiydi.

***

Peki ne oldu da ABD bu ilişkiyi kesme kararı aldı?..

Daha doğrusu, ne oldu da ABD, Chavez-Maduro rejimini dolaylı olarak devirme programından doğrudan müdahale politikasına geçme gereği duydu?

Bu sorunun cevabını bulabilmek için gözlerimizi Amerika kıtasından Asya'ya çevirmemiz gerekiyor.

***

Kanada merkezli Küresel Araştırma Düşünce Merkezi Global Research adlı internet sitesinde 5 Şubat 2019 tarihinde bir makale yayınlandı...

'Çin Petroyuanı Amerikan Petrodolarının Yerini Alacak mı?' alt başlığını taşıyan Pepe Escobar imzalı makalede, ABD petrol şirketleri için en önemli konunun Venezuela petrol kaynaklarının dolarla ticaret bölgesi üzerinden tekel altına alınması olduğu vurgulandı ve şu saptama yapıldı:

'Caracas, 'eksepsiyonalistler'in (ABD'yi dünyadaki tüm devletlerin üzerinde gören bir ideolojinin taraftarları -EG) gözünde affedilmeyecek bir günah işledi; ABD dolarını ya da dolar denetimindeki finans sistemini bypass ederek petrol ticareti yapmaya kalktı.'

***

Makalede verilen bazı bilgiler de yukarıda sorduğumuz sorunun cevaplandırılması açısından önemliydi...

Okuyalım:

'Çin, Venezuela'nın en büyük 'kreditörü'dür. Maduro, geçen yıl Pekin'den 5 milyar dolarlık bir ekstra borç aldı ve en azından 20 karşılıklı ticaret anlaşması imzaladı.

'Başkan Putin de telefonla Maduro'yu arayarak 'Venezuela'ya dışarıdan yapılacak yıkıcı bir müdahalenin uluslararası yasaların temel normlarının kaba bir ihlali' olacağını vurguladı.'

***

Makalenin devamında 2016 yılı Ocak ayında, petrolün varilinin 35 dolara düştüğü sırada Maduro'nun yalnızca 1.5 milyar dolarlık bir borç karşılığında Venezuela petrol şirketi PDVSA'nın ABD şubesi olan Citgo'nun mülkiyetinin yüzde 49.9'unu Rusya petrol şirketi Rosneft'e devretmeyi kararlaştırdığı ve bu işlemin ABD'nin Venezuela petrolü etrafında ABD'nin ördüğü duvarda önemli bir gedik açtığı belirtildi...

Maduro, bu hamleyle Rusya'nın Rosneft'ini Amerika'nın 'bağrına' sokmakla yetinmemiş, yaptığı bir başka anlaşmayla Venezuela'nın başta altın olmak üzere değerli madenlerinin işletme hakkını da Rus maden şirketlerine vermişti...

Ve bütün bunlar, Avrasya'nın dört büyük ülkesinin -Çin, Rusya, Türkiye ve İran- aralarında petrodoları bypass edecek bir entegrasyona gitme konusunda anlaştıkları koşullarda gerçekleşmişti.

***

Şimdi sorulan soru şu:

Venezuela'nın Çin ve Rusya ile geliştirdiği bu ilişkiler vasıtasıyla sağladığı kaynaklar, ABD ambargosu nedeniyle verilecek olan yaklaşık 11 milyar dolarlık 'açığı' kapatmaya yetecek mi?..

Eğer yetmezse, Maduro'nun kitle desteğine önemli katkıda bulunan sosyal yardım programlarında yaşanacak aksaklıklar Maduro iktidarının geleceğini nasıl etkileyecek?

***

Bu noktada birbirine karşıt iki faktör çatışıyor ve soruların cevapları bu iki faktörden hangisinin ağır basacağına bağlı...

Bu faktörlerden birincisi, ekonomik zorlukların arttığı bir dönemde sosyal yardımların kesilmesi ya da azalmasının yaratacağı yıkıcı etki...

İkincisi, ABD ve işbirlikçilerinin işgal ve askeri darbe dahil giriştikleri açık saldırı karşısında halkın göstereceği tepki.

***

Halihazırda, ABD'nin açık müdahalesinin yarattığı tepkinin ağır bastığı, Guaido'nun ABD destekli kışkırtma politikalarının etkili olmadığı anlaşılıyor...

Şu anda gerek Venezuela halkı, gerekse ordu ve sivil toplum örgütleri -Sorosçuları saymazsak- Maduro yönetimini destekliyor...

Ancak ekonomik zorlukların devam etmesi durumunda bu desteğin devam edip etmeyeceği sorusunun cevabı hala belirsiz.