Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Musa Yıldız, özel bir okulda öğrencilere Hoca Ahmet Yesevi'nin hayatını anlattı. Yıldız, İnsanları dinî ve ahlakî yönden yetiştiren Yesevî'nin Dîvan-ı Hikmet eserinden de bahsetti.

YESEVİ'NİN EĞİTİM GEÇMİŞİ

Prof. Dr. Musa Yıldız, yapmış olduğu sunumda şu bilgilere yer verdi: 'Ahmet Yesevi, 1093 yılında bugünkü Kazakistan'ın Çimkent şehrinin doğusundaki Sayram kasabasında doğmuştur. Tam adı Ahmed bin İbrahim bin İlyas Yesevî'dir. 7 yaşında iken babasının ölümünden sonra, ablası ile birlikte Sayram yakınlarındaki Yesi'ye yerleşen Yesevi, burada 'Arslan Baba' adlı bir Türk şeyhinden ilk eğitimini almaya başladı. Eğitiminin ilk aşamasını tamamladıktan sonra 27 yaşında iken Buhara'ya giden Yesevi, burada dönemin önde gelen din bilginlerinden olan Şeyh Yusuf Hemedani'ye intisap edip müridi oldu. Burada yoğun bir tasavvuf eğitimi alan Yesevi, Şeyhin dört halifesinden üçüncüsü olmuş ve ilk ikn yerine geçmiştir. Daha sonra irşad makamını Şeyh Adülhalik Gücdûvani'ye bırakarak Yesi'ye döndü. Yesi'de Yeseviye Ocağı'nı kurdu.

KURMUŞ OLDUĞU YESEVİ TARİKATI

Buhara'da bıraktığı Şeyh Adülhalik Gücdûvani'nin yetiştirdiği öğrencisi Muhammed Bahaüddin Nakşbend'i o dönemde Yeseviye Ocağı dışında ortaya çıkan iki büyük tarikattan biri oldu. Buhara'da kurulan Nakşibendiye tarikatı, zamanla Afganistan, Hindistan ve Anadolu'ya yayıldı. Ahmet Yesevi ise öğretisini hocası Arslan Baba'dan aldığı 'ehl-i beyt' sevgisi ve bu doğrultudaki tasavvuf anlayışı üzerine kurdu. Bir Türk sufi tarafından kurulan bu ilk büyük 'Türk tarikatı', önce Maveraünnehir, Taşkent ve çevresi ile batı Türkistan'da etkili olmuştur. Daha sonra Horasan, İran ve Azerbaycan'da yaşayan Türkler arasında yayılan Yesevi tarikatı, 13'üncü yüzyıldan başlayarak göçlerle Anadolu'ya, oradan da Balkanlara ulaşmıştır. 13'üncü yüzyıl içinde Anadolu'da görülmeye başlayan Bektaşîlik, Babaîlik, Haydarîlik Yesevîlik tarikatından çıkmış kollardır. İleride Yunus Emre'nin gaybdan gönderilmiş mürşidi sayılacak olan Hacı Bektaşi Veli ile aynı zamanda dinî destan kahramanı olan Sarı Saltuk, sonra Anadolu Ahiliğinin, pirî-mürşidi sayılan Ahi Evren, Osman Bey'in ermiş kayınbabası Şeyh Edebali, Orhan Gazi'nin mürşidi Geyikli Baba ve daha niceleri Ahmed Yesevî'nin Anadolu'ya, manevî fetihler için yolladığı, menkıbelerle destekli gerçekler halinde söylenen müritleri, akıncıları, halifeleridir.

'İBÂDET VE ZİKİRLE MEŞGUL OLURDU'

İnsanları dinî ve ahlakî yönden yetiştiren Hoca Ahmet Yesevî, tasavvufî düşüncelerini Türkçe ve sade şiirler ile anlatmış, hikmet adı verilen bu şiirler zamanla toplanarak Dîvan-ı Hikmet mecmuaları meydana gelmiştir. Ahmet Yesevî vakitlerini üçe ayırırdı. Günün büyük bölümünde ibadet ve zikirle meşgul olurdu. İkinci kısmında talebelerine zahirî ve batınî ilimleri öğretirdi. Üçüncü bölümünde ise alın teri ile geçimini sağlamak üzere tahta kaşık ve kepçe yaparak bunları satardı. Hakkında nakledilen menkıbelerden anlaşıldığı kadarıyla Yesevî, dergahtaki zikir usulü sebebiyle dönemindeki bazı alimler tarafından eleştirilmiştir. O da bazı şiirlerinde samimiyetten uzak alimler ile sahte sûfîleri tenkit etmiştir. Sohbetlerinde ve şiirlerinde en çok işlediği konular Allah ve peygamber sevgisi, fakir ve yetimleri korumak, dinî kurallara riayet, güzel ahlak, zikir, nefs ile mücadele, kendini eleştirmek (melamet), ölümü düşünmek, manevî mertebeler ve bu mertebeleri aşmadan şeyhlik iddiasında bulunmanın kötülüğü gibi mevzulardı.

'YERİN ALTINA KÜÇÜK BİR ODADA YAŞADI'

Rivayete göre Ahmet Yesevî altmış üç yaşına geldiğinde dergahında yerin altına küçük bir oda şeklinde çilehane yaptırdı. Ömrünün kalan kısmını çoğunlukla orada ibadet ve tefekkürle geçirdi. Ahmet Yesevî'nin İbrahim adında bir oğlu olmuşsa da kendisi hayattayken vefat etmiştir. Yesevî'nin nesli Gevher isimli kızı sayesinde devam etmiştir. Türkistan, Maveraünnehir ve Orta Asya'da olduğu gibi Anadolu'da da kendilerini Ahmed Yesevî'nin neslinden sayan pek çok ünlü şahsiyet çıkmıştır. Semerkantlı Şeyh Zekeriyya, Üsküplü Şair Ata ve Evliya Çelebi bu isimlerden birkaçıdır.

'73 YAŞINDA KAZAKİSTAN'DA ÖLDÜ'

14'üncü yüzyılın sonunda Emîr Timur, Türkistan bozkırlarında şöhreti ve nüfuzu iyice yayılmış olan Ahmet Yesevî'nin kabrini ziyaret edip kabrin üstüne bir türbe yapılmasını emretmiş, birkaç yıl içinde türbe, cami ve dergahıyla birlikte bir külliye oluşturmuştur. Bugün bu türbe Orta Asya'nın en önemli ziyaret yerlerinden biridir. Ahmet Yesevî'nin çilehanesi ile türbesi arasında yüz metre kadar mesafenin olması, onun ilk ve asıl dergahının çilehane bölgesinde olduğunu akla getirmektedir. Vefatından sonra defnedildiği yere zamanla büyük bir külliye yapılınca kütüphane, aşevi, mescid ve derviş hücrelerinden oluşan yeni ve daha büyük bir dergah meydana gelmiş olmalıdır.'

Editör: Haber Merkezi