Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York’ta Birleşmiş Milletler 78’inci Genel Kurulu’nda hitap etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında şu ifadelere yer verdi
“Güven ve dayanışma içerikli bir temayla toplanan 78’inci Genel Kurul’un tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Dünyamızın geleceği konusunda geçtiğimiz yıl burada yaptığımız değerlendirmelere kıyasla daha iyimser bir tablo çizmek maalesef mümkün değildir. Karşımızdaki fotoğraf, küresel ölçekte giderek daha fazla daha karmaşık, daha tehlikeli sınamalarla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Kendi ülkemin güneyinde, kuzeyinde, doğusunda ve batısında pek çok çatışma, savaş, insani kriz, siyasi çekişme ve sosyal gerilim yaşanıyor. Küresel ekonomik sorunlarla birleşerek sürekli büyüyen bu sınamalarla baş etmek her geçen gün daha da zorlaşıyor. Avrupa'nın doğu sınırlarında yaşanan savaş, yol açtığı insani trajediye ilave olarak ekonomiden güvenliğe, enerjiden gıda güvenliğine her alanda ciddi sorunlar ortaya çıkardı. Suriye'yle Kuzey Afrika bölgesinde vekalet savaşlarının aracı haline dönüştüren terörizm kırılganlığı hızla artan uluslararası güvenlik iklimine onarılama zararlar veriyor. Küresel güçlerin ihtiraslarını kullanarak büyüyen terör örgütlerinin faaliyet alanları, teknolojik gelişmeler ile kötüleşen sosyo-ekonomik şartlardan da istifadeyle adeta bir salgın gibi geniş coğrafyalara yaygınlaşıyor. Yabancı karşıtlığı, ırkçılık ve İslam düşmanlığının yeni bir krize dönüşme emareleri son bir yıldır endişe verici boyutlara ulaştı. Dünyanın hangi köşesinde yaşarsak yaşayalım iklim değişikliği ve buna bağlı doğal afetler artık günlük hayatımızın bir gerçeği haline gelmiştir. Türkiye, 6 Şubat 2023 sabahı gerek büyüklüğü gerek etkilediği alan itibariyle Sayın Genel Sekreter’in ifadesiyle yüzyılın en büyük doğal afetlerinden biriyle karşı karşıya kaldı. Birleşmiş Milletler dahil uluslararası toplumun yardım çağrımıza ivedilikle verdiği cevabın samimiyetini fedakarca sergilenen çabaları ve ülkemize sağlanan cömert desteği unutmamız mümkün değildir.
50 binden fazla insanını kaybettiği 850 bin yapının kullanılamaz hale geldiği milyonlarca insanı barındıran şehirlerin adeta yerle yeksan olduğu bu kara gününde ülkemize gösterilen dostluk bizler için önemli bir teselli kaynağıdır. Dünyanın yüzü aşkın ülkesinden yardım çağrımıza destek veren tüm dostlarımıza, ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. Depremin yaralarını sarmak, şehirlerimizi bir an önce ayağa kaldırmak için çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Birkaç gün önce de güçlü tarihi bağlarımızın bulunduğu Libya, fırtına ve selin yol açtığı ağır yıkımlara ve can kayıplarına maruz kaldı. Felaketin ardından Türkiye olarak on bini aşkın insanın hayatını kaybettiği binlerce kişiden hala haber alınamadığı Libya'ya yardım için hemen harekete geçtik. İlk etapta 3 gemi ve 3 uçakla 567 personelin yanı sıra yüzlerce araçtan binlerce ton iaşe, barınma ve sıhhi malzemeden oluşan yardımları bu ülkeye gönderdik.
Sivil toplum kuruluşlarımızla kendi imkanlarıyla bölgedeki çalışmalara katılıyor. Dünyanın neresinde bir mağdur, mazlum varsa yanında yer alan bir ülke olarak Libyalı kardeşlerimizi de yalnız bırakmayacağız. Dost ve kardeş ülkelerin de Libya halkına yardım için seferber olacağına inanıyorum. Ülkemiz gibi şiddetli bir depremle sarsılan Faslı kardeşlerimize de geçmiş olsun dileklerimi buradan iletiyorum.
