Dünkü yazımızda Türkiye'de Cumhuriyet döneminde oluşan ekonomik yapıdaki değişim ile futboldaki değişim arasındaki ilişkiye dikkat çekmiş ve 'liberal' politikaların uygulanmaya başlanması ile 'futbolun profesyonelleşmesi' arasındaki ilişkiler üzerinde durmuştuk...

Profesyonelleşme sürecinin gelişmesi ile birlikte kentlerde, semtlerde, işyerlerinde çeşitli toplumsal grupların kendi aralarında yarattıkları örgütlenmelere dayanarak yürüttükleri sportif rekabet adım adım ortadan kalktı...

Futbolcular parayı bastıran kulübe giderken, amatör kulüp yöneticileri de yerlerini kulüp başkanlığını bir 'iş' dolayısıyla para kazanma imkanı olarak gören profesyonel yöneticiler ve işadamlarına bırakmak zorunda kaldı.

***

'Milli ekonominin dışa açılmasına' paralel olarak futbol piyasası da zamanla uluslararasılaştı...

Ülkemize önce Yugoslav futbolcular 'ithal edildi', onları 'Doğu Bloku'ndan gelen futbolcular izledi...

Derken, eskiden kendi semtlerinden ya da kentlerinden beslenen kulüpler, Avrupa'dan Afrika'ya kadar 'futbolcu avı'na çıktılar.

***

Bu 'gelişmeler' olurken, kamu kurumları tarafından desteklenen kulüpler sahneden çekildi; dernek statüsündeki kulüpler şirketleşti... 'Dernek' olarak kalanlar da bunu vergi kolaylıkları nedeniyle tercih etti ama 'sahipsiz' şirketler gibi yönetildi...

İletişim sektöründeki gelişmeler de futbolun kabuk değiştirmesine katkıda bulundu...

İlk kez 1966 yılında oynanan Dünya Kupası maçları bir çok kamerayla bir film kalitesinde çekilmiş ve tüm dünyada önemli bir gelir sağlamıştı... Daha sonra TV'ler, naklen yayın olayını tekellerine aldılar ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu bir çok ülkede 'yayın hakları' için ödenen paralar futbol kulüplerinin en önemli gelir kalemlerinden birini oluşturdu.

***

Türkiye'nin dışa açılma süreci 1980'li yıllardan sonra hızlanınca, hem ekonomi hem de futbol dünyasında benzer gelişmeler yaşandı...

Türkiye'nin dış borçları giderek artarken...

Futbol kulüpleri de borç batağına battı.

***

Türkiye'nin borçlanma sürecinin altında üretimden vazgeçme, dış borçları yeni borçlanmalarla ödeme politikası yatıyordu...

Futbol kulüpleri de aynı dönemde altyapıdan yerli futbolcu yetiştirmeye yönelik politikalardan vazgeçerek dışarıdan futbolcu getirme politikasına yöneldiler...

Bütçe açıklarını kapatmada kullanacakları önemli kaynakları 'emekliliği gelmiş ünlü futbolcuları' büyük paralarla transfer ederek heba ettiler.

***

Tabloyu daha iyi görebilmek için önce kulüplerimizin borç durumlarına bir göz atalım: Kulüpler tarafından Borsa İstanbul'a gönderilen ve Kamuyu Aydınlatma Platformunda da yer alan rakamlara göre Süper Lig'de yer alan kulüplerin borcu 15 milyar liranın üzerinde...

Bunun 10 milyarı aşkın bölümünü 'dört büyükler' olarak adlandırılan Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor'un borçları oluşturuyor.

Bu rakam, 2012 yılında 2 milyar 62 milyon liraydı.

***

Galatasaray Kulübü Başkanı Mustafa Cengiz, borçlarla ilgili yaptığı bir açıklamada şunları söylüyor:

'Mali konuya hiç kimse aldırmıyor. Aslında deniz tükendi. Hiçbir şey göründüğü gibi değil... Bütün kulüpler için geçmiş yıllardan gelen borçlar, zorlama bir noktaya ulaştı. Kulüplerimizin ortalama geliri, giderlerinin 4 kat altında. Süper Lig'deki 18 kulübün toplam borcu yaklaşık 15 milyar lira. Toplam geliri bunun 4'te 1'i. Bu kar, bu güneşe dayanmaz, erir.'

Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman da bu borçların faiz boyutuna şu sözlerle dikkat çekiyor: '(Göreve geldiğimizde) 330 milyon dolarla alınan kulübün cirosu 78 milyon dolardı, 25-30 milyonu da faize gidiyordu.'

***

Peki, tribünlerden ve sponsorlardan gelen 'geleneksel' gelirler düşerken bu kısır döngü nasıl oluyor da dönmeye devam ediyor?..

Hızla artan yayın gelirleriyle...

Daha açık söylersek, yayın haklarını elinde bulunduran Katarlı şirketin verdiği paralarla.

(Devam edecek)