Konu çevreydi… Doğaydı… Doğanın ve içindeki yaşamın bilinmezliğe gidişiydi… Kürsüdeki konuşmacı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan… Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Beştepe Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen İklim Değişikliğiyle Mücadele Toplantısı'nda konuşuyor Emine Hanım… 2020'nin bütün dünyada felaketler ile işaretlendiğine değiniyor… İklim değişikliğine bağlı felaketlerden söz ediyor…

2019 yılının 935 olay ile en fazla afetin yaşandığı yıl olduğuna vurgu yapıyor… Kuraklığın endişe verici olduğunu, barajlardaki su seviyesinin alarm veren noktalara düştüğünü ve artık bir şeyleri düzeltmek anlamında son dönemeçte olunduğunu ve de 10 yıllık bir sürenin kaldığını söylüyor Erdoğan…

Bugün korona salgını, yarın beklenmedik başka bir felaketle yüzleşebiliriz diyor… Ve yaşananların tüm dünya için büyük bir uyanışın vesilesi olmasını diliyor.

Ardından, gölgesinde serinledikleri ağaçların, denizlerde yüzen balıkların, vapurların seyrine eşlik eden martıların, yağan yağmurların varlığına şükredilmesi gerektiğini belirterek, '… öyle bir çalışalım ki, çocuklarımıza ve torunlarımıza yok olmuş türlerin, tükenmiş kaynakların, kayıtlarda kalmış anılarını bırakmayalım. Ben şahsen çocukluğumda yediğim domatesin tadını bilmeyen torunlarım için üzülüyorum. Etrafımız çiçek dolu, herkes birbirine çiçek armağan ediyor. Ama ne yazık ki, bahçeli evlerimizdeki gülün, sümbülün kokusunu alamıyoruz…' diyor Emine Hanım.

Sonrasında da Havai adalarında nesli tükenen endemik bir kuş türünün 1987'de kaydedilen son sesini dinletiyor hazuruna… '…Onlar artık yalnızca masallarda yaşayacaklar. Dinlediğimiz ses, hayatta yapayalnız kaldığını bilmeyen, son erkek kuşun, son şarkısıydı. O, tüm letafetiyle, hiç gelmeyecek eşini çağırırken, bizlere yeryüzünün en acıklı melodisini bıraktı' diyerek.

Benim de Emine Hanım'a bir şarkım var…

2002'den bu yana hangi ormanlar yandı, ağaçlar kesildi, nereler imara açıldı… Nerelerde siyanürle altın aramalarına izin verildi? Memleketin zeytinlikleri ne oldu? Doğal dokuların bozulmasına aldırış edilmeden, kimlere maden arama izinleri verildi? Salda'da yaşananlara kim izin verdi? Kanal İstanbul'dan vazgeçilmesi çok mu zordu? Satılan şeker fabrikalarının çitlikleri kimlerin elinde ve oralarda şimdi ne yapılıyor? Kömürle çalışan termik santrallarının izinlerini kim nasıl veriyor?

Eğer çevre, iklim derdimiz ise neden enerji verimliliği ile ilgili yapılması gerekenler hep öteleniyor? Mesela binalarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, tüm binaların Enerji Kimlik Belgesi (EKB)'li olma zorunluluğunu 2030'a erteliyor? Acaba bunlar rantsal dönüşümün alt yapısı mı? İklim değişikliği için mi çalışılıyor yoksa rant için mi?

Çevre için biraz samimiyet diyelim…