Atatürk''ü Anmak Ve Anlamak... (I)

Mustafa Kemal Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın muzaffer komutanı ve Cumhuriyetimizin kurucusu olarak tarihimizde hemen hemen hiç kimseye nasip olmayan bir saygınlık kazanmıştır...

Dolayısıyla onu kaybettiğimiz 10 Kasım günü, her yıl toplumun her kesiminden on milyonlarca insan tarafından bir 'yas günü' olarak anılmaktadır...

Ancak onu ananların tümü onu gerçekten anlamış mıdır, bilinmez!

***

Atatürk'ü anmakla anlamak arasındaki fark, onun hatırası karşısında duygusal ve akılsal yaklaşım arasındaki fark olarak tanımlanabilir...

Duygusal yaklaşım hiç kuşkusuz doğal ve insanidir...

Akılsal yaklaşım ise emek ve inceleme gerektirir.

***

Hiç kuşkusuz duygusal yakınlık emek, ve araştırmayı tetikleyebilir...

Ama bunun tersi de olabilir...

Bunun en açık örneği 68 kuşağı olarak tanınan bizim kuşağımızın Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik duygusal ve akılsal yaklaşımının onun adına kurumlar oluşturmuş ve sözde Atatürkçülüğü resmi bir ideoloji haline getirmiş 12 Mart ve 12 Eylül'ün 'cuntacıları' tarafından ezilmesidir.

***

Hiç kuşkusuz, o dönemin 'Amerikancı cuntacıları', Atatürk'ü anlamış ve örnek almış olan genç devrimcileri ezerken 'Atatürkçülük' yaptıklarını zannediyorlardı...

Onun içindir ki, 'İçeri' attıkları devrimcilere 'Atatürkçülüğü' öğretebilmek adına (!) günde üç posta 'sopalı eğitim' veriyorlardı...

Sonuç, o eğitimden geçen deneyimsiz gençlerin çoğunun 'Atatürkçülük'ün cuntacı generallerin savunduğu türden bir ideoloji olduğunu düşünmeleri ve yanlış yollara sapmaları oldu.

***

Hiç kuşkusuz, 'Atatürk', bir devrimciydi...

Üstelik, akla, bilime inanan, çağımızda gelişmenin ve güçlenmenin yolunun çağdaş eğitimden, ekonomik ve siyasal bağımsızlıktan geçtiğini bilen bir devrimciydi...

Dahası, bu özelliklerinin yanında 'deha' olarak nitelenebilecek bir komutan ve siyasetçiydi.

***

Dolayısıyla akla ve bilime inanmayan, ülkesinin siyasal ve ekonomik bağımsızlığını savunmayan gerici, karşı devrimci tiplerin onu sevmemesi, anlamak istememesi şaşırtıcı değildi...

Onların zaman zaman 'Atatürkçü' geçinerek gerçekten onun yolunu izleyenlere karşı mücadele etmeleri, baskı uygulamaları da anlaşılabilirdi...

Ama kendisini devrimci olarak görürken yollarını şaşırıp gericilerle kol kola girerek Atatürk düşmanlığı yapanların hali tam bir trajediydi.

***

Atatürk'ü ölümünden sonra en çok anlamış ve onun yolundan gitmek için ellerinden geleni yapmış olan 68 kuşağı gençleri de zaman zaman onu eleştirmişler, ama bunu onu aşmanın bir yolu olarak görmüşlerdi...

Atatürk de kendisinden önce toplumsal değişime hizmet etmiş devrimciler ve aydınlar karşısında böyle bir tutum sergilemiş...

Öyle olduğu için Atatürk olabilmişti.

***

Şurası bir gerçek ki, Atatürk, yaşadığı dönemde içinde bulunduğu toplumun gelişme ve kültür düzeyi göz önüne alındığında bir devrimcinin yapabileceği her şeyi yapmıştı...

Örneğin, 68 kuşağı Atatürk'ü en çok 'toprak devrimi' yapmamakla eleştirirlerdi...

Ama bunu yaparken, köylünün toprak isteyip istemediğini düşünmemişlerdi!

***

Oysa Atatürk'ün en büyük hayallerinden biri ülkenin ortaçağ karanlığından çıkabilmesi için köylülüğün toprak sahibi edilmesi, kooperatiflerde örgütlenmesi ve ülkenin modern tarım yapabilmesiydi...

Bunu sağlamak için devletin elindeki arazileri zaman zaman köylüye dağıtmış, bizzat kendisi kooperatifler kurmuş, Ankara'nın kıraç topraklarında zirai bir kombina oluşturarak modern tarımın nimetlerini köylüye göstermek istemişti...

Ancak o günün koşullarda köylü, ülkede toprak talebiyle harekete geçebilecek durumda değildi. Nitekim, onun ölümünden sonra bu rüyayı gerçekleştirmek isteyen İsmet İnönü 1946 yılında tüm gücünü kullanarak bin bir güçülükle Meclis'ten oldukça radikal bir 'Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu' geçirebilmiş, ama bunun bedelini 1950 seçimlerinde iktidardan düşürülerek ödemişti. Çıkarılan kanun da köylü oyları sayesinde uygulanamadan tarihe gömülüp gitmişti. İşin ilginç tarafı, İnönü'yü deviren Demokrat Parti'nin lideri Menderes'in bir toprak ağası olmasıydı!

(Devam edecek)