Bektaşi Devleti (2)

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın başkent Tiran’da bir Bektaşi devleti kurulacağına dair açıklamasının yankıları devam ediyor. Bektaşiliğin Arnavutluk’taki konumunu ve tarihini bilmeyenler açısından ise bir şaşkınlık söz konusu. Ancak akademisyenlerin, siyasetçilerin ilgi alanında kalan konu birden bire geniş bir kesimin konuştuğu konu haline geldi.

Dolayısıyla “Arnavutluk ve Bektaşilik ilişkisi nedir?” sorusunun cevabı önem kazandı.

Bilindiği üzere, Bektaşilik, Hacı Bektaş Veli’nin öğretisini esas alan tarikattır ve 16. Yüzyılda ete kemiğe bürünmüştür. Osmanlının Balkanlardaki yayılmasında Bektaşi dervişlerinin özel bir önemi bulunduğu tarihçilerin üzerinde hemfikir oldukları bir konudur. Dervişler hem İslamın hoşgörülü yüzünü temsil ederek Balkanlarda Bektaşiliğin güçlenmesini sağladıkları gibi tarikatın Yeniçeri ocağı ile de ilişkisi mevcuttu.

Aslında Bektaşilik, Osmanlı-Safevi siyasal rekabetinin doruk noktasına çıktığı 16. Yüzyılda Hacıbektaş dergâhına yollanan Balım Sultan tarafından sistemli bir tarikata dönüştü. Kaldı ki Kanuni’nin kayınbiraderi, Mahidevran Sultan’ın kardeşi Sersem Ali Baba da bir Bektaşi idi. Dolayısıyla Bektaşiliğin devlet nezdinde bir kabul göme durumu da vardı. Ancak, 1826 yılında Bektaşilik Yeniçeri Ocağı ile birlikte yasaklanınca İstanbul, Rumeli, Anadolu, Mısır ve Irak gibi bölgelerdeki dervişler için Arnavutluk, sığınılacak yer oldu. Bektaşiler, Arnavutluk’ta kısmen daha rahat idiler.

Yasaklama kararının ardından Arnavutluk’taki Bektaşiler, Osmanlı yönetimine karşı tavır aldılar ve milliyetçilik dalgasının yükseldiği 19. Yüzyılda Arnavut milliyetçiliği ile buluştular. Öyle ki, tekke ve dergâhlarını bağımsızlık yanlılarına açan Arnavut  Bektaşileri, 1912 yılında bağımsızlık hareketinin amacın ulaşmasında büyük rol sahibi oldular. Bektaşilik, bu ülkede resmen tanınan bir tarikattı ve halen de öyledir.

Osmanlının son Bektaşi dedebabası olan Salih Niyazi, Kurtuluş Savaşı’na destek vermişti. Ancak tekke ve dergâhların 1925 yılında kapatılmasından sonra Salih Niyazi, Arnavutluk’a gitti ve burada faaliyetlerini sürdürdü. Hacı Bektaş Veli’nin soyundan gelen Çelebiler ise ilçede Hacıbektaş kasabası ve çevre illerde hayatlarını devam ettirdiler.

Dolayısıyla iç ve dış pek çok gelişmenin etkisiyle, Arnavutluk, Bektaşiliğin dedebaba kolu için bir nevi merkez oldu.

Ancak “merkez”lik konusunda ihtilaf var. Günümüzde Arnavutluk Bektaşilerini temsil eden Baba Mondi, Arnavutluk’un merkez olduğunu öne sürüyor. AKP, Kemalizme karşı görüşleriyle bilinen Baba Mondi’yi uzun bir süre bölgede destekledi. Baba Mondi, zaman zaman Hacıbektaş dergâhına gelir, özellikle Ağustos ayında yapılan etkinliklere katılım sağlar.

Bektaşiliğin Türkiye kolu ise merkezin, Türkiye olduğunu söylerken, Baba Mondi’nin de dedebaba erkanının yapılmadığına dikkat çeker.

Nitekim, bu iki kol, Bektaşi devleti kurulması konusunda görüş ayrılığı yaşıyor. Bektaşi Halifebabası olan Dursun Gümüşoğlu, Baba Mondi’nin dedebabalığını sorgulamakta . Baba Mondi’nin kendi kendine dedebabalık ilan ettiğini dolayısıyla geçersiz olduğunu belirten Gümüşoğlu şöyle demektedir:

“Bugün dedebabalık makamını Ali Haydar Ercan temsil etmektedir. (…) Bu karar ve Bektaşi Devleti gibi kavramlar Bektaşilik yolunu temsil eden bizler için yok hükmündedir. Yüzyıllardır kendi ülkesine, devletine bağlı olan, maddi hiçbir beklentisi olmadan yaşamını sürdüren, gönül bağı ile birbirlerine bağlı olan, Bektaşilik inancını sürdüren bizler için Baba Mondi’nin son girişimi hiçbir anlam ifade etmemektedir. Baba Mondi, dedebabalık sistemine bağlı olmadığı için Bektaşilik yolunun da dışındadır.”