TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası tarafından her 5 yılda bir düzenlemekte olan Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi'nin dokuzuncusu Ankara'da, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde başladı. Kongre cuma günü sona erecek. Kongrenin açılışında CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal da Türkiye'nin gıda güvenliğine dikkat çekerek, 'Türkiye gıda güvenliğini yitirmiştir. Türkiye global sermayenin bir sömürüsü haline dönüşmüştür.' dedi.

TÜRKİYE KÜRESEL SERMAYE DENEN DÜNYANIN BİR ORTAĞI DEĞİL, SÖMÜRÜLEN BİR ÜLKESİ HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR

Türkiye'nin bir tercih yapması gerektiğini söyleyen Sarıbal şunları söyledi: 'Geçtiğimiz yıllarda çok zengin bir ülke olana Katar, Suudi Arabistan'ın ambargosuna maruz kaldı. Paraları, el üstü, ayaküstü, masa üstü bilgisayarları var. Ama siyasi ambargoda gıdasız kaldılar. Katar uçaklarla canlı hayvan ithal etti. Türkiye de burada tercih yapmak zorunda. 50 yıl sonra bu topraklarda 100 milyon insanın karnını doyurabilecek miyiz doyuramayacak mıyız bunu planlamak gerekir. Bu noktada bilim insanlarının çabası yetmez, bilim insanlarının yanı sıra siyasilerin de böyle düşünmesi gerekiyor, bu siyasete ihtiyacımız var.' Türkiye'nin yeterli olanaklara sahip olduğuna dikkat çeken Sarıbal, 'Türkiye'nin toprakları var, 4 iklimi var, 7 bölgesi var, onlarca havzası var, çiftçisi var, toprakları var, bilim insanı var olanakları var ama Türkiye gıda egemenliğini yitirmiştir, Türkiye gıda güvencesini yitirmiştir. Türkiye küresel sermaye denen dünyanın bir ortağı değil, sömürülen bir ülkesi haline dönüştürülmüştür. Bu gökyüzü altında güneşimiz var, toprağımız var suyumuz var. Örgütleneceğiz, dayanışacağız, kendi ülkemizin gıda güvencesini alacağız. Bunu yapmak zorundayız. Bundan başka çaremiz kalmamıştır. Bu noktada yaşasın emek yaşasın dayanışma yaşasın bilim diyen insanlara ihtiyacımız var.' diye konuştu. Türkiye golabal sermaye tarafından kullanıldığını ifade eden Sarıbal, '82 milyonun müşteri Türkiye'nin pazar, bir iktidarın da tüccar olduğu bir duruma getirilmiştir. Bilim insanları olarak buradayız. Türkiye'nin tarımının bilimsel bir sorunu yoktur ekonomik ve finansla bir sorunu da yoktur. Türkiye üretici ve çiftçisinin sosyal da bir sorunu yoktur. Elbette çiftçi sosyal olarak kendini var edebiliyor. Öyleyse sorun Türkiye'nin tarımının sorunu politiktir. Karar vericilerin ülkeye nasıl baktığıyla ilgilidir. Gıda güvenliğini kendi topraklarımdan mı sağlayacağım, yoksa Uruguay, Brezilya, Rusya, Romanya, Ukrayna, Amerika'dan gelecek olan ürünlerle mi sağlayacağım. Ben ülkemin gıda güvenliğini kendi ülkemin mühendisine mi bırakacağım, yoksa sanayicinin yanında asgari ücretle çalıştırdığı kalfaya mı bırakacağım. Mesele budur. Gıda egemenliğinde kriter nedir, ürettiğiniz kırmızı et üzerinden mi gıda güvenliğini sağlayacaksınız, yoksa bir insanın günlük alması gereken insanca beslenme değerinden mi gıda güvenliğini baz alacaksınız. Evet, insanlık dünya tüketiyor. Bu tüketimi Amerika'da da gerçekleşiyor, Rusya da alıyor, Türkiye de alıyor. Ancak sorun şu ki onlar kendi vatandaşlarının rahat yaşaması için bizim gibi ülkeleri sömürüyorlar. Biz onların bize dayattığı yalan hikayelerle tüm toplum olarak örgütsüzleştirilip onların belirlediği tercih ettiği sistemle onların değirmenine su taşıyoruz.' açıklamasında bulunarak, siyasilere ciddi görevler düştüğünü ifade etti.

