BİLGELERİN YORUMLARI ÜZERİNE (*)

Mevlana diyor ki:‘‘ Sözü süz de söyle gönlü bulandırmasın. Sözü diz de söyle kulağa inci diye takılsın. Sözü yüze söyle, gıybet olup utandırmasın.’’ Bilgelerin derin anlam ve mânâ içeren sözleri bizlere yol gösterir çoğu zaman…

***

Halk arasında bir deyim var hani:"Kendine Müslüman" denir. Bu ifade kendinden başkasını düşünmeyen, bencil kişiyi ne güzel anlatır değil mi? Bu kişi de kendine özgü biridir. Eskilerin deyişiyle, nevi şahsına münhasır…

***

Ermişe sormuşlar: "Ne o Dede, kapıp koyuvermişsin, ne bu hal?" O da şu yanıtı verir:"İçimle uğraşmaktan dışıma fırsat bulamadım." Bazıları  sadece şekilci; saça, sakala, kılığa, kıyafete takılmaktan içe bakmayı öğrenemediler bir türlü, ne hikmetse !

***

Güzel bir söz var şöyle diyor :"İnsan yüreği, kaç yaşında olursa olsun ancak ona açılan yüreğe karşılık verir.’’Sev beni seveyim seni, aç bana yüreğini açayım ben de sana. Bir adım at bana, ben iki adım atarım (!)sana. Bu her yaşta insan için geçerlidir. Eskilerin, gönül kocamıyor dedikleri şey acep bu mu ola ?

Osman Bolulu, mutluluk için: "Bir çakımlık yaşama sevinci" diyordu bir denemesinde, bu tanım bende İbrahim Yıldız'ın şu sözü ile buluşuyor:‘‘ İnsanın kendi kendisini duyumsadığı anlar olur. Yaşamak buna denir belki de.’’

Hatta Behçet Necatigil'in bir şiir kitabının adı da imler bunu :"İki Başına Yürümek"…

Güngör Gencay’ın bir kitabının adı :"Yaşam Umuda Uyarlı". Gönlünü, yüreğini umuda yaslamak değil de, nedir bu?

***

Bilanço, bir muhasebe terimidir. Ne var ki, hepimizin bir bilançosu da vardır. Ancak, yalnızca rakamlara dayanmaz kalemleri... Yaptıkları, yapamadıkları, aldıkları ve verdikleri  de yer alır bu bilançoda. Behçet Necatigil bunu şöyle anlatır şiirinde: ‘‘Ben derim ki, insan son gününde / Bir bilanço yapabilmeli ömrüne / Büyük bankalar gibi aktif-pasif / Aldığından çoksa verdiği / Rahat gidebilir ölüme...’’

***

Şu sözü de çok kullanırım: "Gençler bilebilse, ihtiyarlar yapabilse." O yaşlılar da, bir zamanlar genç değil miydi? Bu gençler de yaşlanmayacaklar mı? Öyleyse; gençlerle ihtiyarlar anlaşmalı, el ele verip bugünü yarına taşımak için deneyimlerini güçlü kılmalılar. Ama neredeeee? Bizim büyük yanılgılarımızdan biri de budur …

***

Gazetenin birinde "Türküm, doğruyum ama mutsuzum" başlıklı bir yazı vardı. Türk insanının yüzde 93'ü Türkiye'de yaşamaktan memnun (!) değilmiş. Bu demektir ki: ‘‘ Mutluluk, yalnızca bizim elimizde değil ”dir…

Kıssa bu ya anlatılır: Bektaşî, Mevlevî’ye sorar: ‘‘Sizin hırkanızın yenleri neden bu kadar geniş olur?’’ Mevlevî: Başkasında gördüğümüz kusurları gizlemek için, diye cevap verir ve: Ya sizin hırkalarınızın yenleri niye bu kadar dar olur?  diye sorar. Bektaşi de: ‘‘Biz kimsede kusur görmeyiz de ondan ’’diye cevap verir.

Kişi noksanını bilmek kadar irfan olmaz denir. Başkalarının kusurlarını, hatalarını gizlemek, insanlar arasında yaymamak, ifşa etmemek güzel bir şey, kusur ve hata görmemek ise daha da güzel. Ne diyordu Mevlana: İyiyi ara, doğruyu ara, güzeli ara fakat kusuru arama…

(*) Yazının başlığına “APARTİZMALARIM” da diyebilirsiniz…