Kıymetli delegeler. Genel Kurul’un bu yılki temasının Türkiye'nin hedefleriyle birebir örtüştüğünü görmekten memnuniyet duyuyoruz. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında hayata geçirmeye başladığımız Türkiye yüz yılı vizyonumuz bu örtüşmenin en somut ifadesidir. Küresel adaletsizlikleri ortadan kaldıran ekonomik eşitsizliklerin üzerine giden barış, güvenlik, istikrar ve refah üreten etkili, kapsayıcı ve insanlığı kucaklayıcı, velhasıl tüm insanlığın hayrına, bir uluslararası sistemin tesisi çağrımız giderek daha çok yankı buluyor.
Genel Sekreter Sayın Guterres'in geçtiğimiz günlerde yaptığı İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan kurumların bugünün dünyasını yansıtmadığı tespitine biz de katılıyoruz. Bu tespit bizim dünya 5’ten büyüktür çağrımızı ifade ediyor. Güvenlik Konseyi artık dünya güvenliğinin teminatı olmaktan çıkmış 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir. Kıbrıs'ta yaşanan son hadiseleri bu içi boşalmış adalet ve güven telkin etmeyen kurumsal yapının bir tezahürü olarak değerlendiriyoruz. Barış ve istikrarın güçlendirilmesine yönelik sayısız inisiyatife öncülük etmiş bir ülke olarak Sayın Guterres'in barış için yeni gündem oluşturulması çağrısına önem veriyoruz. Bu anlayışla Rusya, Ukrayna savaşının başından beri savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz teziyle hem Rus hem Ukraynalı dostlarımızı masada tutmaya gayret ediyoruz. Savaşın Ukrayna'nın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü temelinde diplomasi ve diyalogla sona erdirilmesine yönelik çabalarımızı arttırarak sürdüreceğiz.
Birleşmiş Milletler’le başlattığımız Karadeniz girişimiyle dünya piyasalarına 33 milyon ton tahıl ürünü sevk edilmesini sağlayarak küresel açlık krizi tehlikesinin önüne geçtik. Şahsi gayretlerimiz neticesinde girişim üç kez uzatıldı. Ancak girişimin 17 Temmuz itibariyle çıkmaza girmesi dünyayı yeni bir krizle yüz yüze bıraktı. Küresel açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan coğrafyalara uzanan bu insani köprünün bir şekilde idamesi için temaslarımız sürüyor. Öncelikle 1 milyon tahılın Afrika ülkelerine sevkini öngören planı bu bakımdan önemsiyoruz. Amacımız çevremizdeki çatışma ve ihtilaflar karşısında dünya barışına ve refahına mümkün olan en büyük katkıları sunmaktır.
Artık 13’üncü yılına giren Suriye'deki insani trajedi, köken ve inanç fark etmeksizin bölgedeki herkesin hayat şartlarını daha da zorlaştırıyor. Suriye'nin hem siyasi birliğini hem sosyal bütünlüğünü hem de ekonomik yapısını tehdit eden gelişmelere karşı ilkeli, yapıcı ve adil tutum ortaya koyan yegane ülke konumundayız. Güneyimizdeki krizin halkın meşru beklentilerini karşılayacak kapsamlı kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümle sona erdirilmesi giderek daha önemli hale geliyor. Ülkemizde 14 milyon insanımızı etkileyen 6 Şubat depremlerinin yıkıcı etkisi Suriye'de de kendini göstermiştir. Özellikle Kuzeybatı Suriye'de zaten sıkıntılı olan insani durum daha da kötüleşmiştir.
