Tüm dünya yeni bir yapılanma sürecinin sancıları içinde yoğruluyor...

Ülkemiz de bu sürecin çalkantıları içinde...

Kendisine yeni bir yol arıyor.

***

Burada yeniden yapılanmanın itici güçleri olan ABD, Rusya ve Çin gibi ülkelerin aralarındaki güç dengelerinin değişimini...

Türkiye'nin bu güçlerin Ortadoğu'da giriştiği bilek güreşinde olayların zorlamasıyla nasıl palitika değişikliklerine gittiğini...

Ve bu değişim sürecinin gelecekte alabileceği şekilleri tartışmayacağız.

Ancak, NATO Parlamenter Asamblesi'nin önceki günkü oturumuna AKP Milletvekili Berat Çonkar tarafından sunulan Suriye raporunda bu değişimin nasıl dile getirildiğine dikkat çekeceğiz.

***

Cumhuriyet gazetesinden Hüseyin Hayatsever'in aktardığı habere göre raporda şu ifade yer alıyor:

'Ankara, Suriye'de çatışmaların başladığı 2011 yılında Esad'ı reform yapmaya ve 'kendi halkı üzerinde baskı kurmaktan vazgeçmeye' ikna etmeye çalıştı. Bu çabalar sonuç vermeyince Suriye muhalefetini aktif olarak desteklemeye başladı. Türkiye aynı zamanda Esad rejimini saf dışı edecek uluslararası bir koalisyon kurulması için diplomatik çabalar sarf etti. Fakat muhalefetin birleştirilmesi ve askeri müdahaleye istekli bir koalisyon kurulması mümkün olmadı.'

Suriye'den yükselen güvenlik tehditlerinin, Türkiye'yi süreç içinde yaklaşımını değiştirmeye mecbur bıraktığı tespiti yapılan raporda, daha sonra, şu değerlendirme yapılıyor:

'Türkiye, bu doğrultuda sahadaki gerçeklikleri kabul ederek, Rusya ve İran'la daha uzlaşmacı bir çizgi benimsedi'...

Ardından Türkiye'nin Ağustos 2016'da Fırat Kalkanı operasyonunu gerçekleştirdiği hatırlatılarak şöyle devam ediliyor:

'Bu müdahale, Esad'ı devirmenin Ankara açısından bir öncelik olmaktan uzaklaştığını ve önceliğin DAEŞ'i hedef almaya ve PYD/YPG'yi yok etmeye doğru kaydığını gösterdi. Bu yeni strateji doğrultusunda Ankara, Halep'teki muhalefet gruplarına olan desteğini çekme kararı aldı ve bu da Esad rejiminin tekrar kontrolü sağlamasının önünü açtı'.

***

Bu haberin yayınlandığı günlerde ABD Dışişleri Bakanlığı Danışmanı Sitilides, Amerika'nın Sesi'nden Dilge Timoçin'in sorularını yanıtlarken şunları söylüyor:

'Amerika ve Türkiye hatta birçok açıdan NATO ittifakı ve Türkiye, kendi hedeflerine ulaşmak için birbirlerinden uzaklaşan yollara yönelmişe benziyor. İkili ilişkiler açısından bakarsak Amerika ve Türkiye'nin amaçlarının ve değerlerinin artan biçimde farklılaştığını görüyoruz. Özellikle Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'da farklı hedeflerin peşindeler... Cumhurbaşkanı Erdoğan ya da hükümetinin ne yapacağı hakkında hiçbir fikrim yok. Kimsenin fikri olduğunu da sanmıyorum'.

Muhabir, bu sözler üzerine Stilides'e 'Amerika'dan Türkiye'ye bir yaptırım tehdidi görüyor musunuz?' sorusunu yöneltiyor ve şu cevabı alıyor:

'Trump yönetimi Türkiye'yle olan F-35 savaş uçakları anlaşmasını sona erdirme konusunda çok ciddi. Arizona'daki üsse üç adet F-35 gönderildi. Türk pilotlarının da eğitimi sürüyor. Ancak Türkiye'ye teslim edilmedi bu uçaklar. Ve Ankara S-400 anlaşmasını hayata geçirirse teslim edileceklerini de sanmıyorum... Başkan Trump Türkiye'yi ekonomik olarak cezalandıracağı konusunda çok kesin konuştu. Türkiye bu tür yaptırımları kaldırabilecek durumda değil. Resmi olarak resesyona girerse, ekonomiyi kurtarmak için IMF'den kredi almak zorunda kalabilir. Kontroldan çıkmış bir enflasyon, denetimsiz bir işsizlik ve çok ciddi bir borç krizi kapınızda. Bence ekonomik olarak Türkiye son 20 yılın en zayıf dönemini yaşıyor. Bu nedenle bence Sayın Erdoğan, iç politikada puan toplamak ya da Türk halkında Amerika ve NATO karşıtlığını körüklemek adına Türk ekonomisinde yıkım yaratmamaya çok dikkat etmeli.'

***

Dost bir gücün uyarısından çok, düşmanca düşünceler taşıyan bir gücün sözcüsünün tehditlerine benzeyen bu sözler nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, ortadaki gerçek değişmiyor:

Türkiye, büyük değişimlerin yaşandığı, dostlarla düşmanların birbirine karıştığı bir döneme zayıf bir ekonomi ve bir türlü sonuçları ilan edilemeyen seçimlerle giriyor... Toplumsal gerilimin doğurduğu kutuplaşma ise her geçen gün artmaya devam ediyor...

Oysa, demokrasinin varlığına, aklın egemenliğine ve ulusal çıkarlar etrafında birleşmeye en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz.