Ankara Diş Hekimleri Odası (ADO), Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF),  Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası (AHESEN), Aile Sağlığı Çalışanları Ebe ve Hemşire Dernekleri Federasyonu (ASEF), Ankara Aile Hekimliği Derneği (ANKAHED), Ankara Tabip Odası (ATO), Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası (BDS), Birlik Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası, Devrimci Sağlık-İş Sendikası, Genç Sağlık Sendikası, Genel Sağlık ve Sosyal Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası (Genel Sağlık-İş), Hekim Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası (Hekim Birliği), Hürriyet Sağlık ve Sosyal Hizmetler Çalışanları Sendikası (Hürriyet Sağlık Sen), Sağlık Çalışanlarına Hak ve Mücadele Derneği (SAHADER), Sağlık Hizmetleri Sendikası (SAHİMSEN),  Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜMRAD-DER), Türk Tabipleri Birliği (TTB) üyesi sağlık çalışanları 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle grev yaptı. Hacettepe Üniversitesi Meydanında toplanan sağlık emekçileri adına konuşan ATO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mine Coşkun, Tıp Bayramı tarihine değinerek, “14 Mart 1919’da Tıbbiye öğrencisi Hikmet Boran’ın önderliğinde toplanan tıp öğrencileri İstanbul’un işgalini protesto ettiler. Bir özgürlük ve bağımsızlık hareketi olan 14 Mart, o günün anısına ülkemizde Tıp Bayramı olarak kutlanır. Bugün üzülerek ifade ediyoruz: Gerek sağlık sisteminde çığ gibi büyüyen sorunlar, gerekse ülkemizin sosyoekonomik koşulları nedeniyle bayram havasından çok uzaktayız.

Her yıl olduğu gibi bu 14 Mart’ta da Tıbbiyelilerin halkına duydukları sorumluluk duygusuyla hareket ediyoruz.” diye konuştu.

Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık tanımlamasına değinen Coşkun, şunları söyledi: “Dünya Sağlık Örgütüne göre sağlık, yalnızca hastalığın ve sakatlığın olmaması değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden ‘tam iyilik’ durumudur. Bu ‘tam iyilik’ kavramı, insan sağlığının toplumsal, ekonomik ve politik koşullarla ilişkisine işaret eder. Ülkemizde ‘tam iyilik’ halinden söz etmek olanaksız. 2003’te uygulanmaya başlayan ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ nedeniyle sağlık sistemi tam bir yangın yeri. Bu programla birlikte, kamunun karşıladığı bir hak olmaktan çıkarılan sağlık, bir grup azınlığın para kazanma aracına dönüşmüş ve ‘yenidoğan çetesi’ skandalında da gördüğümüz gibi sağlıkta çeteleşme giderek hız kazanmıştır. Türkiye’de sağlık ekonomisinin üçte biri özel sektörün kontrolündedir. Özel sektör kamu kaynaklarıyla büyümüş, kamu sağlık kuruluşları işletmelere dönüştürülmüş, şehir hastanelerinde olduğu gibi şirketler sağlık yönetiminde söz sahibi olmaya başlamış, hizmet sunumu piyasanın insafına terk edilmiştir. 2002’den 2023’e kadar geçen sürede kamudaki yatak sayısı 1,3 kat, hekime başvuru 3 kat, ameliyat sayısı 3 kat artmıştır. Buna karşılık özel sektördeki yatak sayısı 4,5 kat, hekime başvuru 8 kat, ameliyat sayısı 7 kat artmıştır. Özel hastane patronlarını kalkındıran, kamuyu ise ikinci plana atan bu tablo, Sağlıkta Dönüşüm Programının sonucudur.”

“SAĞLIKTA ŞİDDET VE MOBİNG”

Sağlıkta şiddet ve mobbingin bitmediğine dikkat çeken Coşkun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Beyaz Kod sistemi kurulduğundan bu yana en az 122 bin şiddet bildirimi yapıldı. Şifa dağıtması gereken sağlık kurumlarından her gün kavga, darp, silahlı çatışma haberleri geliyor. Tüm basamaklarda şiddet kol geziyor ancak hukuki bakımdan caydırıcı olacak hiçbir somut önlem alınmıyor. Şiddet verileri kamuoyuyla paylaşılmıyor. Bir başka şiddet türü olan mobbing ise sağlık çalışanlarında tükenmişliği giderek artırıyor.”

