Evde yaşanan anlaşmazlıklar ve tartışmalar, her birey için ayrı ayrı stres sebebi olurken, çocuklardaki etkisi içinden çıkılamayacak boyutlara varabiliyor. Bu yönde yapılan araştırmalar; kavgaya şahit olan çocukların zihinsel ve sosyal becerilerinin olumsuz yönde etkilendiğini, aynı zamanda bu durumun yetişkinlik hayatlarında da devam ettiğini gösteriyor. Ebeveyn kavgalarının çocuklara olan etkilerini Başkent’e anlatan Psikolojik Danışman-Türk PDR Derneği Etimesgut İlçe Temsilcisi Mehmet Akif Ülvan, “Ebeveynler çocukları için evde bilinçli ve duyarlı bir tutum sergilemeli. Çocukluk deneyimleri kader değildir” diyerek ailelere evde güvenli ortamın nasıl oluşturulması gerektiği konusunda tavsiyelerde bulundu. Mehmet Akif Ülvan, sürekli olarak çatışma halinde olan ebeveynlere yönelik yürütmüş oldukları profesyonel desteklerden de bahsetti.

·       Ebeveyn kavgalarının ergenlik dönemi öncesi çocuklara etkisi nedir?

Ebeveyn kavgalarının çocuklar üzerindeki etkisi, çocuğun yaşına ve gelişim dönemine bağlı olarak farklılık gösterir. Genel olarak, çocuklar ebeveynlerinin arasındaki çatışmalara karşı hassastır ve bu durum onların duygusal, sosyal ve bilişsel gelişimlerini etkileyebilir. 0-3 yaş grubunda ebeveyn kavgasına tanık olan bebekler, ebeveynlerinin duygusal durumlarını hissedebilir ve yüksek stres ortamlarında huzursuz olabilirler. Sürekli tartışmalara maruz kalan bebeklerde daha fazla ağlama, uyku ve beslenme düzensizlikleri görülebilir ve güvensizlik hissi nedeniyle bağlanma sorunları yaşayabilirler.       Okul öncesi dönem olarak adlandırdığımız 3-6 yaş arasında bulunan çocuklar ebeveynlerinin kavgalarını anlar ancak kavganın nedenini tam olarak anlayamazlar. Bu sebeple ebeveynlerinin kavgalarına ve tartışmalarına kendisinin neden olduğunu düşünürler. Bu durumda okul öncesi dönemde bulunan çocukların kendilerini suçlu hissetmelerine neden olur. Tabii okul öncesi dönemde bulunan çocuklarımızın aile içi şiddete maruz kaldıklarında gösterecekleri tek olumsuz duygu suçluluk olmayacaktır. Çocuklarımız bu durumla karşı karşıya kaldıklarında olumsuz duygularına korku ve kaygı da eşlik edecektir. Ve de taklit yoluyla edinmiş oldukları saldırganlık, vurma ve bağırma davranışlarıyla istenmedik şekilde ortaya çıkacaktır. 7-12 yaşları arasında ilkokul çağı döneminde bulunan çocuklar ebeveyn çatışmalarını daha iyi anlar ancak çözümleyemezler. Sürekli kavgalara maruz kalan çocuklarda özgüven eksikliği, akademik başarıda düşüş ve içe kapanıklık görülebilir. Bu sebeplerle arkadaş edinmekte zorluk çeken çocuklar sosyal ilişki kurmakta da zorluk yaşayabilirler. Yaşadıkları kaygılar nedeniyle bu yaş aralığındaki çocuklarda baş ağrısı, karın ağrısı, mide bulantısı gibi fiziksel rahatsızlık da meydana gelebilir.

·       Ebeveyn kavgaları, özellikle ergenlerde madde kullanımına sebebiyet verir mi?

Ergenlik döneminde (13-18 yaş) bulunan çocuklar, ebeveynlerinin kavgalarına daha bilinçli bir şekilde tepki verir. Aile içi çatışmalar ergenlerin isyankar, agresif veya depresif olmalarına neden olabilir. Bu sebeplerle ergenlerimizde madde kullanımı riski ve okul başarısında düşüş görülebilir. Özellikle madde kullanma ihtimali çocuklarımızın düşeceği en olumsuz durum olabilir. Bunların yanında yetişkinliğe adım atmaya başlayan ergenler romantik ilişkilerinde güvensizlik ve bağlanma sorunları yaşayabilirler.