'TARIMI GERİLEYEN BİR ÜLKE KALKINAMAZ'

ZMO Genel Başkanı Özden Güngör, tarımın ciddi bir süreç olduğuna vurgu yaptı. Güngör, 'Tarım sadece ekonomik bir faaliyet değil; sosyal - siyasi ve ekolojik yansımaları da olan bir süreçtir. Bu bağlamda kalkınma, gelir dağılımı, sosyal ve bölgesel politikalar, çevre politikaları ve hatta kültürel politikalar, tarım sektöründen soyut bir şekilde planlanamaz, planlanırsa da yaşama geçirilemez. Bu bakımdan, tarımı gerileyen bir ülkenin, uzun süreli büyüme rakamları gerçekleştirmesi, başka bir deyişle büyümeyi kalkınmaya dönüştürmesi olanaklı değildir.' dedi. Tarımda ve diğer alanlarda üretim ve istihdamın desteklenmesi gerektiğini kaydeden Güngör şunları söyledi: 'Süreci iyi anlayan, iyi tanımlayan bir politika anlayışı içerisinde, tarım sektörünü sorunlarından arındıran ve ülke kalkınmasının etkin bir aracı haline dönüştüren bir yaklaşımın yaşama geçirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Uygun önlemleri alarak, tarım politikalarımızı rasyonel biçimde kurgulamalı, geleceği yapılandırmalıyız. Bu yapılandırma, yatırıma kaynak aktaran bir bütçe yapısı ve bu kaynakları rasyonel kullanan akılcı bir politika uygulaması ile olanaklıdır. Ayrıca, sadece tarım alanı için değil, tüm alanlarda üretimi ve istihdamı desteklemeliyiz. Tarım sektörü çöken bir ülkenin ne kalkınması, ne de bağımsız bir ülke olarak yaşaması mümkün değildir.'

5 YILLIK BİLANÇO

Tarımın beş yıllık bilançosunu hazırladıklarını aktaran Güngör, sözlerini şöyle sürdürdü: '2011-2014 döneminde yüzde 7.4 olan yıllık ortalama gelişme hızı, 2015-2018 döneminde yıllık ortalama yüzde 4.8'e indi. Tarım sektörü 2011 yılında yüzde 8.2 oranında ekonomiden pay alırken, bu oran 2018 yılında 2.4 puan gerilemeyle yüzde 5.8'e geriledi. 2007 yılından itibaren çiftçiye 317 milyar TL tarımsal destek verilmesi gerekirken, 140 milyar verildi. Çiftçinin devletten 177 milyar alacağı vardır. Tarımsal desteklerde aradığını bulamayan çiftçimiz banka kredilerine yöneldi, kullanılan kredi miktarı 110 milyar TL'ye ulaştı, icra takibine düşen kredi miktarı ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 53 artış gösterdi. Tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı 2015 Aralık ayında 5 milyon 3 bin iken, 2018 yılının aynı ayında 4 milyon 795 bine geriledi. Son 16-17 yılda tarım arazileri 26,5 milyon hektardan 23 milyon hektara, mera alanlarımız ise 16,5 milyon hektardan 11 milyon hektara düştü. Tarımsal üretimin sürdürülebilir olması, tarımda kullanılan girdi maliyetleri ile doğrudan ilgilidir. Ancak tarımsal üretimde kullanılan girdilerden mazotta neredeyse tamamen, tarım ilacı ve gübrede çok büyük oranda, özellikle sera tohumlarında önemli düzeyde yurtdışına bağımlıyız. Bu nedenle döviz fiyatındaki en ufak bir artış çiftçinin üretim maliyetini önemli ölçüde artırmaktadır. Girdi maliyetlerinin yüksekliği ve yeterince destek alamayan çiftçi kazanç elde edemediği için tarımdan-üretimden koptu. Kırsalda nüfusumuz her geçen gün azalıyor. Ekim alanları azalıyor.' Tarımsal kamu yönetiminin ülke gereksinimlerine uygun şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini ifade eden Güngör, 'Sulama, arazi toplulaştırması gibi tarımsal altyapı hizmetleri ivedilikle bitirilmelidir.' dedi. Tarımsal üretimin artırılmasının bir zorunluluk olduğuna dikkat çeken Güngör, 'Gıda güvenliğinin sağlanması ve kırsal alanın sorunlarının çözümü için gerekli adımların atılması daha fazla ihmal edilemeyecek öncelikli bir zorunluluktur. Bunlar bilinmeyen, çözülemeyecek sorunlar değildir. Ancak bu sorunların çözümüne odaklanılması yerine, bir öncekinin sonucu alınmadan, bir yenisinin uygulamaya konulduğu, tarım teşkilatının enerjisini ve motivasyonunu düşüren, kurumsal yıkıma yol açan yeni yapılanma denemelerinden artık vazgeçilmelidir. Tarım sektörünün içinde bulunduğu sorunları çözmekten uzak, tarımsal üretimimizde gıda güvencesini ve güvenliğini değil, piyasanın kar amacını öne çıkaracak, ithalatçı politikaların artmasına yol açacak girişimlerden vazgeçilmelidir. Tarımsal kaynaklarımızın korunmasını, üreticilerimizin çıkarlarını, halkımızın gıda güvencesi ve güvenliği ile ülkemizin kendi kendine yeterliliğini sağlayacak, konuyla ilgili tüm tarafların işbirliği ile hazırlanarak hayata geçirilmelidir. Bu ülkenin geniş toprakları, zengin ekolojik olanakları ve çok sayıda nitelikli teknik personeli, bütün bu tabloyu üreten ve hakça bölüşen bir yeni tabloya dönüştürmek için yeterli zemine sahiptir.' ifadelerinde bulundu.

