Uluslararası sanat camiasında Fahrünnissa Zeid, Fahr El Nisa Zeid, Fahrunnisa Zeid, Fahrelnissa Zeid ve Fahrelnisa Zeyd isimleriyle tanınan sanatçı, Giritli İsmet Sare Hanım ile Şakir Paşa'nın kızı olarak 1901'de İstanbul Büyükada'da dünyaya geldi.
Halikarnas Balıkçısı ismiyle tanınan yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı ile ressam Aliye Berger'in kardeşi, ressam Nejad Melih Devrim ile tiyatro sanatçısı ve yazar Şirin Devrim'in annesi, seramik sanatçısı Füreya Koral'ın teyzesi olan sanatçı, doğduğu günden itibaren kalabalık bir aile içinde büyüdü.
Arkeoloji Müzesi kitaplığına bağışlanan 5 bin kitaplık kütüphaneye sahip Şakir Paşa, resme de çok meraklıydı ve Paris’te katıldığı bir resim yarışmasında ikinci oldu. Babasının sanata düşkünlüğü dolayısıyla köşke gelen keman, piyano, resim ve dil hocaları sayesinde Zeid, küçük yaşlardan itibaren sanatla tanıştı.
Rufai dervişi aile büyükleriyle Fatih'teki dergaha gittiği belirtilen İsmet Hanım, çocuklarının İngilizce, Fransızca, piyano ve resim derslerinin yanı sıra doğu kültürü ve dillerini öğrenmelerine de önem verdi, Farsça, Arapça ve Kuran'ı Kerim dersleri almasını sağladı.
İlk resimlerini 8 yaşındayken yaptı
Henüz 8 yaşındayken çizdiği resimle ağabeyi Cevat Şakir'i etkileyen sanatçı, 14 yaşında anneannesinin sulu boya portresini yaparak resme yöneldi.
Usta sanatçı, Şakir Paşa’nın açtığı ilkokulda eğitim hayatına adım attı, ortaöğrenimini Notre Dame De Sion ve Pansion Binagiotti'de tamamladı.
İstanbul’da Sanayi-i Nefise Mektebine (Güzel Sanatlar Akademisi) gitmeye başladığı 1919'da Servet-i Fünun yazarlarından İzzet Melih Devrim ile evlenen sanatçı, balayına gittiği Paris'te müzeler, galeriler ve Batı sanatı ile tanıştı. Zeid, okulda desen yapmayı ve perspektifi çok iyi öğrendi ancak herkesin yaptığı akademik tarzdan hoşlanmayarak eğitimi bıraktı.
Fahrünnisa Zeid, her sene gittiği Paris'te 1927'de Academie Ranson'a kayıt oldu. Akademideki hocalarından biri olan, soyut sanatın ustalarından Bissiere'den etkilenen Zeid, hocasıyla ilgili bir anısını şu sözlerle aktarmıştı:
"Modelden yaptığım çalışmamı çok beğenmiştim. Atölyede yanımdaki iki Japon talebenin çalıştığı mavimsi modelde ise ne form, ne renk, ne ekspresyon, ne de ışık gölge vardı. Hocamız Bissiere atölyeye geldiğinde iki Japon’un çalışmasını övünce benim çalışmamı daha beğeneceğinden iyice emindim. Ama çalışmamı yere fırlatarak, 'Siz fotoğrafçı değilsiniz. Hiçbir zaman doğayı taklit etmemelisiniz.' dedi. 'O zaman model niye duruyor?' sorumu, 'Model bir aracıdır. Eğer sizin söyleyecek değişik bir şeyiniz varsa onu söyleyin. Fotoğrafla sanatın hiç bir ilişkisi yoktur.' diyerek yanıtladı. İsteğim üzerine müdire hanıma da Japonların resimlerini neden beğendiğini ve bana karşı böyle davrandığını sorduğumda, Bissiere şöyle yanıtladı; Bu kadın çok yetenekli. Ama o sosyeteden biri olarak resimle oynuyor. Eğer fakir bir sanatçı olsaydı, yaşamını sanatıyla kazanmak zorunda kalacağından şimdiye kadar çoktan meşhur olurdu. Ben onun iyiliği için ona sert eleştiri yapmak zorundayım."