Tam da böyle bir dönemde Birleşmiş Milletler'in bölgedeki sınır ötesi insani yardım operasyonunun kesintiye uğraması talihsiz bir gelişmedir. Türkiye olarak Suriye'nin kuzeyinde zor şartlarda hayat mücadelesi veren 4 milyonu aşkın insanı elbette kaderine terk etmeyeceğiz. Sınırlarımız ötesinde inşasına öncülük ettiğimiz konutlar tamamlandıkça sığınmacıların buralara geri dönüşü hızlanacaktır. Ancak Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğine en büyük tehdit bu ülke üzerinde hesabı olan güçlerin güdümündeki terör örgütlerine verilen açık destektir. Bir yandan PKK/PYD terör örgütünün diğer yandan mezhep ayrışması üzerinden organize edilen radikal grupların cenderesi altında bunalan Suriye halkı isyan noktasına gelmiştir. Nitekim son dönemde bunun çeşitli sonuçları ortaya çıkmaya başladı
Bir diğer komşumuz Irak'ta karşı karşıya olduğu iç ve dış sınamaları aşmak için samimi bir çaba içindedir. Biz Irak'ın siyasi birliğini, toprak bütünlüğünü yeniden imar çalışmalarını tahkim eden ülkeyi oluşturan unsurlar arasında ayrım gözetmeyen bir anlayışla hareket ediyoruz. Bölge ülkeleri olarak hayata geçireceğimiz kalkınma yolu projesiyle inşallah bölgesel entegrasyonu daha da güçlendireceğiz. Bölgede her başları sıkıştığında DEAŞ bahanesine sarılanların oyunları artık ifşa olmuştur. DEAŞ'la fiilen en büyük mücadeleyi vermiş, bu örgüte en büyük kayıpları yaşatmış ve sorunun önündeki arkasındaki gerçekleri çok iyi bilen bir ülke lideri olarak açık konuşmak istiyorum. Suriye ve Irak başta olmak üzere Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Sahel’de kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için DEAŞ ve benzeri örgütleri paravan olarak kullananların riyakarlıklarından bıktık, usandık. Bu bölgelerdeki tehdit sadece DEAŞ değildir. Asıl tehdit vekalet savaşlarının aracı olarak kullanılmak üzere beslenen palazlandırılan terör örgütleridir. Paramiliter gruplardır, paralı askerlerdir. Ve kim daha yüksek fiyat verirse onlara çalışan kimi yerel unsurlardır. Karşımızdaki bu gerçeğe rağmen sırf kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için terör örgütleriyle çalışmaya devam eden ülkelerin terörden ve bununla bağlantılı sorunlardan şikayet etmeye hakkı yoktur. Böyle bir dünyada ister çatışma bölgesinin hemen yanında yer alsın ister çok uzakta okyanuslarla çevrilmiş bir karada yaşasın, hiç kimse güvende değildir.
İşte bunun için diyoruz ki Birleşmiş Milletler'in öncülüğünde dünyanın güvenliğini, huzurunu, refahını sağlamakla görevli kurumları hızla yeniden yapılandırmalıyız. Coğrafyasıyla ve demografisiyle dünyadaki tüm kökenleri, inançları, kültürleri temsil yeteneğine sahip bir küresel yönetim mimarisi inşa etmeliyiz. Netice olarak tüm kalbimizle bir kez daha diyoruz ki dünya 5’ten büyüktür, daha adil bir dünya mümkündür.
Kıymetli delegeler şimdi de kendi bölgemizden başlayarak çeşitli sorun alanlarına ilişkin ülkemin yaklaşımlarını sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum. Doğu Akdeniz'in barış, refah ve istikrarın egemen olduğu coğrafyaya dönüşebilmesi, ancak tüm tarafların hak ve hukukuna saygı gösterilmesiyle mümkündür. Bizim kimsenin hakkında gözümüz yoktur. Kimsenin de haklarımızı yok saymasına müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz. Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasının altmışıncı yıl dönümündeyiz. Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs meselesinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunması için daima samimi gayret göstermiştir. Bu çözümün artık federasyon modeli temelinde gerçekleşemeyeceği herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Uluslararası toplumu bunu kabullenerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını tanımaya bu ülkeyle diplomatik, siyasi ve ekonomik bağlar kurmaya davet ediyoruz. Adadaki Birleşmiş Milletler barış gücünden de sergilemekle mükellef olduğu tarafsızlığa titizlikle riayet etmesini bekliyoruz. Zaten itibarı zedelenen bu gücün Kıbrıs'ta yeni bir itibar kaybıyla karşı karşıya kalmasını istemeyiz.
