Geçtiğimiz günlerde bu köşede yayınlanan 'Mumcu'dan Adalı'ya uzanan çizgi' adlı üç bölümlük yazımızın sonunda Adalı cinayeti ile ilgili olarak Sedat Peker ve abisi Atilla Peker'in 'itiraf' niteliğindeki açıklamaları üzerine uzun bir bekleyiş sonunda açılan soruşturmadan söz etmiş ve 'Geçmişte bu konuda açılan soruşturmaların hep bir noktada tıkandığı düşünülünce, bu yeni soruşturmanın da aynı akıbetle karşılaşıp karşılaşmayacağı merak konusu' demiştik...

Aynı yazı dizisinde, gazeteci/yazar Orhan Tüleylioğlu'nun 1960'lı yılların sonlarından Uğur Mumcu'nun öldürülmesine kadar uzanan süre içinde siyasi cinayetlere kurban gidenlerin aileleri ve yakınlarıyla konuşarak hazırladığı 'Neden Öldürüldüler' kitabına gönderme yapmıştık...

Bu kitapta, sözü edilen dönemde Uğur Mumcu'nun siyasi cinayetlere kurban gidenlerle ilgili yazıları da bulunuyor... Bugün o yazılardan bazı pasajlar aktaracak ve ve sonunda kendisi de siyasi bir cinayete kurban giden Mumcu'nun Cumhuriyet gibi etkili bir gazetede yazdığı halde bir türlü duyulmayan sesini 'belki duyulur' ya da 'geçmişten belki bir ders çıkarılmıştır' umuduyla günümüze taşıyacağız.

***

Uğur Mumcu 15 Haziran 1977 sabahı Erzurum Atatürk Üniversitesi'ndeki görevine giderken bıçaklanarak öldürülen Doç. Dr. Orhan Yavuz'un ölümü üzerine yazdığı 18 Haziran 1977 tarihli yazısında Yavuz'un öldürülmeden kısa bir süre önce 'Artık ne polis, ne Adliye, ne de hükümetten hiçbir şey beklemiyoruz. Her an öldürülme tehlikesiyle karşı karşıyayız' dediğini hatırlatıyor ve şunları söylüyor:

'Doç. Dr. Orhan Yavuz sanki öldürüleceğini anlamış, bıçaklanarak öldürüleceğini bilmiş gibi yazmış bu satırları. Bir öğretim üyesi üniversitesinde özgürce dolaşamıyorsa, neye yarar üniversiteler, amfiler, sınıflar, laboratuvarlar?.. Neye yarar diplomalar, doktoralar, cüppeler? Neye yarar rektörler, dekanlar, profesör kurulları? Ne içindir bütün bunlar? (...) Eşkiyanın kökü üniversitenin dışındadır. Bir çete, alçak, hunhar bir çete, ellerine verilen silahlarla bütün yurdu kana buluyor da, bunca etkili ve yetkili hep birlikte susuyor. Ne biçim ülke olduk?'

O yıllarda belki de 'bir tuğla çekilse' yıkılacak olan sağır bir duvara karşı haykırmış bu sözleri Uğur Mumcu!

***

Sonra aradan bir yılı aşkın bir süre geçmiş, siyasi cinayetler hızlanarak devam etmiş ve sonunda 9 Ekim 1978 akşamında Ankara Bahçelievler semtinde bir eve yapılan baskında yedi Türkiye İşçi Partili genç hunharca öldürülmüş...

Uğur Mumcu, 11 Ekim 1978 tarihli 'Terör ve Devlet' başlıklı yazısında, bu olay üzerine şunları yazmış:

'Olayı tanımlamak için sözcük bulmak bile güç!.. TİP kurulduğu günden bu yana şiddet olaylarına karşı en bilinçli ve kararlı tutumu takınan örgütlerin başında yer alır. (...) Bu alçakça saldırının TİP'e yönelmesi, terörist eylemlerde yeni bir aşamadır. Şimdiye kadar sokak çatışmalarından uzak durmuş, bu çatışmaları alabildiğine eleştirmiş bir partinin genç üyeleri, önceden tasarlanmış bir baskınla, elleri bağlanarak, ağızlarına kurşun sıkılarak, havluyla boğularak ve kurşuna dizilerek öldürülüyor. (...) Aynı gün ve saatlerde Ankara'nın çeşitli yerlerinde bombaların patlatılması, cinayet planının geniş bir örgüt tarafından yapıldığını göstermektedir.'

Bu olay, Emniyet içindeki bir ekibin çabalarıyla 12 Eylül öncesi 'faili meçhul cinayetler' zincirinin 'kırılan' ender bir halkası olmuş ve 3 Kasım 1996 tarihinde Susurluk'ta kaza yapan bir otomobilin içinde bir emniyet müdürü ve bir milletvekili ile birlikte hayatını kaybeden Abdullah Çatlı'nın bu cinayetlerin organizatörü ve faili olduğu açığa çıkarılmıştır...

Çıkarılmış da ne olmuştur?...

Onu da davada katledilen gençlerin ailelerini temsil eden Avukat Ersen Şansal'dan dinleyelim:

'Abdullah Çatlı iki defa yakalanıp bırakıldı, doğrudur. Haluk Kırcı hükümlü olarak kaldığı cezaevinden iki kez -nedense- yanlışlıkla tahliye edildi. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın başkanlığında hazırlanan raporda; (12 Eylül darbesinin ardından ) Devlet Başkanı olan Kenan Evren'in, Abdullah Çatlı için, kısa bir süre hapis yatırtarak legale çıkarılmasını emrettiği bir yerde başka ne beklenebilir?' (Bkz. O. Tüleylioğlu, Neden Öldürüldüler, C. 1, s. 138-139)

(Devam edecek)