İlk sergisini evinde açtı
İlk evliliğinden dünyaya gelen oğlu Faruk'u 2.5 yaşında kaybeden Devrim çiftinin, 1923'te Nejad Melih, 1926'da da Şirin ismini verdiği iki çocuğu dünyaya geldi.
Devrim ile evliliği sırasında Atatürk ile tanışan sanatçı, yeni Türk alfabesi ile ilgili konferansta Atatürk'ün yanında yer aldı.
İkinci evliliğini 1934'te, Irak'ın Ankara temsilcisi ve Irak Kralı I. Faysal'ın kardeşi Emir Zeid ile yapan sanatçı prenses unvanı aldı. Zeid çiftinin oğlu Raad 1936'da dünyaya geldi. Diplomat eşinin görevi nedeniyle Türkiye'den ayrılan sanatçı, resim kariyerini Avrupa'nın çeşitli kentlerinde sürdürdü.
Yaşamının büyük bir kısmını Londra ve Paris’te geçiren sanatçı, 1941'de İstanbul'a döndü.
Sanatçı, ilk kişisel sergisini 1945'te İstanbul Maçka'da kendi evinde açtı. Tüm eşyalarını bir depoya yollayan sanatçı, evinde 180 eserini sergiledi.
Sergi açılışını kraliçe yaptı
Londra'daki ilk sergisini 1947'de St. Georges galerisinde açan Zeid, açılışta İngiltere Kraliçesi Elizabeth'i ağırladı.
Paris’teki ilk sergisini de 1949’da Colette Allendy Galerisi’nde açan Zeid, Paris'teki atölyesinde kariyerinin en önemli eserlerine imza attı.
Yurt dışında önemli başkentlerde ve galerilerde birçok kişisel sergi açan sanatçı, yaptığı bir açıklamada soyut resme yönelmesinin sebebini, "Soyut resim yapmamın birkaç nedeni oldu. 1938’de Bağdat’a ilk gidişimde kaldığım sarayımsı evin penceresinden sabahın erken saatlerinde, başlarında taşıdıkları yoğurt kaseleriyle pazara giden kadınların çok hızlı geçişlerini gördüm. Çocukluğumda da pencereden baktığımda insanları kafesin arkasından görürdüm. Daha doğrusu gördüklerim kişiler değil, onların renkleriydi. Bu yüzden resimlerimde renkleri siyah çizgilerle böldüm." sözleriyle aktarmıştı.
Oldukça büyük boyuttaki eserleri ve eserlerindeki göz alıcı renkleriyle dikkati çeken Zeid'in çalışmalarındaki tarzını, sanat eleştirmeni Andre Parinaud, "O aynı zamanda Doğu'nun ruhunu, bizim Batı'nın dinamizm gücünü mükemmel bir alaşımla karıştırıyor." sözleriyle ifade etmişti.
Unutulmaz sanatçı ise yaptığı eserlere ilişkin, şunları söylemişti:
"Bence portre ve soyutlama arasında çok büyük bir fark yok. Bir insan en az yüz tane insan figürü çizebilir ve hiçbiri birbirine benzemez. Çünkü bu bir fotoğraf değil, bütün içsel geçişleriyle bir insanın ruhu, onun geçmişi ve o anda benim gözümün önüne gelen tüm medeniyetler."
Sanatçının 1962'de imza attığı "Break of the Atom and Vegetal Life" (Atom ve Bitkisel Yaşam Arasında) adlı eseri, Dubai'de Christie’s Müzayede Evi'nde düzenlenen müzayedede, 2 milyon 741 bin dolara (73 milyon 390 bin lira) satıldı.
Sanatçı, 1981’de Ürdün Kraliyet Nişanı, 1987’de İtalyan Rispoli Nişanı, 1988’de Fransız Commandeur des Arts et des Letres Nişanı’nı aldı.
Fahrünnisa Zeid, eşini 1970'te kaybetti. Eşinin vefatının ardından Paris'teki yaşamını bırakan sanatçı, 1976'da oğlu Raad'ın da yaşadığı Amman'a yerleşti. Sanatçı 5 Eylül 1991'de Amman’da öldü. Ölümü üzerine Ürdün Kralı ülkesinde ulusal yas ilan etti.