Köklü tarihi ve gönül bağlarına sahip bulunduğumuz Yemen'deki durum bizi derinden yaralamaktadır. Bu sorunun en kısa sürede Yemen'in milli birliği ve toprak bütünlüğü içerisinde çözüme kavuşturulması en büyük temennimizdir. Mısır'la bir müddet durağan seyreden ilişkilerimizi her alanda geliştirmeye başladığımız bir döneme girdik. Bu yeni dönemde iş birliklerimizi karşılıklı fayda temelinde ilerletmeye kararlıyız.
Ortadoğu'ya kalıcı barışın gelebilmesi ancak Filistin-İsrail sorununun nihai bir çözüme kavuşturulmasıyla mümkündür. Filistin halkını ve devletini uluslararası hukuk temelinde meşru haklarına kavuşması yolunda verdikleri mücadelede desteklemeyi sürdüreceğiz. Bir kez daha tekrarlayacak olursak 1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin Devleti hayata geçirilmeden İsrail'in de aradığı huzuru ve güveni bulabilmesi zordur. Bu çerçevede Kudüs'ün özellikle de Harem-i Şerif'in tarihi konumuna saygı gösterilmesinin takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Balkanlarla kökleri tarihe dayanan güçlü siyasi, ekonomik ve insani bağlarımız var. Avrupa'nın bu kritik bölgesinde istikrarın sağlanması, anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözülmesi için
İkili bölgesel ve uluslararası platformlarda yoğun çaba gösteriyoruz. Son dönemde gerginleşen Kosova ve Sırbistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için yürütülen süreçleri aktif şekilde destekliyoruz. Bölgesel ve küresel sınamaların giderek griftleşen yapısı Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin sağlıklı bir zeminde ilerletilmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğuna işaret ediyor. Avrupa Birliği'nden beklentimiz uzun süredir ihmal ettiği ülkemize yönelik yükümlülüklerini süratle yerine getirmeye başlamasıdır. Özellikle Türkiye'ye yönelik sergilenen ikircikli tavırların artık bir son bulması gerekiyor.
Latin Amerika ve Karayipler coğrafyası insani dış politikamızın tüm unsurlarını harekete geçirdiğimiz dostluk bağlarımızın her geçen gün kuvvetlendiği bir diğer bölgedir. Önümüzdeki dönemde bu ilişkileri Türkiye-Latin Amerika ve Karayipler ortaklık politikasına dönüştürmeyi hedefliyoruz.
Kuruluşunun 60. yıl dönümünde Afrika Birliği kıtanın kendi kaderini eline alıp ayağa kalkmasının abidevi bir sembolüdür. Afrika'nın sorunlarına, Afrikalı çözümler bulma iradesiyle başlayan süreç dünyanın en önemli kalkınma projelerinden biri haline dönüşmüştür. Özellikle yürüdüğü bu yolda Afrika'ya eşlik etmek amacıyla kıtayla dostluk bağlarımızı, stratejik ortaklıkta taçlandırdık. Afrika Birliği'nin bizim de çok güçlü destek verdiğimiz G20 üyeliğini memnuniyetle karşıladık. Bununla birlikte Sahel bölgesinin ciddi siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik sınamalarıyla yüzleştiği bir gerçektir. Son dönemde sıkıntılı günler yaşayan Nijer'in en kısa zamanda anayasal düzene demokratik bir yönetime kavuşmasını ümit ediyoruz. Nijer'e yapılacak herhangi bir askeri müdahalenin bu ülkeyle birlikte bölgenin tamamını daha derin bir istikrarsızlığa sürükleme riski vardır.
Yeniden Asya girişimimiz ata yurdumuz olan Asya ile ilişkilerimizi karşılıklı yarar ve ortak öncelikler temelinde daha da ileri taşıma irademizin sembolü haline gelmiştir. Güney Kafkasya'da barışın, huzurun ve iş birliğinin tesisi yolunda önümüzde tarihi bir fırsat bulunuyor. Bu fırsatı değerlendirmek için Ermenistan'la iyi komşuluk ilişkilerini ve tam normalleşmeyi hedefleyen bir süreç başlattık. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki görüşme sürecini başından beri destekledik. Ancak Ermenistan'ın bu tarihi fırsatı yeterince değerlendiremediğini görüyoruz. Ermenistan'ın başta Zengezur Koridoru’nun açılması olmak üzere verdiği sözleri yerine getirmesini bekliyoruz. Artık herkesin kabul ettiği gibi Karabağ, Azerbaycan toprağıdır. Bunun dışında bir statünün dayatılması asla kabul edilmeyecektir. Ermeniler dahil herkesin Azerbaycan topraklarında barış içinde yan yana yaşaması, öncelikli hedefimiz olmalıdır. Tek millet, iki devlet şiarıyla hareket ettiğimiz Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü korunma yönünde attığı adımları destekliyoruz.
