Çocuklarda dil ve konuşma gelişiminin en kritik dönemi erken çocukluk yılları olarak kabul ediliyor. Uzman Dil ve Konuşma Terapisti Anuş Tahmincioğlu, çocukların dil gelişiminde karşılaşılan gecikmelerin okul hayatı ve sosyal ilişkileri olumsuz etkileyebileceğini söyledi. Tahmincioğlu, “Bu durumun erken fark edilip uygun terapi yöntemleriyle desteklenmesi oldukça önemlidir” dedi.
“VAKİT KAYBETMEDEN BİR UZMANA BAŞVURUN”
Erken çocukluk dönemi dil gelişimi açısından en kritik evrelerden biri. 2 yaşına gelmiş bir çocuğun hala kelime öbekleri kuramaması, gelişimsel bir dil bozukluğunun işareti olabilir. Dil ve konuşma gelişimi, çocukların hem zihinsel hem de sosyal gelişimleri açısından büyük önem taşıyor. Tahmincioğlu, çocuklarda dil gecikmesi belirtilerine dikkat çekerek, özellikle 2 yaş döneminde ortaya çıkan işaretlerin ilerleyen yıllarda akademik ve sosyal hayata doğrudan etki ettiğini belirtti. Bebeklerde ilk anlamlı sözcüklerin genellikle 12’nci ayda ortaya çıktığını söyleyen Tahmincioğlu, “18’inci ay itibarıyla çocuklarda kelime dağarcığı önemli ölçüde gelişir. 2 yaşına gelen bir çocuğun yaklaşık 50-60 kelimeye sahip olması ve bu kelimeleri sözcük öbekleri hâlinde kullanması beklenir. 2,5 yaşında ise çocuk, sözcükleri daha karmaşık biçimlerde birleştirerek cümle kurmaya başlar. 3 yaşında kendini cümlelerle ifade edebilmeli, 4-5 yaşlarında ise olayları uzun ve ayrıntılı cümlelerle anlatabilir duruma gelmelidir” dedi. 2 yaşına gelmiş bir çocuğun kendini hala kelimelerle ifade edememesi, sadece basit eylemlerle iletişim kurması ve sözcük öbekleri kullanmaması durumunda dil gecikmesinden şüphelenilmesi gerektiğini söyleyen Tahmincioğlu, “Bu tür belirtiler gözlemlendiğinde vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmak büyük önem taşır. Erken müdahale, ilerleyen yaşlarda oluşabilecek akademik başarısızlıklar ve sosyal uyum sorunlarının önüne geçebilir” ifadelerini kullandı.
“DİL SADECE KELİMELERDEN OLUŞMAZ”
Dil gelişiminin yalnızca sözcük hazinesiyle sınırlı olmadığını vurgulayan Tahmincioğlu, dilin semantik (anlam) ve pragmatik (iletişim kurma biçimi) boyutlarına da dikkat çekti. “Çocuklar bazen sorulan sorulara alakasız cevaplar verebilir, sohbeti başlatmakta ya da sürdürmekte zorlanabilir. Konuşmalarında daha çok somut kelimeleri tercih ederler, bağlantı kurmakta güçlük çekerler veya bağlaçları hiç kullanmazlar. Bu durumlar, dilin daha derin yapılarında sorun olduğunu gösterir” şeklinde konuştu. Tahmincioğlu, semantik ve pragmatik sorunların günlük iletişimde nasıl kendini gösterdiğini şöyle özetledi: “Sınırlı sözcük dağarcığına sahip olan çocuklar, daha çok kısa ve karmaşık olmayan ifadeler kullanır. ‘Ne, nerede, neden, nasıl, ne zaman’ gibi sorular çocuklarda kafa karışıklığına yol açabilir. Bu tür sorulara geç ya da hatalı yanıt verilmesi de gelişimsel dil bozukluğunun bir işareti olabilir.” Modern yaşamın getirdiği dijitalleşme, çocukların iletişim becerilerini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Anuş Tahmincioğlu, özellikle 2 yaş altındaki çocuklarda uzun süreli ekran maruziyetinin dil gecikmesine yol açtığını belirterek şunları söyledi: “Bugün bir kafeye ya da restorana gittiğinizde çocukların oyun oynamak ya da birbirleriyle iletişim kurmak yerine ekranlara daldığını görüyorsunuz. Bu durum yalnızca duygusal gelişimi değil, aynı zamanda dil gelişimini de ciddi biçimde sekteye uğratıyor. Araştırmalar, 2 yaşından küçük çocukların her gün iki saatten fazla televizyon, telefon veya tablet kullanmasının dil becerilerinde gerilemeye neden olduğunu ortaya koyuyor.”
“ERKEN TANI GELİŞİMSEL RİSKLERİ AZALTIR”
Tahmincioğlu, erken tanının yalnızca sorunun belirlenmesi değil, aynı zamanda çocuğa uygun müdahale yöntemlerinin hızla belirlenebilmesi açısından da çok önemli olduğunu vurguladı: “Okul öncesi dönemde fark edilen dil gecikmesi, uygun terapilerle giderildiğinde, çocuğun eğitim ve sosyal hayatı çok daha sağlıklı ilerler. Ancak geç kalınırsa, bu durum akademik başarısızlık, sosyal izolasyon ve özgüven sorunlarına dönüşebilir.” Dil bozukluklarının çocuklarda daha çok gelişimsel, yetişkinlerde ise genellikle edinilmiş nedenlere bağlı olarak ortaya çıktığını vurgulayan Tahmincioğlu, konuşma bozukluklarının her yaşta görülebileceğini söyleyerek, “Yedi yaşındaki bir çocuk ‘r’ sesini çıkaramayabilir, bu durum 40 yaşındaki bir bireyde de gözlemlenebilir. Bu tür ses üretim bozuklukları, artikülasyon bozukluğu olarak adlandırılır” diye ekledi.
Uzman Dil ve Konuşma Terapisti Anuş Tahmincioğlu, sık rastlanan dil ve konuşma bozukluklarını şöyle sıraladı:
Artikülasyon Bozukluğu: Bireyin bazı sesleri doğru bir şekilde çıkaramaması veya başka seslerle değiştirmesi. Örneğin, “r” sesi yerine “y” ya da “v” sesi kullanılması.
Fonolojik Bozukluk: Seslerin yerlerinin karıştırılması, eklenmesi ya da çıkarılması gibi ses sistemiyle ilgili sorunlar. Bu bozukluk dilin ses yapısını anlamada güçlükle kendini gösterir.
Semantik Bozukluk: Kelimelerin anlamlarını öğrenme ve doğru şekilde kullanmada yaşanan problemler. Çocuk, kelimeler arasındaki ilişkileri kurmakta zorlanabilir.
Afazi: Genellikle inme ya da kafa travması sonrası ortaya çıkan edinilmiş dil bozukluğu. Beyindeki dil merkezinin zarar görmesiyle oluşur ve bireyin konuşma, anlama, okuma ya da yazma becerilerinde kayıplara neden olur.
“AİLELER OYUN VE SOHBETİ İHMAL ETMEMELİ”
Son olarak, ailelerin çocuklarla kaliteli iletişim kurmasının dil gelişimi için en güçlü destek olduğunu vurgulayan Tahmincioğlu, “Ne kadar çok oyun, o kadar çok gelişim. Aileler çocuklarıyla aktif iletişim kurmalı, sohbet etmeli, masal okumalı. Dijital ekranlar bir kenara bırakılmalı; çocukların gerçek insanlarla, özellikle yaşıtlarıyla bol bol etkileşim kurması sağlanmalıdır” dedi.