·       Bu psikolojide yetişen çocukların okul başarısı hangi noktalarda etkileniyor?

Ebeveyn kavgalarına maruz kalan çocukların akademik başarıları dikkat ve konsantrasyon eksikliği, motivasyon kaybı, duygusal stres ve öğrenme isteksizliği gibi nedenlerle olumsuz etkilenebilir. Sürekli stres altında büyüyen çocuklar, derslere odaklanmakta zorlanabilir ve okulda düşük performans gösterebilirler. Kaygı ve güvensizlik duyguları, özgüven eksikliğine ve sınav kaygısına yol açarak akademik başarıyı düşürebilir. Ayrıca, evde huzursuz bir ortamda yetişen çocuklar düzenli ders çalışma alışkanlığı geliştirmekte zorlanabilir. Problem çözme becerileri yeterince gelişmeyebilir ve öğretmenleriyle veya arkadaşlarıyla sağlıklı ilişkiler kurmakta güçlük çekebilirler. Bu faktörler birleştiğinde, çocukların okul başarısında düşüş yaşaması ve uzun vadede eğitim hayatlarında olumsuz sonuçlarla karşılaşması daha olası hale gelir.

“ÇOCUKLARIN İHTİYACI HUZURLU VE GÜVENLİ BİR ORTAMDIR”

·       Tartışma sonrası anne-baba çocukla nasıl konuşmalı, durumu ona nasıl izah etmelidir?

Ebeveynler arasında yaşanan tartışmalar, çocuklar için kafa karıştırıcı ve kaygı verici olabilir. Bu tür durumlarda anne ve babanın çocuğa nasıl yaklaştığı, onun duygusal gelişimi açısından büyük önem taşır. Tartışma sonrasında ebeveynler, çocuğa durumu anlayabileceği şekilde açıklamalı ve güven duygusunu yeniden tesis etmelidir. Öncelikle, çocuğun duygularını anlamak ve ona kendini ifade etme fırsatı vermek önemlidir. “Tartışmamız seni korkuttu mu?” veya “Bu konuda kendini nasıl hissediyorsun?” gibi sorular sorarak onun duygularını anlamaya çalışmak, çocuğun hislerini ciddiye aldığınızı gösterir. Açıklama yaparken yaşına uygun ve basit bir dil kullanılmalıdır. Tartışmanın içeriğine dair detaylara girmeden, “Bazen anne-babalar da fikir ayrılıkları yaşayabilir, ama biz birbirimizi seviyoruz ve bu tür tartışmalar normaldir” gibi cümlelerle durum özetlenebilir. Çocuğun, tartışmanın kendisiyle ilgili olmadığı ve anne-babasının onu hala sevdiği konusunda emin olması sağlanmalıdır. Eğer tartışma esnasında sesler yükseldiyse veya çocuğun endişelenmesine neden olabilecek bir durum yaşandıysa, anne ve baba birlikte çocuğa güven vermelidir. “Bazen duygularımızı güçlü şekilde ifade edebiliyoruz ama bu, birbirimizi sevmediğimiz anlamına gelmez” gibi cümlelerle çocuğun olayları sağlıklı bir şekilde anlaması sağlanabilir. Son olarak, ebeveynler kendi davranışlarını gözden geçirmeli ve çocuğun önünde tartışmamaya özen göstermelidir. Çocukların en çok ihtiyaç duyduğu şey, huzurlu ve güvenli bir ortamdır. Tartışma sonrasında aile içinde sevgi ve anlayışın hala devam ettiğini hissettirmek, çocuğun duygusal güvenliğini korumak açısından oldukça önemlidir.

“BİREYİN KENDİ KURACAĞI AİLE YAPISINI DA ETKİLEYEBİLİR”

·       Çocuğun çatışmalı aile ortamında büyümesi, yetişkin olduğunda kişisel ve toplumsal ilişkilerini ne yönde etkiler?