Kadim medeniyetimizin köklerinin uzandığı ve aynı kültürü paylaştığımız Orta Asya ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendiriyoruz. Türk Devletleri Teşkilatı’nın bölgesel ve küresel düzeyde giderek daha etkin bir aktör haline dönüşmesinden memnuniyet duyuyoruz. Yarım asırdır zor günler yaşayan Afgan halkının siyasi saiklerden bağımsız olarak çok ciddi insani yardıma ve desteğe ihtiyacı vardır. Ülkedeki geçici hükümetin toplumun tüm kesimlerinin adil bir şekilde temsil edildiği kapsayıcı bir yönetime dönüşmesi Afganistan'ın önünü açacak ve uluslararası alanda olumlu karşılık bulacaktır. Güney Asya'da bölgesel huzurun, istikrarın ve refahın önünü açacak bir diğer gelişme de Keşmir'de ihtiyaç duyulan adil ve kalıcı barışın Hindistan ve Pakistan arasında diyalog ve iş birliği yoluyla tesisi olacaktır. Türkiye olarak bu yönde atılacak adımlara desteğimizi sürdüreceğiz.
Çin'in toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı duyduğumuzu her fırsatta altını çizerek ifade ediyoruz. Bununla birlikte güçlü tarihi ve insani bağlarımızın olduğu Uygur Türklerinin hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla ilgili hassasiyetimizi dile getirmeyi ve gündemde tutmayı da sürdüreceğiz.
Myanmar ve Bangladeş’te zor şartlarda yaşayan Rohingya Müslümanlarına ilk günden itibaren yardım elini uzatmış bir ülkeyiz. Yerlerinden edilmiş durumdaki Rohingyaların ana vatanlarına güvenli, gönüllü, onurlu ve kalıcı şekilde dönüşleri sağlanana kadar kendilerine olan desteğimiz devam edecektir.
Değerli delegeler gündemimizdeki bir önemli küresel sınamada enerji güvenliği konusudur.
Türkiye son 20 enerji alanında gerçekleştirdiği yatırımlar sayesinde kendi enerji güvenliğini sağlama yönünde önemli mesafe kat etti. Çalışmalarımızı enerjiyi bir çatışma unsuru olmaktan çıkarma ve kullanımını ortak fayda temelinde teşvik etme yönünde yoğunlaştırdık. Bu doğrultuda Doğu Akdeniz'den Hazar havzasına, Karadeniz'den Balkanlar'a kadar geniş bir coğrafyada enerji alanında iş birliği ruhunu ve dayanışmayı ön plana çıkarmak için mücadele ediyoruz. Türkiye ulaştırma alanında da veya çevresinden geçecek tüm projelere destek verebilecek jeopolitik konuma sahiptir.
Teknolojik yenilikler, küresel ve bölgesel sınamaları çözmemiz için fırsat olarak değerlendirilmeli, rekabet gücünü artıracak bir koz olarak görülmemelidir. Birleşmiş Milletler sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin en önemli başlıkları arasında yer alan 2030’da sıfır açlık sloganından maalesef giderek uzaklaşıyoruz. Doğrusu biz açlığı yirmi birinci yüzyılda hala çözüme kavuşturulamamış bir sorun olarak kabullenmekte zorlanıyoruz. Dünyanın bu kadar geliştiği, refahın bu kadar arttığı bir çağda 735 milyon kişinin açlıkla boğuşmasının hiçbir izahı olamaz. Uzaya turistik yolculuk için yüz milyonlarca dolar harcanırken Afrika'dan Asya'ya milyonlarca insan bir lokma yiyecek ekmek dahi bulamıyorsa hiçbirimiz kendimizi güvende hissedemeyiz. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin hayata geçirilmesi için tüm ülkeleri güçlü irade sergilemeye davet ediyoruz. Kalkınma yardımları konusunda dünyanın en cömert ülkeleri arasında yer alan Türkiye'nin bu çağrıyı yapma hakkı olduğuna inanıyoruz. İklim değişikliğine bağlı küresel sıcaklık artışının 1.5 santigrat dereceyle sınırlı tutulabilmesi giderek zorlaşıyor.