TARIM ALANLARI AZALIYOR

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz da, tarım alanlarının azalmasına dikkat çekerek, 'Tarım alanlarının amacı dışında kullanımı yoluyla miktar azalması dışında, son 17 yılda uygulanan yanlış tarım politikaları nedeniyle 2002 yılında 26,5 milyon hektar olan tarım arazileri 23 milyon hektara inmiştir. 2002'de Çiftçi Kayıt Sistemi'ne üye 2,8 milyon çiftçi varken, bu sayı 2019'da 2,1 milyona düşmüş, son 17 yılda 700 bin çiftçi üretimden vazgeçmiştir.' dedi. Tarım sektörünün geleceği için öncelikle verimli topraklarımızın ve temiz su kaynaklarımızın korunmasının gerekli olduğuna işaret eden Koramaz şunları söyledi: 'Siyasi iktidarın doğal varlıklar, su ve toprak kaynaklarını tahrip eden girişimlerini dava açarak engelleyen TMMOB ve bağlı meslek odaları da iktidarın hedefi haline gelmiştir. Meslek örgütlerini parçalayarak etkisizleştirecek ve bakanlıkların yönetimine bağlayarak işlevsizleştirecek yasal düzenlemelerle odaların bağımsızlığı ortadan kaldırılmak istenmektedir. TMMOB ve bağlı Odaları, kent içerisinde halkın yaşadığı sorunlara, doğal alanlardaki tahribatlara karşı mücadele etmekte, kamusal yarar ve değerleri korumak amacıyla yürütülen dava süreçlerinde öncü rol üstlenmektedir. Stratejik bir sektör olan tarım sektörünün ekonomik, ekolojik, sosyal, politik tüm yönleriyle irdelenerek sorunların saptanacağı ve çözüm önerilerinin belirleneceği kongremiz için Ziraat Mühendisleri Odamızın tüm temsilcilerine, değerli bilgilerini bizimle paylaşacak uzmanlarımıza ve emeği geçen tüm çalışan arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.' ifadelerinde bulundu. CHP PM üyesi ve Ziraat Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Gökhan Günaydın sosyal medya hesabından 13-17 Ocak 2020 tarihlerinde gerçekleşecek olan Türkiye Ziraat Mühendisliği IX. Teknik Kongresi'nin başladığını duyurdu. Kongrede 300'den fazla bildiri sunulacağını belirten Gökhan Günaydın, 'bin 800 sayfa bilirler kitabı 2 cilt halinde hazır. Oda'mla gurur duyuyorum' ifadelerini paylaştı.

Editör: Haber Merkezi