Çocuğun çatışmalı bir aile ortamında büyümesi, yetişkin olduğunda kişisel ve toplumsal ilişkilerini derinden etkileyebilir. Sürekli tartışmaların, anlaşmazlıkların ve huzursuzluğun olduğu bir ev ortamı, çocuğun duygu dünyasında güven eksikliği, kaygı ve stres yaratır. Bu tür bir ortamda büyüyen bireyler, yetişkin olduklarında sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanabilirler. Öncelikle, çocuklukta yaşanan sürekli çatışmalar, bireyin bağlanma stilini etkileyebilir. Güvenli bir ortamda büyümeyen çocuklar, yetişkin olduklarında ilişkilerinde ya aşırı bağımlı ve kaygılı olabilir ya da duygusal olarak insanlara mesafeli davranabilirler. Örneğin, sürekli kavga eden ebeveynleri olan bir çocuk, ileride romantik ilişkilerinde ya sürekli terk edilme korkusu yaşayabilir ya da duygusal bağ kurmaktan kaçınarak ilişkilerini yüzeysel tutabilir. Bunun yanı sıra, çocuklukta çatışmalı bir ortamda büyüyen bireyler, iletişim konusunda da problemler yaşayabilirler. Tartışmalara şahit olarak büyüyen çocuklar, sağlıklı iletişim kurmayı öğrenemedikleri için ya agresif bir tutum sergileyebilir ya da kendilerini ifade etmekten kaçınarak içe kapanabilirler. Bu durum, hem iş hayatında hem de sosyal ilişkilerde sorunlara yol açabilir. Toplumsal ilişkiler açısından bakıldığında, çatışmalı bir aile ortamında yetişen bireyler, toplum içinde güven duymakta zorlanabilir. İnsanlara karşı sürekli temkinli olabilirler veya çevrelerindeki insanlara zarar vermemek adına aşırı uyumlu ve pasif bir tutum sergileyebilirler. Ayrıca, çocuklukta şahit olunan olumsuz aile içi ilişkiler, bireyin kendi kuracağı aile yapısını da etkileyebilir. Anne ve babasından sağlıklı bir evlilik modeli göremeyen birey, kendi ailesini kurarken de benzer hataları tekrarlayabilir veya ilişkilerinde sürekli bir huzursuzluk hissedebilir. Ancak unutulmamalıdır ki çocukluk deneyimleri kader değildir. Birey, bilinçli bir çabayla geçmişte yaşadığı olumsuzlukları fark ederek kendini geliştirebilir ve sağlıklı ilişkiler kurmayı öğrenebilir. Destekleyici sosyal çevre, psikolojik farkındalık ve gerektiğinde profesyonel yardım almak, bu süreci daha sağlıklı yönetmeye yardımcı olabilir.

“BOŞANMA KARARI AÇIK VE ANLAŞILIR BİR DİLLE ANLATILMALI”

·       Eşler arasındaki tartışmalar sürekli hale gelirse, boşanmak bir çözüm müdür? Boşanma sonrası anne-babaların çocuğa yaklaşımı konusunda tavsiyeler verir misiniz?

Eşler arasındaki tartışmaların sürekli hale gelmesi, evlilik ilişkisinin sağlığını ciddi şekilde etkileyebilir. Eğer çiftler, yaşadıkları anlaşmazlıkları yapıcı bir şekilde çözemiyor, sürekli olarak çatışma yaşıyor ve bu durum hem kendilerini hem de çocuklarını olumsuz etkiliyorsa, boşanma düşünülebilir. Ancak boşanma kararı alınmadan önce, çiftlerin evliliklerini kurtarmak adına gerekli çabayı göstermeleri önemlidir. Bu noktada, çift ve aile terapisi gibi bir profesyonel destek, ilişkideki iletişim problemlerini anlamak ve çözmek için etkili bir yöntem olabilir. Terapi, çiftlerin birbirlerini daha iyi anlamalarına, sağlıklı iletişim kurmalarına ve olası sorunları yönetmelerine yardımcı olabilir. Eğer tüm çabalara rağmen ortak bir çözüm bulunamıyorsa, tarafların birbirine zarar vermeye devam etmesi yerine, saygılı bir şekilde ayrılmaları daha sağlıklı bir seçenek haline gelebilir.

