Birleşmiş Milletler Örgütü 1972 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'de 133 ülkenin katılımı ile düzenlediği zirvede, 5 Haziran tarihinin 'Dünya Çevre Günü' olmasını oybirliği ile kabul etti. Böylece belirli bir soruna dikkat çekmeyi amaçlayan çeşitli 'gün'lerin arasına 'çevre günü' de eklendi.

Sebep malum:

İçinde yaşadığımız çevre giderek bozuluyor ve bu durum dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın insan toplulukları üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor.

***

Bu çerçevede, Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Konulu Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu (IPBES) adlı bir kuruluş tarafından bu yılın mayıs ayında bir rapor yayınlandı...

Raporda yer alan veriler, gezegenimizdeki yaşam alanları ve türlerin 'altıncı yok oluş' sürecine doğru hızla gittiğini doğruluyor.

Bilindiği gibi bundan önce dünyada türlerin beş büyük yok oluş süreci yaşanmış, bunlardan sonuncusu 65 milyon yıl önce dinozorlarla birlikte büyük hayvanlar başta olmak üzere bir çok türü kalıcı olarak yok etmişti.

***

Günümüzde yaşanmakta olan son büyük yok oluşun sebebi ise insanoğlu...

Daha doğrusu insanoğlunun üretim faaliyetleri...

Bu açıdan yeni bir durum söz konusu... Gezegenimizde ilk kez canlı türleri başka bir türün (yani insanların) faaliyetleri nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.

***

Üstelik mesele yalnızca bir takım türlerin yok olmasıyla sınırlı değil...

Tehlike, yalnızca çevremizdeki bitkileri ve hayvanları değil onu yaratan bizleri, yani insanları da yakından ilgilendiriyor...

Günümüzde dünyada yaşanmakta olan karbondioksit artış süreci bu şekilde devam ederse fazla uzak olmayan bir zamanda atmosferdeki karbondioksit oranı son 100 bin yıllık süre içindeki en yüksek seviyesine ulaşmış olacak. Bu durum, oksijeni yaşam kaynağı haline getirmiş bir çok canlı gibi insanlığın da sonu anlamına geliyor.

***

Böylesi bir tehdidin, tüm insanlığı birleştireceği ve çözüm yolları geliştirmesini sağlayacak bir itki yaratacağı düşünülebilir; ama öyle olmuyor...

Günlük yaşamımızdaki en küçük meseleler için kıyameti koparan insanoğlu, bu tehdit karşısında oldukça umursamaz bir tutum takınıyor.

Dünya Çevre Günü gibi etkinliklerin olması ve o gün bir çok ulusal ve uluslararası kuruluşun tehlikeye dikkat çeken mesajlar yayınlaması kimseyi aldatmamalı... O mesajlar bilinen bir takım gerçekleri sıraladıktan sonra hemen unutuluyor.

***

Bu durumda herkes, kötü gidişi en azından durduracak bir şeyler yapmak gerektiği noktasında birleşmiş görünüyor...

Örneğin, günümüzde 200'e yakın ülkeyi söz konusu tehdide karşı biraraya getiren ve dünyadaki karbondioksit salınımını azaltmayı hedefleyen bir hareket var: Paris Anlaşması...

Paris Anlaşması, iklim değişikliğini kontrol altına alma ve küresel ısınmayı önleme amacıyla 2015'te Paris'te varılan mutabakata dayanıyor... Şu anda 200'e yakın ülke bu anlaşmaya imza atmış durumda.

***

Ne var ki, kötüye gidişte bir düzelme yok...

Anlaşmanın en önemli noktası dünyanın en çok karbondioksit salgılayan iki ülkesi arasında bir uzlaşma yaratmaktı...

O dönemin ABD Başkanı Barak Obama'nın anlaşmanın mimarlarından birinin olması bu açıdan bir umut yaratmıştı.

***

Dünyanın en çok karbondioksit salgılayan ülkesi olan Çin de başlangıçta Paris Anlaşmasına karşı 'soğuk' bir tavır takınmışken bir süre sonra anlaşmaya katılma eğilimi gösterdi...

Ancak tıpkı küreselleşme konusunda olduğu gibi, bu konuda da iki ekonomik dev arasındaki roller koşullarla birlikte değişti. 2017 yılında ABD Başkanı Donald Trump, ülkesinin Paris İklim Anlaşması'ndan çekildiğini açıkladı.

Gerekçe olarak da mevcut anlaşmanın şartlarını yerine getirmenin ABD için çok pahalıya mal olacağını söyledi... Yani para bir kez daha doğaya üstün geldi!

(Devam edecek)