Önceki yazımızda küresel bir algı operasyonuna örnek olarak 1973 yılında Şili'de ekonomik baskılarla yaratılan sıkıntıların nasıl askeri bir darbeyle sonlandırıldığını ve bu darbenin ülkedeki tüm ekonomik ve damokratik hakların yok edilmesinde kullanıldığını anlatmış. daha sonra sözlerimize şunları eklemiştik:

'(Yaratılan) tablo, tüm dünyaya neoliberal politikaların başarısı olarak gösterildi ve uygulamalar Dünya Bankası ve IMF gibi ABD denetimindeki uluslararası mali kuruluşlar tarafından 'gelişmiş' ülkeler de dahil olmak üzere tüm dünyaya yayıldı.'

Hem de öylesine yayıldı ki, aralarında İngiltere, Almanya ve İsveç gibi son derece gelişmiş sosyal haklara sahip ülkelerde bile 'refah devleti'nin tüm kazanımları bir bir yok edildi... 'Azgelişmiş' ya da 'gelişmekte olan ülkeler'de ise bu program daha da insafsız bir şekilde uygulandı.

***

Ülkemize gelince... Türkiye'de Şili'den bile önce 12 Mart 1971 askeri müdahalesi döneminde böyle bir girişimde bulunulmuş, başka bir deyişle ilk prova ülkemizde gerçekleştirilmişti...

O darbenin başı olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, askeri müdahalenin gerekçesi olarak 'Türkiye'de sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi geçti.' ifadesini kullanmış ve darbecilerin kurduğu hükümetler, sosyal gelişmeyi durdurmak için Anayasa'da ekonomik ve demokratik hakları kısıtlayan bir takım değişiklikler yapmıştı...

Ne var ki, 12 Mart cuntacıları kendi iç çelişkileri sonucu sahneden çekilmek zorunda kalıp tekrar çok partili düzene geçilince bu girişim yarım kaldı... Dahası, cuntanın uygulamalarına karşı toplumda büyük bir tepki gelişti...

Bu ortamda, dünyadaki gelişmelerin tersine 'toprak işleyenin su kullananın' türü sosyal sloganlarla seçim kamparyası yürüten Bülent Ecevit'in genel başkanı olduğu CHP, tarihinin en yaksek oyunu alarak yüzde 45 oranına ulaştı ve bazı bağımsız milletvekillerinin desteğiyle hükümeti kurdu.

***

Bu durumda, Şili'de uygulanan 'darbe öncesi program'ın bir benzeri, hemen ülkemizde de uygulamaya konuldu...

Petrol krizinin de etkisiyle döviz darlığı, ithalat sıkıntıları, yüksek enflasyon eşliğinde ekonomik bir kriz körüklendi...

Kitle katliamları, silahlı çatışmalar, büyük provokasyonlar ve ardı ardına işlenen siyasi cinayetlerle anarşi ortamı oluşturuldu...

Ortam olgunlaşınca ülkenin en büyük işadamları örgütü olan TÜSİAD gazetelere verdiği tam sayfa ilanla noktayı koydu...

'Gerçekçi Çıkış Yolu' başlıklı o ilanda 'ekonomiyi yasakçı mevzuat ağı içinde boğan' korumacı önlemlerin kaldırılması başta olmak üzere neo-liberal politikalar çıkış yolu olarak bir bir sıralanıyordu...

Sonunda darbe tehdidi karşısında CHP hükümeti iktidarı bırakmak zorunda kaldı.

***

Ecevit hükümetinin yerine Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel başkanlığında kurulan azınlık hükümeti ilk iş olarak bu ilanda talep edilen tüm 'önlemleri' içeren 24 Ocak Kararnamesini hazırladı...

Bu kararların altına imzasını atan ekonomiden sorumlu bakan Turgut Özal, 1971-1973 yılları arasında Dünya Bankası Sanayi Dairesi'nde danışman olarak çalışmış ve yurda döndükten sonra Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası Başkanı olarak dönemin en büyük grevini yenilgiye uğratmıştı... TÜSİAD'ın ünlü ilanını da hazırlayan kişi olan Özal, aynı zamanda ülkenin en büyük sanayi kuruluşlarından biri olan Sabancı Holding'de genel koordinatörlük görevi yapmaktaydı...

24 Ocak Kararları bir azınlık hükümeti olan Demirel hükümeti döneminde değil, ama hemen ertesi yıl yapılan 12 Eylül darbecileri tarafından uygulandı...

Darbecilerin kurduğu hükümette ekonomiden sorumlu bakan yine Turgut Özal'dı...

Özal, cuntanın ardından yeniden çok partili düzene dönüldüğünde kuracağı parti ile iktidara gelecek ve yıllarca ülkeyi 'iman ettiği' neo-liberal politikalarla yönetecekti.

***

Ülkemizde halen 1970'li yıllarda ABD gözetiminde Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlar atrafından oluşturulan politikalar uygulanmaya devam edilmekte ve bu politikaların acı sonuçları meyvelerini vermektedir.

(Devam edecek)