Boşanma süreci yalnızca eşleri değil, çocukları da derinden etkileyen bir durumdur. Bu nedenle, boşanma sonrasında anne ve babanın çocuğa yaklaşımı büyük bir önem taşır. Öncelikle, çocuğa boşanma kararı açık ve anlaşılır bir dille anlatılmalıdır. Çocuk, bu ayrılığın kendi suçu olmadığını bilmeli ve her iki ebeveyni tarafından da sevildiğini hissetmelidir. “Biz artık anne ve baba olarak aynı evde yaşamayacağız ama seni her zaman çok seveceğiz” gibi ifadeler, çocuğun kendini güvende hissetmesine yardımcı olabilir. Boşanma sonrasında çocuğun duygusal dengesi korunmalıdır. Çocuk, anne ve babasını kaybetme korkusu yaşayabilir veya kendini yalnız hissedebilir. Bu noktada, ebeveynlerin çocuğa duygusal destek vermesi çok önemlidir. Onun duygularını ifade etmesine olanak tanınmalı ve hissettiklerinin normal olduğu anlatılmalıdır. Eğer çocuk boşanmadan dolayı ciddi kaygılar yaşıyor, içine kapanıyor veya davranış değişiklikleri gösteriyorsa profesyonel destek almak faydalı olabilir. Psikolojik danışma, çocuğun duygularını sağlıklı bir şekilde işlemesine ve süreci daha kolay atlatmasına yardımcı olabilir. Boşanma sonrasında anne ve babanın birbirleriyle olan ilişkisine de dikkat etmesi gerekir. Ebeveynler arasındaki olumsuzluklar çocuğa yansıtılmamalı, çocuk taraf tutmaya zorlanmamalıdır. Bir ebeveynin diğer ebeveyni kötülemesi veya çocuğun bir tarafı seçmeye zorlanması, onun psikolojik sağlığını olumsuz etkileyebilir. Çocuğun her iki ebeveyniyle de sağlıklı bir ilişki sürdürmesi teşvik edilmelidir.

Son olarak, çocuğun düzeni ve rutinleri mümkün olduğunca korunmalıdır. Boşanma, çocuğun hayatında büyük bir değişiklik yarattığı için, bu sürecin en az hasarla atlatılması adına belirli bir düzen oluşturulmalıdır. Ebeveynlerin çocuğa yeterli zaman ayırması, onun sosyal ve akademik hayatını desteklemesi ve ona her zaman sevgiyle yaklaşması, boşanmanın olumsuz etkilerini en aza indirecektir. Unutulmamalıdır ki, sağlıklı ve huzurlu bir ayrılık süreci, hem çocuk hem de ebeveynler için uzun vadede daha olumlu sonuçlar doğuracaktır.

“AİLELERİN YAKLAŞIMI ANLAYIŞ VE EMPATİ TEMELLİ OLMALI”

·       Peki, çocukların ebeveynler ile olan çatışmaların genel sebepleri neler? Özellikle sıkça karşılaşılan kuşak farklarından kaynaklı tartışmalarda ailelerin yaklaşımları nasıl olmalı?

Çocuklar ile ebeveynler arasındaki çatışmalar, genellikle farklı bakış açıları, beklentiler ve iletişim eksikliklerinden kaynaklanır. Çocukların gelişim süreci boyunca bağımsızlıklarını kazanma çabaları, ebeveynlerin ise onları koruma ve yönlendirme isteği, zaman zaman anlaşmazlıklara yol açabilir. Disiplin anlayışındaki farklılıklar, akademik başarı beklentileri, sosyal çevre seçimi ve teknolojinin kullanımı gibi konular, ebeveyn-çocuk çatışmalarının en yaygın sebeplerindendir. Çocuk, kendi kararlarını almak isterken ebeveynler bu kararların doğruluğundan emin olmak isteyebilir ve bu durum, çatışmalara zemin hazırlayabilir.

