'Kuşatma' sözcüğü askeri stratejinin temel kavramlarından biridir...

Savaşta doğrudan ve ani bir saldırı ile ele geçirilemeyecek hedefler kuşatılır ve yıpratılmaya çalışılır...

Kuşatılanların direnme gücü ve olanakları kırıldığı zaman taarruza geçilir.

***

Bu durumun son örneği yakın zamanda Ortadoğu'da yaşandı...

'Arap Baharı', her ne kadar 'demokrasi isteyen halkların diktatörlere karşı mücadelesi' olarak lanse edilse de esasında ABD ve onun organize ettiği 'koalisyon'un Ortadoğu'da belirlediği 'hedef ülkelere' karşı yürüttüğü bir taarruzdu...

Bu taarruzun ilk hedefleri Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Cezayir gibi geçmişte ABD ile sorunlar yaşamış ülkelerin rejimleriydi. Taarruzun başlamasından kısa bir süre sonra bu ülkelerin ilk üçünde muhalefet harekete geçirilerek rejimler yıkıldı, demokratik görünümlü 'ılımlı İslamcı' partiler iktidara getirildi.

***

İlk başlarda kazanılan bu başarılara karşın 'taarruz' Cezayir'de etkisiz kalırken, Suriye'de üstesinden gelemediği sorunlarla karşılaştı...

Cezayir'de 1991 yılında ordunun desteklediği hükümet, İslamcı partinin başlattığı ayaklanmayı bastırmış, ama bu ayaklanma sırasında 200 bin civarında insan yaşamını yitirmişti. 'Sütten ağzı yanan' Cezayir halkı, Arap Baharı rüzgarına kapılmadı...

Suriye'de ise 1963 yılında laik milliyetçi Baas rejiminin kurulmasının hemen ardından Müslüman Kardeşler örgütünün başlattığı bir dizi ayaklanma rejim tarafından yenilgiye uğratılmıştı... Hükümetin örgüte karşı onlarca yıl boyunca yürüttüğü mücadelede kazandığı büyük deneyim, ABD ve onun kurduğu koalisyon üyelerinin tüm çabalarına rağmen hazırlanan planların gerçekleşmesine engel oldu.

***

Suriye'de Müslüman Kardeşler önderliğinde başlatılan 'sivil' ayaklanmanın rejimi devirmeyi başaramaması üzerine dış müdahale gündeme geldi ve ülkede on yıla yakın devam eden bir 'vekalet savaşı' yaşandı...

Tüm dünyadaki 'kökten dinci' akımlar, en başta da El Kaide kadrolarından devşirilen IŞİD ve El Nusra gibi örgütler ABD 'nin koordine ettiği bu 'vekalet savaşında' bir araya geldiler...

Ancak onlar da rejimi devirmeyi başaramayınca bu kez 'kuşatma' stratejisi uygulamaya konuldu.

***

Suriye'deki ayaklanmanın başlamasından hemen sonra Esad rejimi 'düşman' ilan eden Türkiye, ABD önderliğinde yürütülen bu kuşatma harekatında önemli roller üstlendi...

Doğu Akdeniz'deki tek müttefikini kaybetme riski karşısında harekete geçen Rusya kuşatmayı havadan yarınca onunla çatışmayı göze aldı...

Ancak bir Rus uçağını düşürmesinin ardından NATO'ya yaptığı yardım çağrıları karşılıksız bırakılınca zorunlu olarak Rusya ile arasını düzeltmek zorunda kaldı ve bir 'denge politikası' uygulamaya başladı.

***

Bu denge politikası, tam da ABD'nin bölge için model olarak önerdiği 'ılımlı İslam modelinin' çöktüğü ve hemen ardından da 'radikal' İslamcı hareketlerin Suriye hükümetini deviremeyeceği gerçeğinin ortaya çıktığı bir döneme denk geldi...

Bu dönemin ardından Arap baharı rüzgarıyla iktidara gelen 'İhvancı' hareketler önce Mısır'da sonra Libya ve Tunus'ta çöküş sürecine girdiler...

Bunun üzerine ABD, Suriye'nin en azından bir bölümünde etkinliğini koruyabilmek için bu örgütleri kaderine terk ederek PKK/PYD kartını masaya sürdü.

***

Türkiye, bu olayı 'stratejik müttefiki'nin kendisinin bırakıp düşmanıyla işbirliği yapması olarak gördü ve bir yandan Rusya ile ilişkilerini güçlendirirken diğer yandan ABD'nin ülke içindeki beşinci kolu olarak gördüğü FETÖ'ye karşı tavır aldı...

Bunun üzerine ABD, FETÖ'nün 15 Temuz 2016 'da gerçekleştirmeye çalıştığı askeri darbeyi tezgahladı...

Bu olayda hava kuvvetlerindeki uçakların büyük bir bölümünün kendisine karşı kullanıldığını gören hükümet, savunma açısından stratejik bir adım atarak Rusya'dan S-400 hava savunma sistemini satın aldı.

***

Bu olaylar zinciri, sonunda ABD'nin koalisyon ortağı olarak Suriye'yi kuşatma operasyonunda en önemli rollerden birini üstlenen Türkiye'nin, bizzat müttefiki olan ABD tarafından kuşatılmasıyla sonuçlanacaktı...

Üstelik, kuşatma operasyonu yalnızca Suriye'deki kuvvetleri çevrelemekle sınırlı kalmadı, kısa zamanda Suudi Arabistan'dan Mısır'a, Irak'tan Doğu Akdeniz'e kadar uzandı...

Ve nihayet Biden, Kongre Başkanı'na yazdığı bir mektupta 'resmen' Türkiye'nin Suriye'deki eylemlerinin ABD'nin ulusal güvenliği için tehdit oluşturduğu ifadesini kullandı.

(Devam edecek)