Birinci basamak ve koruyucu sağlık hizmetlerinin unutuldunu aktaran Coşkun, “Halk sağlığının temeli birinci basamak sağlık hizmetleridir. Birinci basamak, yalnızca hastalıklarla mücadele etmez, aynı zamanda hastalığa neden olan etkenleri tespit ederek sağlığın korunmasına ve geliştirilmesine odaklanır. Bu nedenle birinci basamağa kaynak ayrılması yaşamsal önemdedir. Ne var ki, Sağlık Bakanlığının 2025 yılı bütçesinde tedavi edici sağlık hizmetlerine ayrılan kaynak yüzde 72’yi bulurken, birinci basamak ve korucu sağlık hizmetlerine kaynağın yalnızca yüzde 28’i ayrıldı. Birinci basamağa ayırılan kaynağın yetersiz olması daha çok hastalık, sağlık kurumlarına daha çok başvuru, sağlık sistemine daha çok yük demektir. Aile Sağlığı Merkezi çalışanları keyfi yönetmeliklerin tutsağı oldu.” ifadelerinde bulundu.

Asistan hekimlerin de birçok sıkıntı yaşadığını anlatan Coşkun, şunları kaydetti: “Asistan hekimler, eğitim kurumlarının neredeyse tamamında temel haklarına aykırı olarak çalıştırılıyor, sağlık hizmetinin sürdürülmesi için her basamakta ‘işgücü yığını’ olarak görülüyorlar. Nitelikli tıp eğitimine erişimleri her geçen gün daha da zorlaşan asistan hekimler mobbinge ve angaryaya maruz kalıyorlar.

Coşkun, “Başka Bir Sağlık Sistemi mümkün” diyerek bu sistem için taleplerini şöyle sıraladı:

· Şiddetten arındırılmış güvenli çalışma ortamları için hareket geçilmelidir. TTB’nin hazırladığı Sağlıkta Şiddet Yasası derhal çıkarılmalıdır.

· Sağlık kurumlarını işletme gibi görülmesinden vazgeçilmeli; toplam kalite yöntemi, maliyet hesapları ve performans sistemi terk edilmelidir.

· Hekimlere emekliliğe yansıyan tek kalemde maaş verilmelidir. Emekli hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının maaşları yoksulluk sınırının üzerinde olmalıdır.

· Aile Sağlığı Merkezlerinde çalışan hekimlerin vergi kesintisi yüzde 15’i geçmemelidir.

· Etkin sevk zinciri modeli yaşama geçirilmelidir. Birinci basamak üzerinden sevk zinciri koşullarına uydukları ölçüde bütün yurttaşların tanı ve tedavileri sosyal güvenlik kapsamında olmalıdır. Bu modelin uygulanabilmesi için aile hekimi başına düşen nüfus 2.500’ü geçmemelidir.

· Hastalıkları tedavi edici değil, sağlığı koruyucu anlayış önceliklendirilmelidir. Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerine bütçeden ayrılan pay artırılmalıdır.

· Başta HPV ve grip aşıları olmak üzere tüm aşılar ücretsiz olmalı ve ulusal aşılama programına alınmalıdır.

· Tıpta uzmanlık eğitimi ve uzmanlık öğrenci sayısı ülke gerçekleri ve eğitimin niteliği gözetilerek yapılmalıdır. Tıp fakültesi enflasyonuna son verilmelidir.

· Sağlık finansmanı genel vergilerle oluşan genel bütçe sistemiyle sağlanmalıdır. Hizmet sunumu ve finansman tek elde toplanmalıdır.

· Şehir hastaneleri için yapılan sözleşmeler feshedilmeli, kira ve hizmet bedeli ödemeleri sonlandırılmalıdır. Şirketlere herhangi bir ödeme yapılmadan şehir hastaneleri kamulaştırılmalıdır.

· Yılda 150 milyon başvurunun yapıldığı acil servisler, acil tedavi hizmetini kesintiye uğratan yeşil alandaki poliklinik hizmetlerinden arındırılmalıdır.

· Muayene süreleri -Dünya Sağlık Örgütünün de belirttiği gibi- en az 15-20 dakika olmalıdır.

· Sağlık hizmetinin sunumunda, merkezi ve bölgesel kaynakların paylaşımında eşit, adil ve hakkaniyetli olunmalıdır.

· Sağlık çalışanlarının başta yemek, dinlenme, kreş gereksinimleri olmak üzere çalışma koşulları yeniden düzenlenmeli ve iyileştirilmelidir.

· Sağlık çalışanları, sağlığa ayrılan kaynağın denetlenmesinde etkin olarak yer almalıdır. Hizmeti yöneten, hizmeti veren ve hizmeti alanların birbirlerini denetleyebileceği bir model oluşturulmalıdır.

· Özel sağlık sektörüne ve sağlık alanında etkinlik gösteren şirketlere kamu bütçesinden sağlanan kaynak transferi durdurulmalıdır. Kamu kaynakları, kamu kurumlarının güçlendirilmesi için kullanılmalıdır. Kontrolsüz büyüyen özel sağlık sektörü üzerindeki denetim artırılmalıdır

Kaynak: Başkent Gazetesi Zehra ŞAHİNDOKUYUCU