Özellikle kuşak farklarından kaynaklanan tartışmalar, modern dünyada daha sık karşılaşılan bir durumdur. Teknolojinin hızla gelişmesi, toplumsal değerlerin değişmesi ve yaşam tarzlarının farklılaşması, ebeveynler ile çocuklar arasında derin görüş ayrılıkları yaratabilir. Örneğin, sosyal medya kullanımı, giyim tarzı, arkadaş seçimi ve kariyer planları gibi konularda ebeveynlerin geleneksel yaklaşımları, çocukların daha özgür ve yenilikçi bakış açılarıyla çatışabilir. Ebeveynler, kendi gençlik dönemleri ile günümüzü kıyaslayarak çocuklarının deneyimlerini küçümseyebilir veya anlamakta zorlanabilir. Bu tür durumlar, çocukların anlaşılmadıklarını hissetmelerine ve ebeveynlerinden uzaklaşmalarına neden olabilir. Ailelerin bu tür tartışmalarda yaklaşımı, anlayış ve empati temelli olmalıdır. Öncelikle, çocuklarını dinlemeli ve onların bakış açısını anlamaya çalışmalıdırlar. “Bizim zamanımızda böyleydi” yaklaşımı yerine, çocuklarının içinde bulunduğu çağın dinamiklerini göz önünde bulundurmalılar. Katı kurallar koymak yerine, esneklik sağlayarak ortak bir yol bulmaya çalışmak, ilişkileri daha sağlıklı hale getirebilir. Aynı zamanda çocukların da ebeveynlerinin kaygılarını anlamaları teşvik edilmelidir. Açık ve sağlıklı iletişim kurmak, kuşak farkının neden olduğu anlaşmazlıkları minimize edebilir. Sonuç olarak, ebeveyn-çocuk çatışmaları kaçınılmaz olsa da, doğru iletişim yöntemleriyle bu çatışmalar yapıcı hale getirilebilir. Çocukların bireyselleşme süreçlerini destekleyen, aynı zamanda onların güvenliğini ve mutluluğunu gözeten bir yaklaşım, aile içi huzurun korunmasına yardımcı olacaktır. Kuşak farkından doğan anlaşmazlıkları aşmanın en etkili yolu, karşılıklı anlayış ve saygıyı temel alan bir ilişki kurmaktır.

“ÇOCUĞUN BİREYSELLİĞİNE SAYGI DUYULMALI”

·       Aile tartışmalarını bir kenara bırakırsak, çocuğa evde güvenli ortamın sağlanması için ne yapılmalı?

Çocukların sağlıklı bir şekilde büyüyebilmeleri için ev ortamında kendilerini güvende hissetmeleri büyük önem taşır. Güvenli bir ortam, yalnızca fiziksel koruma sağlamakla kalmaz, aynı zamanda duygusal açıdan da çocuğun kendini rahat ve huzurlu hissetmesine yardımcı olur. Ebeveynlerin, çocuklarının güven duygusunu geliştirebilmesi için bilinçli ve duyarlı bir tutum sergilemesi gerekir. Öncelikle, fiziksel güvenlik sağlanmalıdır. Küçük yaşlardaki çocuklar için tehlikeli olabilecek eşyalar ortadan kaldırılmalı, prizler koruyucularla kapatılmalı, kesici ve yanıcı maddeler çocukların ulaşamayacağı yerlere konulmalıdır. Merdivenler, balkonlar ve diğer riskli alanlar için gerekli önlemler alınmalıdır. Ayrıca, evdeki acil durumlar için bir plan oluşturulmalı, yangın çıkışları, ilkyardım malzemeleri ve acil numaralar hakkında çocuklara temel bilgiler verilmelidir.