Bunun şartlarından biri kalkınmakta olan ülkelerin çabalarının finansal ve teknolojik olarak desteklenmesidir. Gıda güvenliği, iklim değişikliğinden etkilenen alanların başında geliyor.
Su ve toprak kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına yönelik doğru politikalar ve yatırımlar geliştirip uygulamalıyız. Çocuklarımıza bilinçsiz tüketimden doğan, kirliliğe boğulmuş ve doğal kaynakları tüketilmiş bir dünyayı miras bırakamayız. Bu anlayışla daha yaşanabilir ve adil bir dünya vizyonuyla eşim Emine Erdoğan'ın himayesinde ülkemizde başlattığımız sıfır atık hareketini Birleşmiş Milletler'de 105 ülkenin ortak sunuculuğunda kabul edilen kararla küresel boyuta taşıdık.
Dün Türkevi’nde Küresel Sıfır Atık iyi niyet beyanını imzaladık. Sıfır atık hedeflerimizin iklim değişikliğiyle mücadeleye ve sürdürülebilir kalkınma çabalarına önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Buradan tüm ülkeleri uluslararası kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının sıfır atık hareketine destek vermeye davet ediyorum.
Bilhassa birleşmiş ve gelişmiş ülkelerde bir virüs gibi yayılan ırkçılık yabancı karşıtlığı, İslam düşmanlığı artık tahammül edilemeyecek seviyelere ulaşmıştır. Masum insanların maruz kaldığı nefret söylemi kutuplaşma ve ayrımcılık, dünyanın dört bir köşesinde sızlatmadık vicdan bırakmıyor. Ne yazık ki pek çok ülkede popülist siyasetçiler bu tehlikeli akımları teşvik ederek ateşle oynamayı sürdürüyor. Avrupa'da Kur'an-ı Kerim'e karşı düzenlenen menfur saldırılara, ifade özgürlüğü maskesi altında izin vererek eylemleri teşvik eden zihniyet esasen kendi eliyle kendi geleceğini karartmaktadır.
Türkiye olarak Birleşmiş Milletler, AGİT ve İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere tüm platformlarda İslam düşmanlığıyla mücadeleye yönelik girişimleri desteklemeye devam edeceğiz. Hangi inanca mensup olursa olsun kutsallara saldırıyı kabullenmeyen tüm dostlarımızı da mücadelemize omuz vermeye davet ediyorum.
Kıymetli delegeler, her birine birkaç cümleyle temas etmeye çalıştığım tüm bu meydan okumalarla mücadele ortak sorumluluğumuzdur. Bu sorumluluğu ancak etkin iş birliği, dayanışma ve insani değerlere sıkı sıkıya sahip çıkarak yerine getirebiliriz. Maalesef son dönemde insanı insan yapan kadim değerler çok ağır saldırı altındadır. Doğrudan insanı, insanın fıtratını, geleceğini ve sosyal bünyeyi tehdit eden bu saldırıların hedefinde öncelikle aile vardır. Bu bakımdan aileye ve aile müessesesine sahip çıkmak, insana ve tüm insanlığın istikbaline sahip çıkmak demektir. Giderek artan küresel dayatmalar karşısında tüm dostlarımızı aile müessesesinin korunmasına, hassasiyet göstermeye davet ediyorum. Bu sene 100. yılını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti olarak herkes için barış, refah, güvenlik yönünde tüm insanlığın yararına adımlar atmayı sürdüreceğiz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78. toplantısında yapılacak çalışmaların küresel işbirliği ve dayanışma ruhunu güçlendirmesini temenni ediyorum.
Ve bu vesileyle ayrıca sorumluluğunu hissettiğimiz Ermenistan-Azerbaycan arasındaki son olumsuz gelişmeyi de kesinlikle kınıyorum ve bölgedeki gelişmelerin süratle sona ermesini de temenni ediyorum.”