Ancak, güvenli bir ev ortamı yalnızca fiziksel koruma ile sınırlı değildir. Duygusal güvenlik de en az fiziksel güvenlik kadar önemlidir. Çocuklar, evde kendilerini ifade edebilecekleri, yargılanmadan ve eleştirilmeden duygularını paylaşabilecekleri bir atmosferde büyümelidir. Ayrıca, evde belirli bir düzen ve rutin oluşturmak çocuğun güven duygusunu artırır. Yemek saatleri, uyku düzeni ve günlük aktiviteler mümkün olduğunca istikrarlı olmalıdır. Çocuklar, tahmin edilebilir bir ortamda kendilerini daha güvende hissederler. Bunun yanında, ev içinde şiddet, aşırı eleştiri ve sert disiplin yöntemlerinden kaçınılmalı, sorunlar sağlıklı iletişim yoluyla çözülmelidir. Son olarak, çocuğun bireyselliğine saygı duymak da güvenli bir ev ortamının önemli bir parçasıdır. Onlara yaşlarına uygun sorumluluklar vererek, karar alma süreçlerine dahil ederek ve kendi kişisel alanlarını tanıyarak özgüven kazanmalarına yardımcı olunmalıdır. Ev, çocuğun sadece korunma ihtiyacını karşılayan bir yer değil, aynı zamanda kendini özgürce ifade edebileceği ve mutlu hissedebileceği bir alan olmalıdır. Böylece çocuk, büyüdüğünde kendine güvenen, sağlıklı ilişkiler kurabilen ve duygusal açıdan güçlü bir birey olarak hayata adım atabilir.

·       Son olarak, aile çatışmalarının son bulmasını isteyip de bunu başaramayan ebeveynlere yönelik ne gibi profesyonel destekler sunuyorsunuz?

Psikolojik danışmanlar olarak, ailelere çeşitli yöntem ve terapi modelleri sunarak, ilişkilerini daha sağlıklı bir noktaya taşımalarına yardımcı oluyoruz. Öncelikle çift terapisi, eşler arasındaki iletişim problemlerini, anlaşmazlıkları ve duygusal uzaklaşmayı ele almayı amaçlayan etkili bir yöntemdir. Çift terapisi sürecinde, tarafların birbirlerini daha iyi anlamaları, sağlıklı bir şekilde duygularını ifade etmeleri ve çatışmaları yapıcı bir şekilde çözmeleri için rehberlik edilir. Uzman bir terapist eşliğinde yapılan bu görüşmeler, tarafların birbirine karşı empati geliştirmesini ve ilişkilerindeki sorunları daha objektif bir bakış açısıyla ele almalarını sağlar. Bunun yanı sıra, aile terapisi, yalnızca eşler arasındaki değil, tüm aile bireylerini kapsayan bir süreçtir. Aile içindeki iletişim dinamiklerini analiz eden bu terapi, ebeveynlerin çocuklarıyla olan ilişkisini güçlendirmeye ve ev içerisindeki genel huzuru artırmaya yönelik stratejiler sunar. Özellikle çocukların anne ve babalarının tartışmalarından olumsuz etkilendiği durumlarda, aile terapisi çocukların duygu dünyasını anlamalarına ve çatışmaların etkisini en aza indirmelerine yardımcı olur. Bireysel olarak destek almak isteyen ebeveynler için bireysel danışmanlık da önemli bir seçenektir. Kendi duygu ve düşüncelerini anlamakta zorlanan, öfke kontrolüyle ilgili sorun yaşayan ya da ilişkisel becerilerini geliştirmek isteyen ebeveynler için bireysel terapi, içsel farkındalıklarını artırarak daha sağlıklı kararlar almalarına yardımcı olabilir. Ek olarak, ebeveynlere yönelik atölye çalışmaları ve seminerler de aile içi çatışmaların nasıl yönetileceğine dair pratik bilgiler sunar. İletişim becerileri, stres yönetimi ve çocuk yetiştirme konusunda bilinçli ebeveynlik gibi konular üzerine yapılan bu çalışmalar, ailelerin karşılaştıkları sorunlara yönelik farkındalıklarını artırarak daha bilinçli bir yaklaşım geliştirmelerine olanak tanır. Unutulmamalıdır ki, sağlıklı bir aile ortamı oluşturmak mümkündür ve bu süreçte profesyonel destek almak, hem ebeveynlerin hem de çocukların ruhsal sağlığı için son derece kıymetlidir.

Kaynak: BAŞKENT GAZETESİ- Tolga ALCA